Mehveş Evin
Cinnet İttifakı
Memleketin ahvali kadar suratsız bir kış günü, Taksim meydanına pencereden bakıyorum. Bir ucunda cami inşaatı görünüyor, bana yakın ucunda AKM mezarlığı var. Yıkılan AKM’den geriye kalan toprağın kızıl kahverengisi, manzaranın tamamına hâkim gri tonlarına tezat oluşturuyor. Orası artık bir inşaat sahası. Acaba İstanbul’da en son ne zaman inşaat alanı dışında bu kadar büyük bir toprak parçası gördüm?
Çok daha ötede, Gezi’nin arkasından ta Zincirlikuyu-Maslak hattında yükselen gökdelenler de kareye girmeyi başarmış.
İçerideki sohbet hararetli. Farklı mecralarda çalışırken herkesi vuran tsunami dalgalarıyla savrulan bir grup meslektaş, arkadaşız. Çok sevdiğimiz abimiz, yakında tekrar hapishaneye gidecek.
Gidecek diyorum, sanki seyahate gidecekmiş gibi. Mahkûmiyetiniz kesinleştikten sonra öyle hemen cezaevine alınmıyorsunuz. Bu belirsizlik, haksızlığa uğramak, özgürlüğünüzün elinden alınması ve arkadaşlarınızın sizi sırtınızdan bıçaklaması kadar acı verici olabiliyor.
Bir hayatınız var, bir mesleğiniz var, inandığınız şeyler uğruna yaşamaya gayret etmişsiniz; şiddetle, suçla işiniz olmamış... İsminiz künyede, yönetim kurulunda ya da bir metnin sonunda var diye cezanız kesilmiş.
CİNNETİN EŞİĞİNDE KONUŞMALAR
Benzer durumda şu anda kimbilir kaç kıymetli insan var? Bilmiyorum.
Bildiğim, insanın nefesini kesecek kadar ağır, haksız, hukuksuz uygulamalara, neşeyle, umutsuzluğa kapılmadan dayanabildiğimiz... Her an, her yandan gelecek kötülüklere karşı katılaştığımız.
Belirsizlik her yere hâkim. Yerel seçim mesela. Sohbet derinleşirken sosyal medyaya CB hesabından Cumhur İttifakı/Zillet İttifakı karşılaştırması düşüyor. Alenen seçmene, siyasi partilere hakaret. Eskiden olsa yerimizden zıplardık belki, ama şaşırmıyoruz ki artık.
İçimizden biri "Sizi bilmem ama ben Cinnet İttifakı’ndayım arkadaşlar" diyor. Kahkahalar patlıyor.
Cinnetin eşiğine gelmek buralarda zor değil.
Baksanıza, en tepeden "bana oy vermeyen teröristtir" deniyor. Siyaset sahnesindeki tüm aktörler, aynı kefeye konuyor: FETÖ’cü, PKK’li, DHKPC’li, ne ararsan var... İddianamelerden tutun günlük yayın yapan medyaya, ısrarla bu dil kullanılıyor:
"AKMHP dışında kim varsa terörist. Ya Kandil’le ya Pennsylvania ile bağlantılı!"
En saf vatandaşın bile sorgulayacağı, "O kadar da değil herhalde?" diyeceği noktaya vardı iş.
Kimbilir, belki de bir gün cinnet noktasında buluşacağız.
SİYAH VE KIRMIZIYA BÖLÜNMEK
Taksim’de yağmur başladı. Gri meydanda, gri gölgecikler ıslanmamak için koşturuyor.
Acaba içlerinden kaçı, siyasi ortamdan memnun? Kaçı, söylenenleri ciddiye alıyor? Kendi oy verdiği adayın, partinin, ittifakın dışında oy vereni gerçekten düşman belliyor? Bölücülüğün tehlikelerinden bahsedip, seçmeni siyah ve kırmızıya ayırmanın tam da buna hizmet ettiğinin farkında olan, kaç kişi?
İktidarı uğruna bir arada yaşamayı imkânsızlaştıran, bunun için oy vermeyi haram/ helal diye dinci bir düzleme çekmekten dahi imtina etmeyenlerin karşısında "Bu yanlış" diyebilen, kaç kişi?
Yok, gözünüzü sandığa çevirmeyin. Seçim sonuçları elbette bir fikir verecek, ancak belirsizliğin, bıkkınlığın, isyanın, çaresizliğin boyutunu anlatmayacak.
Muhalefet, çılgınca saldırıların "bir sona, değişime" işaret ettiği fikrine kapılıyor. Ekonomik buhrana sırt yaslamadan şu son iki seçimdeki hatalarını gözden geçirip buna göre davransalar, belki daha gerçekçi olabilirler.
Sevdiklerini hapishanelere, mahkemelere, başka ülkelere ya da kara toprağa uğurlayanlar; hayatları birilerinin elinde değersiz bir kağıt gibi buruşturulup atılanlar, tanzim kuyruklarında bekleyenler, bu seçimle hiçbir şeyin değişmeyeceğinin farkında.