Tuğba Sivri
Cinsel şiddeti sanatla boyamak: Erkek sanatçılar ne yapmak istemektedir?
Google'a girip "IMDB Turkish actress" yazınca karşınıza birçok IMDB listesi çıkıyor ve bu listelerde Türkiyeli kadın oyuncuların profilleri yer alıyor. Geçtiğimiz haftalarda sosyal medyada bir kullanıcının dikkatine çarpan ve sonrasında gündeme gelen bu listelerde kadın oyuncuların, ağızları bağlı ve ağlar şekilde çektikleri sahnelerden fotoğraflarla tanıtıldığı fark edildi. Ben de teyit için girip baktığımda Elçin Sangu, Songül Öden, Hande Ataizi, Helin Kandemir, Hazal Kaya gibi birçok kadın oyuncunun bu fotoğraflarının kullanıldığını gördüm. Sosyal medyadan IMDB'ye gösterilen tepki sonrası bu fotoğraflar kaldırıldı. Ancak bu durum, birçok soruyu gündemimize taşıdı.
Neden Türk dizilerinde hemen her kadın oyuncunun en az bir kere ağzı bağlanmış, ağlar ve çaresiz halde bulunduğu bir sahne var? Neden bu oyuncuları tanıtmak için bu fotoğraflar seçilmiş? Kadınların acı çektiği görüntüler neden kültürel alanda gittikçe çoğalıyor ve bu kime ne haz veriyor?
BİR GENÇ KIZIN ACI ÇEKEN PORTRESİ
Kadınların acı çekmesinin estetize edilerek sunulduğu kültürel üretimlerin arttığını söylerken farazi konuşmuyorum. Sadece birkaç haftada sosyal medya gündemine düşen birkaç ürüne baktığımızda bile bunu fark etmek mümkün.
İlk örnekle başlayalım. "Transdijital heykel sanatçısı" olarak tanınan Daniel Paul'un "Once Upon a Teen Age" adlı eseri, genç çevre aktivisti Greta Thunberg'in, başına naylon poşet geçirilmiş ve boynundan plastik kelepçeyle bağlanmış bir görüntüsünü resmediyor. Eser, uluslararası görsel sanatlar yarışması Arte Laguna Ödülü'nde finalist olmuş üstelik. Sanatçı, internet sitesindeki eser açıklamasına şunları yazmış:
"Bize normal gelen her şey aynı zamanda iyi mi? Normal ne anlama geliyor? Bazen küçük bir davranış, büyük bir sözden daha iyi değil midir? Neden büyük bir kelime en azından küçük bir eylemi tetikleyemiyor? Ya şiddet bazen kılık değiştirmiş halde ortaya çıkarsa? Bizi boğan, sesimizi çıkaran, ellerimizi bağlayan şey nedir? Başımıza plastik poşeti kim geçiriyor? Peki, neden aslında?
Sanat eseri, Greta Thunberg'e, onun toplumsal tutumuna ve temsil ettiği fikre büyük saygı gösterilerek yaratıldı."
Sanat eserleri şüphesiz haz vermek zorunda değil; sorgulamak, sorgulatmak, rahatsız etmek de sanatçının amaçları arasında olabilir; hatta olmalıdır. Ancak henüz reşit olmamış bir kız çocuğunun şiddete uğrarken tasvir edilmesi, yukarıdaki soruları sordurmaya mı yarıyor gerçekten? Yoksa zaten bir kız çocuğunun politik olarak aktif olmasını "sinir bozucu" bulan ve ona türlü tehditlerde bulunan kadın düşmanları için bir mastürbasyon malzemesi olarak mı işlev görüyor? Bence ikincisi. Üstelik Greta Thunberg, son zamanlarda Filistin'e destek eylemleri yapıp çevre sorununun aslında kapitalizm sorunu olduğuna dair açıklamalarda bulunarak Batılı sermayedar erkekler için daha da tehlikeli bir pozisyona geçmişken onu böyle aciz resmetmenin, genç kadın düşmanı ataerkil sistemde muhalif bir etkisi olduğunu düşünmüyorum.
KADIN BEDENİNİN "ARAÇSALLAŞTIRILMASI"
Peki, çıplak kadın vücudunu resim fırçası olarak kullanan ressam Albert Zakirov'u duydunuz mu? Evet, yetişkin kadınların çıplak vücutlarına boya sürerek kadınları fırça gibi kullanıyor ve kucağında çıplak bir kadınla resim yapıyor Zakirov. Bu yöntem Zakirov'a özgü de değil üstelik. Yeni gerçekçi ünlü Fransız ressam Yves Klein da çıplak kadınları "insan fırça" olarak kullanarak resim yapıyordu. Ancak Klein, kadınları gerçekten fırça gibi tutup tuvale sürmüyordu. Kadınlar, üzerine sürülü boyalarla tuval üzerinde hareket ederek nispeten insani özne konumlarını koruyorlardı. Zakirov'sa adeta bir badanacı edasıyla genç, çıplak kadınları sırtlayarak tuvali üzerine hareket ettiriyor ve eserlerini böyle ortaya çıkarıyor. Vay, çok spekülatif, çarpıcı, sarsıcı, rahatsız edici, gerçek bir modern sanat, değil mi? Bence değil. Bence erkekler, kadınları insan gibi görmediklerini, sanat alanında bilinçaltlarını tamamen serbest bırakarak ifade ediyorlar. Belki farkında bile olmadan kadın düşmanlıklarını eserlerine yansıtıyorlar. Bu tür kültürel üretimler, geleneksel ataerkinin modern uzantıları olmak dışında bir işleve sahip değil -belki bir de ödül kazandırır işte. Ama tabii bu "bence"si.
Ayrıca güncel modern performans sanatında yahut Zakirov gibi ressamların performanslarında "kullanılan" kadın bedenleri hep genç, zayıf, küresel kapitalist güzellik algısına uyan bedenler ne hikmetse. Bu tür bir araçsallaştırma bize tam olarak ne söylüyor? Yıllarca sanatın yalnızca nesnesi konumunda görülmüş, güzel olmaktan başka bir özelliğinin ön plana çıkmasına izin verilmemiş, sanattan özne olarak dışlanmış kadınların resim fırçası olarak kullanıldığı bu performanslar kimi ve neyi protesto ediyor? Yoksa "Kadınları yalnızca güzel cinsel objeler olarak değil, sanat için gerekli materyaller olarak da kullanabiliriz, neden olmasın?" diye zekice bir buluşla ortaya çıkan bu erkek sanatçıların gizli bir bildiği mi var?
ETİN CİNSEL POLİTİKASI
Kadınları araçsallaştırma ve onların acı çektiği görüntüleri kullanma meselesi sadece modern sanata özgü değil tabii. Başta porno sektörü olmak üzere gittikçe yükselen bir BDSM akımı var ki kadınların morarmış vücutlarını, ağlar yüzlerini, bir yere bağlanmış bedenlerini görmeye alıştık artık. Öyle ki bu görüntülerin hiçbir sarsıcılığı kalmadı, kadınlar bile bu işkence sahnelerini içselleştirdi, hatta bundan zevk almaya başladı.
Yine de acı çeken kadın görüntüsünün toplumsal bir etkisi olacağını düşünen sivil toplum kuruluşları hâlâ bu tür görüntüleri kullanarak "aktivizm" yapıyorlar. Bunun son örneğini hayvan hakları konusunda faaliyet gösteren PETA'nın, "This is the sound of pain" (Bu, acının sesi) başlığıyla yayınladığı videoda gördük. Videoda, görsel ataerkil kültür standartlarına göre kusursuz bir vücuda sahip, başında keçiboynuzları olan, beyaz bir kadın elleri ve ayakları bağlanmış şekilde bir masanın üzerine yatıyor. Kadının üzerine tüyler yapıştırılmış. Bir erkek, kadının üzerinden bu tüyleri kopardıkça kadın acı dolu çığlıklar atmaya başlıyor.
PETA bu videoyu, "İşçiler vücutlarının kıllarını yolarken bağlılar, acı içinde çığlıklar atıyorlar. Kaşmir keçiler için İŞKENCEDİR." notuyla paylaştı. Yani dikkat çekilmek istenen nokta, hayvanların çektiği acılar. Ancak bunun için tam anlamıyla porno kültürünün görsel dilini kullanmak; çığlık atan, eli kolu bağlı bir kadını araçsallaştırmak kabul edelim ki hiçbir insanı, hele ki hiçbir erkeği hayvanların çektiği acılar hakkında duyarlı hale getirmeyecektir. Aksine, acı çeken kadın görüntüsünün böyle kusursuz bir bedenle ve pornografik bir söylemle kurgulanması sadece kadın bedeninin araçsallaştırılmasına hizmet eder. Kadın bedeniyle hayvan bedenlerinin aynı ataerkil sistem tarafından sömürüldüğü gerçeğini, bu kültürel kodları yeniden üretmeden de ifade etmenin yolları olsa gerek.
SANATÇI ERKEKLERE HER ŞEY MUBAH
Sanat sektöründe kadınların uğradıkları cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet giderek daha görünür hale gelir ve kadın mücadelesi bu alanda güçlenirken bu konuya daha fazla odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Erkek sanatçıların, söz konusu cinsiyet eşitliği olduğunda sanatın arkasına sığındıklarını ve hatta bu konuda bir savunmaya bile girme gereksinimi duymadıklarını görebiliyoruz.
Bu konudaki en son örnek, ünlü yönetmen Zeki Demirkubuz'un, kendisini hedef gösteren İslamcı gazeteciye verdiği küfürlü yanıt oldu. Demirkubuz, her zamanki "harbi abi" tavrıyla cinsel şiddet tehdidi içeren cinsiyetçi bir küfrü sosyal medyada kullanırken hiçbir çekincesi olmadı. Üstelik "muhalif" cenahtan da büyük bir destek gördü. Erkeklerin öfkelerini ifade ederken cinsel şiddet içerikli küfürler etmesi "kültürümüzün bir parçası" olarak görüldüğü için Demirkubuz'a tepki göstermek "marjinal" bir duruş oldu.
Ben bu zincirin birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum -birçok feminist gibi-. Farah Zeynep Abdullah'ın (üslup olarak doğru bulmadığım ve yakın hissetmediğim bir duruş olsa da) Fazıl Say'la girdiği Yılmaz Güney tartışmasında hemen her cümlesi "Mahalle kadını gibi konuşuyor" şeklinde aşağılamalarla karşılandı. Üstelik Abdullah küfür içeren bir cümle de kullanmadı gördüğüm kadarıyla. Ancak genç bir kadın oyuncu olarak -siyasi pozisyonundan bağımsız- itici, basit, aşağı görülmesi için çok çaba harcamasına gerek olmadı. Oysa en az Abdullah kadar politik pozisyonu tartışmalı olan yönetmen Demirkubuz için kimsenin bir üslup beklentisi yok anlaşılan. Dahası, bu söylemin bir üslup meselesinden çok daha ötesi olduğunu; kadına yönelik şiddetin, tecavüz kültürünü besleyen böyle söylemlerle normalleştiğini senelerdir erkeklere anlatamadık.
Demem o ki kadınları durmadan eli kolu ağzı bağlı, ağlar, tecavüze uğrar halde temsil eden; kadın bedenini araçsallaştıran, cinsiyetçi dil kullanan bir kültür-sanat dünyasının sadizmini ifşa etmedikçe bu kültürü değiştirmemiz mümkün değil. Gerek muhalif, provokatif, sansasyonel gerek harbi, delikanlı kimliğinin arkasına sığınsın; hiçbir sanatçı erkeğin kadın düşmanlığı sanatla sıvanacak kadar ince değil. Boyanız dökülüyor beyler, haberiniz olsun.