Seçime giderken: Kadınlar için bu seçim neden önemli?

Yerel yönetimlerde kadın bakış açısının devreye girebilmesi için temsil eşitliği en temel basamak. Kadınların kenti kullanım hakkı için, her alanda kadınların kamusal hayata eşit katılımının sağlanabilmesi için öncelikle siyasette eşit kadın temsili şart.

Türkiye’nin üzerinde bir hayalet dolaşıyor: Seçim yorgunluğu hayaleti. Sanırım son yılların en heyecansız seçim sürecindeyiz. Sandığa gitmek için kimsenin çok hevesli olduğunu göremiyorum. Neredeyse yılda bir seçime giden bir ülke toplumu olarak seçimlerden yılmamız, dahası seçim sonuçlarından mutsuz bir çoğunluk olarak sandığa olan inancımızı yitirmemiz hiç de şaşırtıcı değil. Ancak seçimlerin, özellikle yerel seçimlerin kadınlar için ne kadar önemli olduğunu sandık öncesi hatırlamakta fayda var.

Siyasetin gitgide bir PR çalışması, imaj oluşturma ve iletişim kampanyası haline geldiği 21. Yüzyılda kadınların siyasetteki görünürlüğü de bir “makyaj” olarak görülmeye başlandı. Ancak Türkiye özelinde baktığımızda, özellikle yerel seçimlerin kadınlar açısından önemi, bir görünürlük meselesinden çok daha mühim. Güçlenen tarikatların laiklik ve kadın hakları üzerindeki etkisini göz önünde bulundurduğumuzda belediye seçimlerinin, kaynakların kamu yararına kullanılması açısından ne kadar önemli olduğunu idrak etmemiz daha kolay olacaktır.

KADINLAR SİYASETTE NE KADAR AKTİF?

Serpil Sancar’ın Ocak 2024’te çıkan kitabı Siyasetin Cinsiyeti: Cinsiyetçiliğe Karşı Kadın Hakları Siyaseti,1 politik arenada kadınların var olmasının önemini yeniden hatırlatıyor. Özellikle 2000 sonrasında küresel feminist hareketin odak noktasının aktif siyasetten gündelik yaşama kayması, bir yandan farklı kadınlıkların yaşadığı farklı sorunların görünür olmasını sağlarken diğer yandan feminist politika yapmanın mecrasını meclisten sokağa indirdi. Bu birçok anlamda olumlu bir gelişme olsa da “büyük” siyasetin aktörleri arasında feminist politikacıların olmaması, feministlerin proje odaklı güçlendirme faaliyetlerine odaklanması beraberinde belli hakların yeniden tehlikeye girmesini de getirdi.

Bunu biraz açalım. Sancar (2024), kadınların güçlenmesi amaçlı projelerin önemini yadsımazken küresel feminizmin “güçlendirme” çalışmalarına, Türkiye feminizminin ise özellikle kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri gündemlerine “sıkışmasının” tehlikelerine vurgu yapıyor. Sancar’a göre,
“Kadınların kamusal alanda güçlenmesi, aynı zamanda, politika oluşturma süreçlerine kendi yararlarına müdahale edebilmelerine ve kendi çözümlerini siyasi kararlara dönüştürebilmelerine bağlı. Bunun gerçekleşmesi için de kadın hakları savunucularının siyasal süreçlerde temsil edilmeleri ve siyasal kararlara aktif katılımları gerekiyor.” (2024: 83)

Bu ifade, her ne kadar çok bariz bir gerçeği tekrarlıyor gibi görünse de uzun zamandır gündemimizden çıkan kadın siyasetçiler ve kadınların siyasette temsili meselesinin önemini hatırlattı. Çünkü kadın cinayetlerinden iş hayatında cinsiyetçiliğe, kültürel alandaki kadın düşmanlığından ev içi emeğin düzenlenmesine kadınların yaşadıkları sorunlar son kertede “büyük siyasete” dayanıyor ve çözüm de siyasi karar mekanizmalarına etki etmekten geçiyor.

2010’a kadar hükümetle, yasa yapıcılarla, düzenleyicilerle bire bir temas kurarak kadın odaklı yasaların geliştirilmesine etki edebilen feminist yapılar, hem küresel feminist siyasetin biçim değiştirmesi hem de gittikçe otoriterleşen yönetim nedeniyle bu süreçlerden dışlanmaya başladı ve nihayetinde geldiğimiz nokta, 6284 sayılı kanun ve hatta Medeni Kanun dâhil olmak üzere tüm haklarımızın tehlikeye girmesi oldu. Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimlere kadın siyasetçilerin temsili ve katılımı açısından yeniden bakmak, yerel yönetimlerin kadınlar için önemini tekrar hatırlamak gerekiyor.

31 MART SEÇİMLERİNDE KADIN ADAYLAR

Medyascope’un YSK verilerine dayanarak hazırladığı “Siyasette Kadın” araştırmasına göre, bu Pazar günü gerçekleşecek 31 Mart yerel seçimlerinde en az kadın aday oranına sahip parti, %2,18 oranıyla AKP oldu. Onu %2,6 oranıyla MHP izledi. İlgimi çeken noktalardan biri, genel seçimlerde kadın vekil oranını 2025’ten beri %40’ın üzerinde tutan DEM Parti’nin (önceki adıyla HDP ve son genel seçimlerde Yeşil Sol Parti), yerel seçimlerde kadın aday oranı %30,98’de kalmış. Bu durum, cinsiyet eşitliğinin sağlandığı tek partinin de kadın siyasetçi temsilinde geriye düştüğünü gösteriyor. Tabii söz konusu yerel yönetim olduğunda bu durum sadece DEM Parti’ye özel değil; genel olarak yerel yönetimlerde kadın adaylara genel seçimlerden daha az yer veriliyor.

Yerel seçimlerde en yüksek kadın aday oranı, %37,67 ile TİP’e ait. Ana muhalefet partisi CHP’nin kadın aday oranıysa %9,26. Yani görüldüğü üzere, Türkiye siyasi partileri, siyasette kadın erkek eşitliğinin sağlanması açısından ilk kritik eşik olan %33’lük kadın temsiline bile erişmiş değil.

Kaynak: Medyascope

Tabii tüm bu verilere, adayların ne kadarının seçilebilecek sıradan ve bölgeden aday gösterildiği gibi anlamlı parametrelerle de bakmak gerekir. Çünkü her ne kadar belli bir görünürlük için kadın adaylar tercih edilse de seçilmesi zor bölgelerden ve sıralardan aday gösterilen kadınlar, partiler için yalnızca birer “vitrin süsü” olmaktan öteye geçemiyor.

Yerel yönetimlerde kadınlara daha az yer verildiğini belirtmiştim. Bu durum, yönetim alanı küçüldükçe daha vahim bir hal alıyor. Örneğin muhtar adaylıklarında kadın adayların tehdit aldığını, silahlı saldırıya varan şiddetlerle karşılaştıklarını, para karşılığı adaylıktan çekilme teklifleriyle sahadan silinmeye çalışıldığını biliyoruz.2 Bu durumda kadınların var oluş mücadelesinin siyaset alanında da şiddetle mücadele şeklinde vücut bulduğunu söylemek mümkün.

TÜRKİYE SİYASETİNİN DEMOKRASİ AYIBI

Kadınların karar alma süreçlerine katılması, özellikle yerel yönetimlerde kadın bakış açısının devreye girebilmesi için siyasette kadın temsili en temel basamak olarak önemini koruyor. Kadınların kenti kullanım hakkı için, kreşlerden sokak güvenliğine, sağlıktan eğlenceye her alanda kadınların kamusal hayata eşit katılımının sağlanabilmesi için öncelikle siyasette eşit kadın temsili şart. Tek başına sayısal eşitlik bile yeterli değilken, bu temel seviyeye bile erişemememiz Türkiye siyaseti için bir demokrasi ayıbıdır. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların siyasette eşit temsil hakkı bulamaması, kadınların siyasete olan ilgisizlikleriyle açıklanamaz. Siyasi partilerin bu konuda başta kota uygulaması olmak üzere cinsiyet eşitliği politikalarını öncelemeleri gerekiyor.

Önümüzdeki yerel seçim, kadınlar için “kamusal alan hakkı” mücadelesinin bir parçası olacak. Laikliğin bir feminist mesele olduğunu kavradığımız son yıllarda, kadınların kamusal alanda var olabilmelerinin, öncelikle siyasette eşit temsilden geçtiğini hatırlamak feminist politika için gerekli görünüyor. Her ne kadar sandıktan bıkmış, belki umudumuzu kesmiş olsak da mücadelemizin büyük bir parçasının karar mekanizmalarında yer almak olduğunu unutmayalım. Hakkımız olanı alabilmek için önce o hakka erişimi sağlayacak noktaları ele geçirmemiz gerekiyor. Bu yerel seçimin sloganı “Kadınlar vardır” olsun.


1 Serpil Sancar, Siyasetin Cinsiyeti: Cinsiyetçiliğe Karşı Kadın Hakları Siyaseti, Metis, 2024.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuğba Sivri Arşivi