Çöken kurumlar ve üniversitelerde boş kontenjan

Benim çok net görüşüm şu: Üniversite kurumunun üretimi o kadar değersizleşti ki, bu durumu daha çok genç yaşlarda anlayan adaylar bu değersiz mala olan taleplerini çok düşürdüler.

Türkiye en azından 2013’den günümüze çok sıkıntılı bir dönemin içinden geçiyor.

Geçiyor derken bu "içinden geçme" sürecinin ne kadar olacağı da belli değil, AKP iktidarından bağımsız olarak bu süreç çok da uzayabilir.

Bu çok sıkıntılı durumun temel nedeni de sadece çok yanlış politik tercihler, hukukun ayaklar altına alınması falan da değil tek başına.

Türkiye’nin bütün kurumları çökmüş durumda.

Yargı, bürokrasi, ordu, ortaöğretim, üniversiteler, vs.

Bir kurum çökmüş ise temel göstergesi ürettiğinin değersizleşmesidir.

Yargı çökmüş derken muradımız kararların içler acısı durumu mesela.

Adli yıl açılışında bu durum örtük bir biçimde Cumhurbaşkanı ve Yargıtay Başkanı tarafından bile dile getirildi.

Çöken kurumların en başlarında da üniversiteler geliyor, bu çökme süreci çok daha kolay test ediliyor zira üniversite kurumunun üretiminin uluslararası ölçütleri var, mukayesesi daha kolay.

Üniversitelerle ilgili son gelişme öğrenci yerleştirme süreçlerinde ortaya çıkan boş kontenjan meselesi.

Konuyu bildiğini zanneden birileri de bu boş kontenjan konusunu iyi anlaşılmayan teknik düzenlemelerle falan açıklamaya çalışıyor.

Meseleyi biraz daha iyi anlayanlar da var ama onlar da karınlarından konuşmayı tercih ediyorlar.

Kanımca meselenin iyi anlaşılamayan teknik konularla falan hiç alakası yok.

Benim çok net görüşüm şu: Üniversite kurumunun üretimi o kadar değersizleşti ki, bu durumu daha çok genç yaşlarda anlayan adaylar bu değersiz mala olan taleplerini çok düşürdüler.

Türkiye’de üniversite çıktısı diye homojen ya da kalite açısından makul sapmalar gösteren bir mal yok.

Devlet üniversiteleri arasından isim verebilirim, Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, İstanbul ve Hacettepe Üniversitelerinin tıp fakülteleri dışında evrensel standartlara yaklaşabilecek bir üniversite diploması, süreci, çıktısı, bir yükseköğretim malı pek yok.

Çok nadir bir-iki bölümü atlamış isem kimse kusura bakmasın.

Vakıf üniversiteleri arasından da hangilerinin evrensel standartlara yaklaştığı yani diplomasının anlam kazandığı kurumlar belli, bunların zaten kontenjanı yüzde yüz dolmuş.

Diğerleri nal topluyorlar.

Bu nal toplama meselesini sistemin iyi anlaşılmamasına, teknik yeni düzenlemelere ayak uydurulmamasına bağlamak çok komik.

Üniversite adaylarını kendi çıkarlarını iyi bilme anlamında hiç küçümsemeyin.

Kimse bir sözde üniversiteye yazılıp dört senesini boşuna harcamak istemiyor ve yüzde yüz haklı bir talep bu; yurt, kira, kitap masrafları da işin cabası.

Üniversite kurumu, başka kurumlarla beraber, çökmüştür ve batan geminin malına talep yoktur zira batan geminin malı bedavadır, çökmüş kurumun, üniversitenin malının fiyatı ise en azından dört senelik boşa geçen zamandır.

Eskiden askerlik meselesi önemli idi, şimdi ise artık süreklilik kazanan bedelli uygulaması ile bu iş de sona ermiştir, iki bin avroya iş hallolmaktadır (her Türk asker doğar).

Çöken üniversite kurumunun makul bir vadede kendini toparlaması da imkansızdır.

Bu imkansızlığın en temel nedeni de bu yönde bir toplumsal iradenin olmamasıdır.

ABD, Trump’a rağmen, Trump’ı Beyaz Saray’a taşıyan siyasi güce rağmen 21. Yüzyılın tartışılmaz egemeni olacaktır çünkü üniversiteleri dünyada açık ara öndedir ve bu kurumlar da zaten, kaliteleri böyle gerektiriyor, kendilerine dokundurmazlar, Trump bile Harvard’a, Berkeley’e dokunmaya cesaret edemez.

Bizde ise üniversite yönetimleri, mesela en iyisi Boğaziçi bile, bir pankart nedeniyle öğrencilerinin tutuklanmasına ses çıkaramamıştır.

Marmara Üniversitesi Prof. İbrahim Kaboğlu’nun KHK ile işten atılmasına sessiz kalmıştır.

Yaklaşık on beş sene önce ABD Columbia Üniversitesi rektörünün büyük baskılara rağmen kendi öğretim üyesi Edward Said’i nasıl koruduğu bizdeki tüm rektörlere bir başvuru belgesi olmalıdır.

18, 19 yaşındaki bir üniversite adayı muhtemelen meseleye böyle bakmıyor ama sezgisel olarak kendi hocasını koruyamayan bir kurumun kendisine bir şey katamayacağını da çok net farkediyor.

Ve üniversite kontenjanları boş kalıyor.

Bu üniversitelerle daha zengin olunamaz ama biraz daha para olsa ailelerde herkes çocuğunu yurt dışına gönderir, kontenjan açıklarını tenhalaşan Anadolu kampüsleri izler.

Yazıyı şöyle bitireyim: Üniversite işini hiç bilmiyoruz ama kampüs yapmayı çok iyi biliyoruz, bunun da açıklaması muhtemelen kampüs binaları ihale süreçleri olsa gerek değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi