Ahmet Nesin
'Cumartesi Anneleri'nin yanıtı Susurluk raporunun boş sayfalarında…
Susurluk kazasından sonra mecliste "Yasadışı Örgütlerin Devletle Olan Bağlantıları İle Susurluk’ta Meydana Gelen Kaza Olayının ve Arkasındaki İlişkilerin Aydınlığa Kavuşturulması Amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu" kuruldu. Komisyonda CHP milletvekili Fikri Sağlar da vardı ve gerçekten bu konuda artık hem uzmanlaştı hem de çok çalıştı.
Komisyon bir rapor hazırladı, o rapor dışında MİT’in hazırladığı bir rapor daha ve ayrıca dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’ın başbakanlık teftiş kurulu Kutlu Savaş’a hazırlattığı bir rapor vardı. 90’larda kaybedilen 19 kişiyle ilgili JİTEM davası Ankara’da görülüyordu ve Fikri Sağlar SEGBİS yoluyla ifade verdi. Fikri Sağlar duruşmada Kutlu Savaş’ın raporundan bahsederken "Kutlu Savaş imzalı Susurluk Raporu’nun 12 ya da 17 sayfalık bir bölümü dönemin koalisyon hükümeti liderlerinin kararıyla devlet sırrı ilan edilerek çıkartıldı" diye konuştu.
İşte bu sayfalarda büyük bir olasılıkla Cumartesi Anneleri’nin yıllardır inatla peşinden koştuğu, direndiği konunun yanıtı vardı, faili meçhul cinayetler. O kadar sayfaya tabi ki tek tek cinayetler sığamazdı ama mantığı, nedeni ve sonuçları büyük olasılıkla tanıklar tarafından anlatılmıştı. Zaten Sağlar rapordan devlet sırrı olarak çıkartılan bölümde, "devlete biat etmeyen bir kişinin yola gelmediği anlaşılınca Emniyet Teşkilatı tarafından infazına karar verildiğinin ve infazın gerçekleştirildiğinin" belirtildiğini açıklıyor ve raporda buna benzer 100’e yakın infazdan bahsedildiğini söylüyor.
İşte tam da bu sırada, 1996 yılında, Doğru Yol Partisi genel başkanı Tansu Çiller "Bir ülke, millet ve devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler" diye bir açıklama yaptı.
Bu arada ülkücü Haluk Kırcı 8 Ekim 1978’de Ankara’da katledilen 7 Türkiye İşçi Parti’linin duruşmasında "Kapı açılır açılmaz içeri girdik, hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk verip, ‘Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim’ demiş. Dışarı çıkıp arabada bekleyen Abdullah’la konuştum. ‘Evde öldürmek zor olacak, ikişer ikişer götürüp öldürelim’ dedim, ‘olur’ dedi. İki kişiyi büyük reis’in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp üçer el kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmek de zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsini boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah’a verdim. Ben 5’ini, Abdullah da 2’sini öldürdü."
Haluk Kırcı Susurluk kazasından sonra hemen gelip arabadaki çantayı alan kişi ve bu davadan da 5 yıl yattı. Bu arada firariyken ‘92 yılında Erzurum’da evlendi ve nikâh şahitliğini de dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar yaptı.
Bu davadan ayrıca İbrahim Çiftçi de yargılandı. Savcı Doğan Öz’ün katlinden dolayı da tutuklanan Çiftçi 4 kez idama mahkûm oldu ancak her seferinde dava bozuldu. İleriki yıllarda MHP genel başkanlığına da aday oldu.
Evet, Tansu Çiller’in bağrına bastığı kişiler bunlar, şerefli kişiler bu katiller, Çatlı, Kırcı ve Çiftçi.
Günümüze geldiğimizde Erdoğan sıkışınca yanına kimleri çağırıyor, Tansu Çiller ve Mehmet Ağar. Kimler kahraman ve siyasetin içindekiler, arabasının bagajında 2 adet otomatik tüfek yakalanan ama yargılanmayan Devlet Bahçeli.
Onca cinayetten yargılanan ama yıllarca parti başkanlığı yapan Muhsin Yazıcıoğlu.
Cinayetlerden mahkum olmuş Haluk Kırcı.
Faili meçhul döneminin başbakanı Tansu Çiller.
İstifa etmek zorunda kalan ve hapse mahkum olan Mehmet Ağar.
İşte "Susurluk’tan Günümüze Siyaset" böyle bişey ve daha bitmedi.