Eser Karakaş
Cumhurbaşkanı, Anayasa 138, Demirtaş, yüksek yargı, hukuk fakülteleri, barolar, vs.
AİHM Büyük Daire birleşimi sonrası Sayın Cumhurbaşkanı’nın "Bunları bırakamayız" açıklaması ve ilgili yargı organının "durumdan hemen vazife çıkarması" Cumhuriyet tarihimizin en önemli hukuk skandallarından biridir.
Meselenin özünün de, konu onlarla ilgili de olsa, Demirtaş ile, Yüksekdağ ile en küçük bir ilişkisi yoktur.
Hukukçuluğun simgesi gözleri bağlı kız heykeli (Tanrıça Themis) kararların kararın konusundan tamamen bağımsız, hukukun genel ilkeleri doğrultusunda alınması gerektiğini ifade eder.
Çarşamba günü de yazdım, çok kısaca özetliyorum yine, Anayasanın 138. Maddesinin ikinci paragrafı şöyle: "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz".
Anayasa koyucunun aklına anayasanın bizzat Cumhurbaşkanları tarafından aleni bir biçimde ihlal edilebileceği gelmediği için muhtemelen, cumhurbaşkanlığı makamına bu suçu kondur(a)madığı için, bu cümlede Cumhurbaşkanlığı makamına doğrudan gönderme yok.
"Cumhurbaşkanı anayasayı ihlal ederse ne yapılır?" sorusunun da maalesef sevimli ve tatmin edici bir yanıtı yok; 1923’den günümüze, kaybettiklerimizle beraber, yüz milyonu biraz aşan bir vatandaş sayımız var, bu büyük sayı içinden on iki kişi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olabilme onurunu elde etmişler, anayasa koyucular da bu müstesna insanlara anayasayı ihlal suçunu işleyebilecekleri ihtimalini kondurmamış haklı olarak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demirtaş’ın yargılanma süreci ile ilgili olarak bu büyük, vahim hatayı yaptı, Cumhuriyetimiz için çok büyük bir nakısa.
Ama sıkıntı burada da kalmıyor.
Anayasa 138 yargı ile ilgili; bu vahim hata sonrası yüksek yargıdan çıt çıkmadı.
Anayasanın bir maddesinin bu ölçüde ihlalinin, ihlali yapan Cumhurbaşkanı bile olsa, mutlaka yüksek yargının ilgi alanına girmesini ve tepkisini gerektiriyor, bu durumun yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile zerre kadar ilgisi yok, sadece yargının kalitesi ile ilgisi var.
Üniversitelerimizin senatoları da, hukuk fakülteleri de bu vahim ihlal karşısında suskunlar.
Oysa, aynı senatolar, hukuk fakülteleri Anayasa Mahkemesinin barış bildirgesi kararı sonrası bülbül kesilmişlerdi; o karar, her yargı kararı tartışmaya açıktır doğal olarak, bir yüksek yargı kararı idi, tartışılır ama Anayasa 138’in açık ihlali her türlü tartışmanın da üzerindedir.
Yukarıda söyledim, tekraren ifade ediyorum, meselenin Demirtaş ile, HDP ile zerre kadar ilişkisi yoktur, önemli olan bir Cumhurbaşkanının yargıya, hangi ifadeyi kullanmak daha doğru bilemiyorum, emir ya da talimat vermesi, tavsiyede, telkinde bulunmasıdır.
Mesele Demirtaş meselesi değildir, hukukun, anayasanın böyle ihlal edilebildiği bir ülkede her türlü hukuksal sözleşme, ki garantörü devlettir, devletin en önemli görevidir, tanımıdır, artık tehdit altındadır; bunlara kira kontratları, kredi sözleşmeleri, tapu senetleri de dahildir.
Barolar da, başta Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, bu vahim ihlale tepki vermemişlerdir.
Meselenin bir de basın ayağı var.
Yandaş ya da besleme basın konuyu zaten görmemek istiyor, mesele Demirtaş ise, negatif anlamda, gerisi teferruattır zihniyeti içindeler.
Devleti korumak için (!!!!!) hukukun ayaklar altına alınmasına ses çıkarmıyorlar ama anlamadıkları konu devletin zaten hukuk demek olduğu, yani hukuku ayaklar altına aldığınızda aslında devleti ayaklar altına alıyorsunuz; üstelik beslemelerin derdinin tam de devlet olmadığı, başka şeyler ya da bir zümre olduğu yaygın tevatürü de var.
Muhalif basının da önemli bir bölümü Anayasa 138’in bu vahamet düzeyinde ihlalini bir siyasi konu gibi görüyor, o çerçevede eleştiriyor, oysa mesele özünde bir hukuk meselesi ve siyaseti hukukileştiremediğimiz ölçüde de dibe doğru gidişimiz hızlanacak.