Ragıp Zarakolu
Cumhuriyet "öze" dönüştür
Taner Akçam’ın yeni çıkan “Yüzyıllık Apartheid” ( Aras Yayıncılık, İstanbul 2023) kitabı, bana Gabriel Garcia Marquez’in destansı “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabını hatırlattı.
Taner Akçam, belalı konuları deşen çalışmaları nedeniyle Nobel Barış Ödülü'ne layık bence.
Bu kitap elbette debi ürün sınıflanmasına girmiyor, ama birçok edebiyat ürününü fişekleyeceğini düşünüyorum. Akademyanın sınırlarını zorlayan bir çalışma.
Anlatılan bir Elen tragedyası. Zaten o da bizim coğrafyamızda doğmadı mı?
Yüzyıllık yalnızlığı otoriter bir sistem altında pres edilenlerin.
Ama bu kitap aynı zamanda onun yaşam boyu direnişinin meisterwerki, Almanca deyişle.
AKÇAM, SİSTEMİ SORGULUYOR
Aras Yayıncılık 2021 yılında , Taner Akçam’ın “Ermeni Soykırımı’nın Kısa Tarihi”ni yayınladı.
Alman okullarında bugün nasıl Holokaust müfredat programında yer alıyorsa, bir gün Türkiye’de Soykırım konusunun okul programlarında yer alacağına inanıyorum.
Ve Taner Akçam’ın iki kitabının da ders kitabı olarak okutulacağına.
Onların şehit edebiyatı varsa bizim de kurban edebiyatımız var. Binlerce yıllık!
Sizin hiç can arkadaşlarınız vuruldu mu, üniversiteye girmiş olmanı sevinci ile şakalaşıp yolda yürürken.
Direnmeyip de ne yapacaktınız.
Taner Akçam bir sistemi sorguluyor. Drakulalara yaraşır bir sistem.
TC’nin yüzüncü kuruluş yılı. Bu yıla yaraşır bir kitap. Sevan Nişanyan da sisteme teşhis koydu, “Yanlış Cumhuriyet” diye. Bu kitabı yazdıktan sonra neredeyse on yıl beklemişti. Başına gelecekleri biliyordu, onun için. Ve hepsi de geldi.
Rumların sürüldüğü “Çirkince” köyünü güzelleştirdi. Sen misin bunu yapan. Onun resmini hatırlıyorum, kendini bağladığı koltuğun üstünde jandarma tarafından çıkarılırken.
Taner Akçam’ın kitabında okuyunca görüyorsunuz niye olduğunu. Geriye Dönüşe izin yok! Bak: “Ermeniler Köylerde ve Kırsal Alanlarda Yaşayamazlar!” bölümü, s. 76
Taner Akçam kitabını Hrant Dink’e ithaf ediyor: “Sevgili Hrant, seni öldürenler, ölümünün bir dönüm noktası olacağını düşünemediler. Sen tüm yurttaşların eşit ve özgür olacağı özlediğimiz Türkiye’nin kurucusu olan bir milatsın” diyerek.
Gerçekten onu vuranlar, Artık Yeter! diyen bir vicdan patlamasına yol açacağını bilemediler.
Hazırlanan darbe kursaklarında kaldı. Sistemi bugün bile dizginleyen de bu vicdan olgusu. Yoksa bu kitap da yayınlanamazdı.
APARTHEİD SİSTEMİ
Aslında Cumhuriyet kurulurken, bu yeni bir kapının açılışı değil “öze” dönüştü.
Farklı milliyetleri bağrında barındıran Osmanlı İmparatorluğu, 1876’da yaşanan anayasal devrim ile, bizim apartheid sistemimizin atası olan “Millet Sistemi”nden kopacaktı.
1923 yılında cumhuriyetin kuruluşu ise Millet sistemine geri dönüş anlamına geliyordu.
Aslında Lozan Antlaşmasının sözde “azınlık haklarını” güvence altına alan maddeleri de bunun temelini oluşturuyordu.
Mithat Paşa ile birlikte 1876 anayasasının hazırlayıcısı olan Odyan Efendiyi saygıyla anıyorum.
Bunun sonucunda oluşan Meclis’te farklı milliyetler temsil olunmaktaydı.
Rus Çarlığının Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açmasının bir nedeni de bu anayasa idi. Rusya’da yaşayan farklı milliyetler için “kötü örnek” olacaktı.
Bu savaş Abdülhamit’e Meclisi kapatma ve Anayasayı askıya alma şansı verecekti.
Rusya’nın 1905 devriminden önce anayasal devrim yapmış olmaktan gurur duymak gerek.
Meclis-i Mebusan’ın farklı milliyetlerden 69 Müslüman, 46 Gayrimüslim üyesi vardı.
Abdülhamit’in karşı devrimi bu anayasayı askıya alsa da, sadece ekonomik değil, bürokratik sistem içinde de farklı milliyetler yer aldı ve birçok modern kurumun kurucusu oldu.
Örneğin, şimdi Türk Kızılay diye adlandırdığımız, Hilal-i Ahmer’in kurucularından Dr. Dikran Paşa Peştelmalciyan ve Marko Apostolidis Paşa.
Bugün resmi tarihte Kızılay kurucusu Dr. Abdullah Bey diye geçiyor. Hadi önceki adını da verelim: Karl Edward Hammerschmidt. Macaristan’da 1848 Devriminin ezilmesinden sonra Osmanlı devletine sığınanlar arasındaydı.
Bu anayasayı yeniden uygulamaya koyan 1908 Devrimi, bunun için farklı milliyet ve dinden insanlar tarafından coşku ile kutlandı.
Sonuç olarak 1923 yılında Cumhuriyet’in kuruluşu, bir karşı anayasal devrim ve Apartheid sisteminin Millet sisteminden çok daha katı biçimde oturtuluşu anlamına geliyordu.