Güldem Atabay
Dar gelirliye destek borç silmekle olmaz, bakın nasıl olur…
Başta para politikası tercihleri olmak üzere ekonomide yaptığı bilinçli tercihlerle yarattığı sefalet konusunda sorumluluk almayan, toplumun %70’ini asgari ücret ve civarında bir ücrete mahkûm eden, "enflasyona, faize takılmayın" diyecek kadar ağırlaşan yaşam koşullarını umursamayan AKP hükümeti bu hafta içinde "dar gelirliye destek paketi" açıkladı.
6 milyon seçmenin 2 bin liraya kadar olan borcunu devlet üstlenecek. "Paket" içeriği olarak icralık 30 milyar TL toplamına ulaşan elektrik, su, doğalgaz, telefon borçları bütçeden karşılanacak. Doğal olarak vergilerimizle ödeyen biz olacağız.
Zorlu pandemi döneminde kamunun halka destek görevini hatırlamayan fakat düşük faiz politikasıyla herkesi tüketime teşvik etmeyi tercih eden, pandemi sonrası dönemde daha da düşük faiz politikasıyla enflasyonu katlanılmaz hale getiren ve Kur Korumalı Mevduat gibi sene sonunda vergilerimizle hepimize maliyeti 250 milyar TL’ye varacak bir servet aktarımı mekanizması kurarak dar gelirliyi bir kez daha hiçe sayan AKP hükümeti, seçimlere sekiz ay kala birden dar gelirli grubu desteklemeyi gündemine aldı.
Türkiye siyasi tarihinde kamuya ait kaynakları harcama tercihlerinin seçim rüşveti olarak kullanılması elbette ilk kez değil. Fakat AKP iktidarının sosyal destek politikalarını 21 sene gibi uzun bir süredir fakirleşmeyi aşmak değil, kendi çıkarına yöneterek kademe kademe bağımlı kalabalık kitleler yaratmak için kullanmakta olması yeni.
Dar gelirli grupların çoğalışını izlediğimiz bu 21 yılda, neden ağır yaşam maliyetini düşürecek politikalar devreye sokulmadığı, neden çok ama çok yüksek enflasyon yaratıldığı ve bunun önemsenmediği, neden zaten zorlanan kesimlerin daha büyük borç altına tüketim teşvikleriyle sokuldukları gibi soruların cevapları AKP’de değil. İşin bu kısmıyla ilgilenmediklerini bizzat Cumhurbaşkanı’nın kendi sözlerinden anlıyoruz. Yüksek enflasyon ortamında geriden gelen maaş, ayarlamalarıyla alım gücünü kısmen yerine koymak; fakiri daha fakir, orta gelir grubunu daha düşük gelir grubuna çevirmek açıkça tercih edilen bir politika. Seçimlere kalan bir yıldan az sürede de, ara dönem geçmiş enflasyona ayarlanan maaşlar, "dar gelir grubunun" icralık olan borçlarını kamuya üstlendirmek gibi önlemler dünya görüşlerinin gereği.
Halbuki, altta yatan ekonomik nedenleri değiştirmeye çalışmadan çıkan "icra affı" gibi adımlar, fakirin yarın yeniden aynı sarmalın içine düşmesini engellemeyecek. Bunu bilirken, ekonomi politikalarını düşük gelirli kalabalıkları bu döngüde kıstırmak üzerine kendi "lütfuna" bağımlı kılmak tipik bir AKP dönemi uygulaması.
"Dar gelirliye destek paketi" detaylarından bir kez daha ispat olunduğu üzere ekonomiyi düzlüğe çıkaracak, fakirlik döngüsünü kıracak politikalar AKP’nin ne ufuk çizgisi ne de kapasitesi dahilinde. Bu çok büyük sorun için umutlar 12 aydan kısa süre içinde önümüze gelecek sandıktan muhalefetin çıkmasına endeksli.
AKP tipi dar gelirliye destek yaklaşımının fakirliği sürdürmek ve sadaka vermek şeklinde olduğunu anlamak için, ortalama bir sosyal devletin dar gelirliye destek anlayışının ne olduğunu da biraz açmak gerek.
"Sosyal Transfer" gerçekte neyi hedefler?
"Sosyal transferler" ile anlaşılması gereken kamu ve sivil toplum kuruluşları tarafından yoksulluk içinde yaşayanlara veya yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşı karşıya olanlara sağlanan sosyal yardımlar. Bu "sosyal yardım" nakit olabilir veya nakit destek içeren bir dizi kombinasyon olabilir. Burada önemli olan, bahsedilen "doğru" sosyal transferlerin "öngörülebilir" olması. Daha net ifadeyle düzenli olarak ödenmesi veya dağıtılması. Desteği alanların, öngörülemeyen ekonomik krizler veya doğal felaketlere karşı etkili bir şekilde hazırlanmalarını ve korunmalarını sağlamak için önleyici bir girişim olması.
Bir krize tepki olarak ya da seçim öncesi 6 milyon seçmene minnettarlık duygusu vererek oy devşirmek için değil. Devlet denen ve her birimizin vergileriyle desteklediği mekanizmanın çok daha ciddi olması beklenir.
"Sosyal transferler" terimi, acil durumlarda kısa vadeli reaktif insani yardımdan, yoksulluk içinde sıkışıp kalmış veya yoksulluğa düşme tehlikesi altında olanlara uzun vadeli, önceden planlanmış ve öngörülebilir desteğe kadar çok çeşitli araçları kapsamalı.
Özellikle Türkiye gibi orta-düşük gelirli ülkelerdeki sosyal transferler, kronik yoksulluğu ve nedenlerini çözmek için uzun vadeli öngörülebilir, sürdürülebilir araçlara odaklanmalı.
AKP dönemi boyunca kısa vadeli, olaylara tepkisel destekler, en büyük kriz pandemide yok seviyesine inerken, öncekilerde yoksulluğun altında yatan nedenleri iyileştirmeye odaklanmadı. Başka ifadeyle, öngörülebilir sosyal transferlerin hedeflemeye çalıştığı şekilde yoksulluğu azaltmak üzerine kurgulanmadı.
"Dar gelirliye destek paketi" gibi bir gecede alınan kararla 6 milyon kişinin icralık olan toplam 30 milyon TL borcunu silmek gibi seçim olduğu için artan oy kazam güdüsüyle kurgulanmış birçok politika uygulandı. Öngörülebilirlik ve sürdürülebilirlik hedeflemediği için de AKP hiçbir zaman kronik yoksulluğu gerçekten ele almadı.
Yavaş ekonomik büyüme, düşük tarımsal verimlilik, yüksek işsizlik ve salgın gibi kronik yoksulluğu yönlendiren değişkenlerin kendileri doğası gereği kronik olduğundan, kronik olarak yoksulların vaka yükü nispeten öngörülebilirdir. Bu öngörülebilirlik, sorunun, her zaman yetersiz finanse edilen, teslim edilmesinde geç kalan ve ele almaları gereken sorunun kronik doğasına uygun olmayan - hatta zarar veren - yardım için yıllık başvuruların hazırlanmasına güvenmek zorunda kalmak yerine, öngörülebilir sosyal transferler kullanılarak yapılandırılmış, çok yıllı ve yönetilen bir şekilde ele alınmasını sağlar.
Öngörülebilir sosyal transferler, yararlanıcılara garantili ve düzenli destek verir. Bu da transferin nasıl kullanılacağına dair dikkate alınmış kararlar almalarını sağlar. Destek alanlar koşulların kurbanı olarak kalmak yerine önceden plan ve yatırım yapabilir, gelecekleri üzerinde bir miktar kontrol sahibi olurlar. Bu şekilde, öngörülebilir sosyal transferler sadece boş mideleri doldurmak, ya da kendi yanlış politikaları sonucu ortaya çıkan yüksek elektrik, su, telefon borçlarını affetmekten öteye değer taşır, kamu harcamaları açısından da bir hesap verilebilirlik oluşur. Kısa vadeli reaktif insani desteğin sağlayamayacağı bir dizi fayda sağlar.
Sosyal korumanın kavramsal modelleri
Sosyal koruma için bir dizi kavramsal model bulmak da mümkün. Dünya Bankası'nın "Sosyal Risk Yönetimi" çerçevesi; Uluslararası Çalışma Örgütü'nün "İnsana Yakışır İş" gündemi; Sosyal Koruma Merkezi'nin "Dönüştürücü" yaklaşımı hemen ilk bulunabilecekler.
Temelde üç hedefi hepsinde yakalamak mümkün:
- Kendileri için gelir sağlayamayanlara gelir sağlamak: En temel "güvenlik ağı" transferleri ya da ve kronik yoksunluktan kurtulma sağlamak için engellilik ödeneği gibi sosyal refah veya sosyal yardım hibeleri.
- Hanehalklarını tahrip eden yoksulluk şoklarını önlemek: Mahsul sigortası, sağlık sigortası, işsizlik ödeneği, yaşlılık aylığı gibi çeşitli sigorta mekanizmaları gibi yoksunluğu veya yoksulluğu gerçekleşmeden önce önlemek.
- Yoksulluktan kurtulmalarına yardımcı olmak: Yoksul insanlara ilerlemeleri için fırsatlar vermek. Bu sosyal transferler, geçim kaynaklarını korumanın yanı sıra gelirleri ve yetenekleri geliştirmeyi hedefler. Hemen akla gelebilecek örnekler okul yemekleriyle hem beslenmeyi hem de eğitimi desteklemek, şartlı nakit transferleri, şartlı sağlık hizmeti, ara dönem bilgi beceri eğitimleri gibi.
Geçtiğimiz hafta içinde AKP hükümetinin müjdelediği "Dar gelirliye destek paketi" bu bilgiler ışığında değerlendirildiğinde ilk bakışta hissedildiği şiddette, bir seçim rüşvetinden öteye değil. Keza 21 seneden ortaya çıktığı üzere doğru kurgulanmış sosyal transferlerle AKP’nin işi yok.
6 milyon dar gelirli seçmeni kendine minnettar kılarak oy devşirme hedefi var. 6 milyon yoksulu yoksulluk batağından çıkarmakla AKP ilgilenmiyor