Fehim Işık
Dayatılan onursuzluk ise ne yapmalı?
Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandum kararı alınması çokça tartışıldı. Nihayetinde Kürtler nihai kararını verdi ve hatasıyla sevabıyla bağımsızlığa yüzde 92 evet dedi. Elbet bağımsızlığı ilan etmediler. Ancak tüm dünyaya iradi olarak bir beyanda bulundular. Bu beyan, esastır. Referandumun Kürdistan Bölge Hükümeti tarafından askıya alınması ya da iddia edildiği gibi kararın geri alınması artık bir anlam ifade etmez. Anlamlı olan Güney Kürdistan halkının tüm dünyaya yansıyan beyanıdır.
Referandum sonrasında yaşananlar, özellikle 16 Ekim günü Kerkük’ün, sonrası günlerde ise diğer ihtilaflı bölgelerin Haşdi Şabi ve Irak ordusu tarafından işgal edilmesi de hiç kuşku yok referandum kadar tartışılacak.
İşin YNK boyutunu artık az çok biliyoruz. Bunu YNK kadroları da itiraf ediyor. Celal Talabani’nin oğlu Pavel Talabani ismen zikredilerek, yanına da Ala Talabani ve Lahor Şêx Cengi gibi Talabani’nin iki yeğeni konularak ‘iç ihanet’ yaşandığı açıkça dillendiriliyor. Henüz KDP boyutunda ne olduğunu bilmiyoruz ama açıklamalardan görünüyor ki KDP içinde de en az Pavel Talabani kadar Kürdistan’ı, Kürt halkının çıkarlarını değil kendi çıkarlarını düşünenler var. Başbakan Neçirvan Barzani’nin merkezi hükümetle diyaloga açık olduklarını belirterek bunun için bağımsızlık referandumu kararını askıya almayı önermesi boşuna değil. Aynı şekilde KDP’nin Mesud Barzani’den sonraki ikinci ismi olarak zikredilen Fazıl Mirani’nin birden Irak güzellemesi yapması, Iraklı olmaktan onur duyduğunu söylemesi de sıradan bir tutum değil. Bu açıklamalar sadece, "Savaş istemiyoruz, barış yanlısıyız" söyleminin tercümesi olarak açıklanamaz.
Bir önceki yazımın kısa özeti olan bu tespiti bir kez daha niçin yazma gereği duydum, onu da açıklamakta yarar var.
29 Ekim günü Kürdistan Parlamentosu toplandı. Mesud Barzani, Parlamento’ya bir mektup göndererek 1 Kasım itibariyle başkanlık görevini bıraktığını belirtti. Başkanlık yetkileri parlamento tarafından oy çokluğu ile Kürdistan’ın diğer kurumları arasında paylaşıldı.
Bu bir yana, Barzani aynı gün tüm televizyonlarda, tüm basın yayın organlarında –ki bazılarında çarpıtılarak yayınlanan– bir açıklama daha yaptı. Kanaatim o ki bu açıklama da çok tartışılacak.
Birilerinin sandığı gibi Barzani, bu açıklaması ile meydandan çekilmedi. Tam aksine, bir kez daha ve güçlü bir biçimde sahaya ineceğinin işaretlerini açıkça verdi. Söz konusu açıklamadaki son sözleri, bunun göstergesidir: Barzani, "Başkanlıktan önce olduğu gibi başkanlıktan sonra da ben aynı Mesud Barzani'yim. Yani peşmerge olan Mesud Barzani'yim. Değerli halkım, ben hep sizin peşmergenizim. Kürt halkının mücadelesi meşrudur ve bu mücadele devam edecektir" dedi.
Bu sözleri, "Yanlış yaptım, geri çekiliyorum" anlamında okuyanlar yanılırlar. "Biz ölümü seçeriz ama onurumuzu çiğnetmeyiz" diyen Barzani, bu açıklamayla geri çekildiğini değil sahaya indiğini açıkladı. Elbet, fark var. O artık Kürdistan peşmergelerinin başkomutanı olan Başkan Barzani olarak değil, Mesud Barzani’ye yürekten inanan peşmergelerin komutanı olarak sahaya iniyor. Bu, "Hakkımızın barışçıl savunucusu olduk, barışçıl çözüm için tüm yolları zorladık, bunun karşılığında Kerkük’te olduğu gibi onurumuzla oynanmaya kalkılırsa bedeli ne olursa olsun geri adım atmayız, mücadele ederiz" demektir.
Bir fark daha var; bu sözleri sadece bölge devletleri ve ABD’ye değil, geri çekilerek Haşdi Şabi ve Irak ordusunu Kerkük’e taşıyan sorumlulara da, tüm bunlar yaşanmamış gibi davranan KDP’liler başta olmak üzere Kürdistanlı diğer yöneticilere de söyledi.
Aynı açıklamada başkaca önemli belirlemeler de var:
"Kerkük için iyi bir hazırlık yapmıştık. Maalesef 16 Ekim gecesi bu büyük ihanet gerçekleşti. 16 Ekim gecesi, peşmergelere ve halkımıza zehirli bir hançer sapladılar. 16 Ekim'deki bu ihanet olmasaydı durum çok daha farklı olacaktı. Onlar Irak anayasasını uygulamak için değil, Kürt iradesini kırmak için geldiler. Heşdi Şabi saldırıları bizi savaşmaya mecbur etti. Kerkük’te yaşananlar büyük bir ihanetti ve bu ihanetle Kerkük teslim edildi. Peşmerge çekildi ve Heşdi Şabi ile Irak ordusu hiç bir zorluk çekmeden Kerkük ve tartışmalı bölgelere girdi. Saldırı kararını çoktan almışlardı ve referandumu bahane ettiler."
Barzani, 16 Ekim’den beri ilk kez görüntülü mesaj veriyordu. Çatışmaların başlamasından sonra hep yazılı açıklamalar yapmıştı. Görüntülü açıklama ile hem içteki hem dıştaki taraflara açık çağrı yaptı.
Bu çağrının KDP kadrolarının önemli kısmını, özellikle de Neçirvan Barzani gibi düşünenleri hizaya getireceğini düşünmek gerekir.
Niçin Neçirvan Barzani adını zikrediyorum onu da açıklamakta yarar var. Yansıyan dedikodulara bakılırsa hem Türkiye’den, hem ABD’den Mesud Barzani’nin tasfiye edilerek yerine Neçirvan Barzani’nin getirilmesine dönük iddialar dillendiriliyor. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" derler. YNK içinde Mam Celal’in yokluğunu fırsat bilenler istedikleri gibi dengelerle oynayabildiler. Bunu Kerkük’te gördük. KDP’den birileri de bundan hoşnut oldu. Ancak bir kez daha belirtmekte yarar var ki Mesud Barzani’nin çıkışı, hem peşmergenin Kerkük’ten çekilmesine neden olanları, hem de KDP içindeki geri çekilme hoşnutlarını rahatsız edeceğe benziyor.
Önemli bir risk daha var. Ona da dikkat çekip bitirelim.
Barzani, Başkanlık yemini ettiğinde ilk iş olarak "Benim başkanlığım sırasında bir kez daha kardeş kavgası yaşanmayacak" demişti. Bu sözünü yerine getirdi. 2005’ten sonra birçok kez kardeş kavgasının sınırından dönüldü. Ancak açık söylemek gerekirse riskli durumların neredeyse tamamında Mesud Barzani çatışmaların önlenmesinde ciddi sorumluluklar üstlendi. Büyük çoğunlukla çatışmaları önledi, bir kısmında ise çatışmaların öncelikle büyümesinin önüne geçti, giderek durulmasını sağladı.
Ancak şimdi karşımızda başkan değil peşmerge olan bir Mesud Barzani var ve açık bir biçimde peşmergelerin, Kürt halkının sırtına zehirli hançer saplandığını söylüyor.
Mesud Barzani bunu diyor ama peşmergeler ile Kürt halkını sırtından zehirleyen bölge devletleri ile bunların yardakçıları da yabana atılır gibi değiller. Çıkarlarını korumak için her türlü kötülüğü yapmaya açıklar. Bu risktir. Hatta sadece Güney Kürdistan’da değil tüm bölgede geleceğini, onurunu korumak isteyen Kürtlerin önünü kesmek için kullanılabilecek en önemli risktir.
Mesud Barzani’nin son çıkışı, KDP kadrolarını büyük oranda etkiler, KDP’liler Mesud Barzani’ye rağmen farklı bir tutum alma cesaretini öyle kolay gösteremezler. Ancak Kürdistan’ın farklı yapıları üzerinde ne kadar etkili olur, şimdiden bilmek kolay değil. Riskin bir boyutu da budur.
Umarım Kürdistan’ın etkili partileri, KDP, YNK, PKK, Goran Hareketi, PYD ve İ-KDP başta olmak üzere tüm Kürdistanlı siyasi partiler bu riski görür ve dayatılan onursuzluğa karşı onurlu çıkış yolunu birlikte bulurlar. Tarihsel sorumluluk bunu gerektirir.