Eser Karakaş
'Kayyımların gölgesinde yeni anayasa ve ittifaklar tartışmaları: Kim ne diyor?' yazıları üzerine bazı düşünceler (II ve son)
Çarşamba günü Artı Gerçek’te yayınlanan yeni anayasa konusuna ilişkin birinci yazımda çeşitli kesimlerin anayasa önerilerinin çok genel ifadelerden ibaret kaldığını, somut öneriler getirmekten çok uzak olduklarını ifade etmeye çalışmıştım.
Bu tür bir pozisyon alış yani şimdilik (!) sadece genel çizgilerle yetinmek, detaylara girmemek benim aklımın alabileceği bir şey değil, iki nedenden:
1-Bu berbat Anayasa'nın yapımının üzerinden yaklaşık kırk sene geçti, bu sürede hâlâ somut öneriler dağarcığımızda yoksa, ortada bir sıkıntı var demektir.
2- Türkiye’yi Mehmet Altan ketçap şişesine benzetir, sıkarsın sıkarsın ketçap gelmez ama sonra bir bakarsın, bir anda pizzanızın üstü ketçaptan geçilmez, yenmez hale gelmiş; bunu neden hatırlatıyorum, Türkiye hiç beklenmedik bir anda bir anayasa yapma aşamasına gelebilir, tüm siyasal partilerin, konuyla ilgili tüm STK’ların, fakültelerin, herkesin nitelikli bir hazırlık içinde olmasında en azından zaman kazanma açısından fayda var.
Sayın Derya Okatan’ın çok başarılı bulduğum yeni anayasaya dosya hazırlama girişiminde görüşüne başvurulan Hak İnisiyatifi Genel Sekreteri Sayın Fatma Bostan Ünsal "Yeni anayasadan önce bir yol temizliği olması gerekiyor" ifadesini kullanıyor; katılmamak mümkün değil, Türkiye’nin büyük bir yol temizliğine ihtiyacı var ama bu yol temizliği sürecinin kendisi de hem anayasa hem de yasalar düzeyinde somut alternatifler gerektiriyor.
Çok saygı duyduğum bu insanlar neden somut ifadeler kullanmaktan kaçınıyorlar, anlamakta gerçekten zorlanıyorum; şayet bu somuta girmeme keyfiyeti oluşmuş fikirlerin çalınmaması için ise, bırakın çalınsınlar lütfen, sizlere de bu fikrin öncüsü olma şerefi kalır geriye.
İHD Eş Genel Başkanı Avukat Sayın Öztürk Türkdoğan "Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar demokratik zeminin görevini yapmasını oldukça zorluyor,….., Elbette CHP, HDP'nin çabaları çok kıymetli. Fakat bir yandan da reel duruma bakmak gerekiyor. Demokratik bir anayasa yapabilmeniz için mevcut çatışma halini sona erdirmeniz ve çatışmaya sebep olan anayasal sorunları ortadan kaldırmanız gerekiyor. Şu anda Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda devam eden silahlı çatışma hali, Irak'ın kuzeyindeki ve Suriye'deki askerî varlığı ve buna dayalı sıcak çatışma hali söz konusu. Çatışmasızlık haline geçilmeden meclisin kendi siyasi rolünü oynayabilmesi zor gözüküyor. Çünkü HDP ve CHP'nin milletvekili sayısı belli, AKP ve MHP'nin milletvekili sayısı belli. Kürt sorununda çözümü getirecek, toplum tarafından kabul edilebilir öneriler geliştirmeden hangi anayasa önerisi geliştireceksiniz? Yine bir yerde tıkanma yaşanacaktır." ifadesini kullanıyor, söylenenler çok doğru, mantıklı ama Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümü için hukuk devletine bağlı bir avukat, İHD neden işe Anayasanın Dibacesi, 7., 42., 66., ve 127. maddelerine alternatif(ler) önermekle işe başlamıyor?
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı içime bir ölçüde ama sadece bir ölçüde su serpiyor ve şu ifadeyi kullanıyor: "Anayasa tartışması sanki şu anda yapılamaz, yapılsa da bir işe yaramaz duygusu olabilir. Ama bence bu duyguya kapılmamalıyız. Çünkü insanlık değerlerine sahip, özgürlükçü, demokratik anayasayı mutlaka bugünden hazırlamak zorundayız. Bu bizim sorumluluğumuz. Aynı zamanda bir arada yaşamayı hedefliyorsak eğer, bir sözleşmeye gereksinimimiz var. Çünkü var olan sözleşme zaten bir darbenin sözleşmesidir."
İnsan Hakları Vakfı Başkanı Sayın Fincancı’nın temsil ettiği kurum adına temel insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda ne tür önerileri var?
Bendeniz bu noktada geçerken bir öneri ya da bir hatırlatma yapayım, mesela, İspanyol Anayasası'nın 10. Maddesinin ikinci paragrafı neden bizde tartışılmıyor?
Bu paragraf bizim Anayasanın 90. Maddesine nasıl bir üstünlük üretiyor, burada anlatmayacağım, merak eden Google’dan bu maddeye bakabilir (bu arada ben de söylediklerimle tutarlılık açısından çok küçük de olsa bir öneri getirmiş oldum böylece yeni Anayasa için).
Sayın Derya Okatan’ın Artı Gerçek için hazırladığı dosyada DİSK Genel Başkanı Sayın Arzu Çerkezoğlu’nun, KESK Eş Genel Başkanı Sayın Mehmet Bozgeyik’in, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Emin Koramaz’ın ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ın görüşleri var.
Şikâyetlerimin temel konusu bu görüşlerde de var; örneğin KESK Eş Başkanı şöyle bir ifade kullanıyor: Önümüzdeki dönemde KESK olarak, anayasadaki aleyhimize durumların emekten yana düzeltilmesi, demokratik bir Türkiye’ye hizmet edecek anayasanın oluşturulması için üyelerimizle bir iç tartışma süreci başlatacağız. Bu yönlü tutum alan kesimlerle tartışmayı anlamlı buluyoruz.
KESK gibi çok önemli bir örgüt bu tartışmaya ilişkin neden hâlâ "gelecek zamanı" kullanıyor?
Türk Tabipler Birliği adına konuşan Sayın Adıyaman en azından yeni anayasada sağlık hizmetinin herkes için karşılıksız bir kamu hizmeti olmasını, tam bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmesini istiyor, ifade ediyor, konu tartışılabilir ama kanımca çok daha önemli olan bir küçük de olsa önerinin getirilmiş olması.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB çok önemli, çok hukuk ve demokrasi yokluğu sıkıntısı yaşamış kurumlar, bu kurumlardan artık hepimiz en azından kendi alanlarına yönelik, böyle bir sınırlama da şart değil doğal olarak, çok somut anayasal öneriler bekleme hakkımız var diye düşünüyorum.
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Doğan Demir’in ifadesi ise şöyle: "Anayasa’nın değişmez dört maddesi dışında bütün maddelerin elden geçmesi gerekiyor. Çağdaş demokratik, laik, 82 milyonun eşit görüldüğü, herkesin kendini bulabileceği, hukuk ve adaletin güvenceye alındığı, birlikte yaşama kültürünü geliştiren, kimseye ikinci sınıf insan gözüyle bakılmadığı bir anayasanın mutlaka yapılması lazım."
Sayın Doğan Demir’in görüşlerini okuduğunuzda eminim iki yazıdır ne demek istediğim daha net anlaşılıyor; Sayın Demir’in söylediklerine hiçbir itirazım olamaz ama Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreterinden mesela Diyanet İşleri Başkanlığı konusunda bir anayasal öneri (mesela anayasal statüsünün kaldırılması) beklemek çok mu fazla bir beklenti?
Devam ediyoruz.
Jineps Yayın Kurulu üyesi Yaşar Güven: "Yeni bir anayasanın gerekliliği çok açık ortada. İktidar da 2010 yılında tüm baskıcı yapısına rağmen sivil bir anayasayı kabul etmişti. O günlerde pek çok anayasa platformu oluşturulmuştu. Anayasanın eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir yapıya kavuşması gerekiyor. Anayasa toplumsal mutabakatla oluşabilecek bir sözleşmedir. Bu nedenle bizzat halkın katılımıyla yapılmalı. Bizler belki bir anayasa yazamayabiliriz ama ne isteyip ne istemediğimiz çok açık ifade edebiliriz. Taleplerimiz konusunda ise temel iki nokta var. Bir tanesi anayasada bir vatandaşlık tanımı yapılmamalı. Türk kimliği ile yapılan tanımlama uygun değil. ‘Biz Türk derken Türkiye’de yaşayan bütün insanları kast ediyoruz’ diye savunuluyor. Ama bal gibi kimliktir, tek tipçi bir anlayışın ifadesidir. Bir diğeri anayasada resmi dil tanımı olmamalı. Elbette Türkçe ortak dil olacak ama resmi dil olarak tanımlanmamalı. (Demokrasi İttifakı) HDP’nin ziyaretleri önemli. Toplumsal mutabakat toplumun en geniş kesimiyle görüşerek sağlanabilir. Çok değerli buluyoruz."
Jineps Yayın Kurulu üyesi Yaşar Güven’i kutluyorum, iki somut öneri getiriyor, birincisi vatandaşlık tanımının anayasada yapılmaması, yüzde yüz katılıyorum; ikincisi ise resmî dil konusu, bu konuda ise Sayın Güven’in ifadesini tam kafama oturtamadım, mesela Resmî Gazete hangi dil ya da dillerde yayınlanacak?
Başka bir yazıda ise şu "Anayasa toplumsal mutabakatla yapılmalı" ifadesini tartışmaya açmak isterim doğrusu, hiç katılmadığım bir ifade, devlet teşkilatı dışında anayasa temel hak ve özgürlükler belgesi olacak ise temel hak ve özgürlüklerde kimle, neyin mutabakatına gideceğiz?; mutabakat, konsansüs, bir noktada uzlaşma demek bildiğim kadarıyla, temel hak ve özgürlüklerde ise uzlaşma olmaz kanısındayım.
Bu yazı daha çok uzatılabilir ama verdiğim örneklerin yeterli olduğu kanısındayım.
Tüm öneriler, ifadeler yaklaşık yüzde yüz katıldığım ifadeler, görüşler ama mutlaka çok daha fazla ve ivedilikle ete, kemiğe büründürülmeleri lazım.
Herkes, belli olmaz, baskın bir yeni anayasa yapım sürecine hazırlıklı girmeli.
En aykırı kaçabilecek öneriler bile dillendirilip insanların kulağını alıştırmak lazım.
Yazıyı şöyle bitireyim: "Devleti milletten değil, milleti devletten korumak" (Pakrat Estukyan, Agos) gibi bir ifade kulağa gerçekten hoş geliyor, yüzde yüz doğru bir ifade ama hemen arkasından bir adım daha ileri gidip bunun nasıl hayata geçirilebileceği de anlatılmalı diye düşünüyorum.