Devlete sadakat!

Yüksek Mahkeme üyeleri 'Devlete sadakat borcu yükleyen en üst hukuk normu' diyerek; kucağımıza çalışanlar rejimine ilişkin nur topu gibi bir norm bırakmış bulunuyorlar.

Anayasa Mahkemesi’nin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiren kararına 8 üye karşı oy kullandı. Bu üyelerden sadece dördü karşı oy yazısı yazarken; ilginç bir biçimde 4 üye karşı oy kararlarına gerekçe yazmaya dahi lüzum görmedi. 

Yazan dört üye de Türkiye’de en üst yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin 40 sayfalık gerekçeli kararına karşı sadece üç paragraf yazmayı uygun gördü. Anayasa Mahkemesi’nin 40 sayfalık gerekçeli kararı, bugün başta Barış Akademisyenleri olmak üzere Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Yasası kapsamında sanık sandalyesine oturan gazeteciler, aydınlar ve sanatçıların özgürlüğü için ne kadar önemliyse; karşı oy yazan dört üyenin üç paragraflık gerekçesindeki satır araları da yeni dönem siyasetinin yol haritasına ilişkin verdiği ipuçları açısından o kadar önemli. 

Karşı oy gerekçesi yazan üyeler Serdar Özgüldür, Burhan Üstün, Muammer Topal ve Rıdvan Güleç, bu üç paragrafta "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisinin yayımlandığı sürece dikkat çekiyor ve bildirinin bu koşullar göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiğini öne sürüyorlar. Karşı oy gerekçesinde, Anayasa’nın Başlangıç bölümünde "Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğü" ilkesinin özellikle vurgulandığını, Anayasa’nın Yükseköğretim Kurumlarını düzenleyen 130. maddesinde de "... Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez" hükmünün yer aldığını belirtiyorlar. Üyeler, bu iki maddeye dikkat çektikten sonra, yorum yoluyla şu gerekçeyi kaleme alıyorlar: 

"Anılan bu Anayasal düzenlemeler öğretim üyeleri yönünden ‘Devlete Sadakat’ borcu yükleyen en üst hukuk normlarıdır. …Devlete sadakat ilkesiyle bağdaşmayacak sıfat ve isnatların ise esasen ifade hürriyeti ile karşılanması mümkün değildir. Yeri gelmişken işaret etmek gerekir ki genel olarak çalışanların ve kamu görevlilerinin işverenlerine ve Devlete olan sadakat borçlarının ihlal edildiği durumlarda, AİHM ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleleri gerekli ve orantılı bulmaktadır."

Yüksek Mahkeme’nin 40 sayfalık gerekçeli kararına karşı hiçbir somut gerekçe gösterilmeyen bu üç paragraflık karşı oy gerekçesinin satır aralarında yer alan "devlete sadakat" ifadesi hiç de öyle yabana atılacak bir ifade değil. Zira bu ifade, yeni bir sistemin inşa edilmeye başlandığı 15 Temmuz 2016’dan bu yana sıklıkla duyduğumuz bir ifade. Bu sıklık da bizi "devlete sadakat borcunun" bu karara girmesini salt dört Yüksek Mahkeme üyesinin hukuki görüşü olarak algılamamızın önüne geçiyor.  

Daha da ilginci, Yüksek Mahkeme üyelerinin sunduğu "Devlete sadakat" ifadesi Anayasa’da devlete değil "Anayasa’ya sadakat" olarak düzenleniyor. Anayasa’nın iki ayrı maddesinde bu denli açık ifade nasıl oluyor da Mahkeme üyelerince "Devlete sadakat" olarak ifade ediliyor? 

Yüksek Mahkeme üyelerinin atıfta bulunduğu 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası’nda da bu ifade yine "Devlete Sadakat" değil "Anayasa’ya sadakat" olarak kullanılıyor. 

Bu kadar açık ifadelere karşı nereden çıktı bu "Devlete sadakat"?

15 Temmuz 2016’ya geri dönelim… 

Darbe girişiminin ardından 5 Ekim 2017’de dönemin Çalışma Bakanı Julide Sarıeroğlu, kamudan ihraçlarla ilgili yaptığı bir konuşmada, "Hiçbir devlet kendisine sadakatle tabi olmayan memurlarla, kamu görevlileriyle yoluna devam etmedi, edemez" demişti. 

Kamudan ihraçlarla ilgili olarak idare mahkemelerine açılan davaların hepsi de aynı yolu izledi. Ceza davaları bir yana ama idare mahkemelerindeki davalarda gelen savunmaların hepsinde Bakanlıkların gönderdiği savunmalara "Anayasa’ya sadakat" değil bilinçli bir şekilde "Devlete sadakat" ifadesinin kullanılması dikkat çekiyordu. Davalı idarelerin gönderdiği avukatların savunmalarında da bu söylem önemliydi. 

Peki nedir bu devlete sadakat? Yargı organları da karşı oy yazısı yazan yüksek mahkeme üyeleri de "devlete sadakat" ifadesinin altını doldurmuyorlar. Başkanlık sistemi ile birlikte değerlendirdiğinizde "devlete sadakat"i pekhala "iktidara sadakat" olarak da yorumlayabilir miyiz? Devlete sadakat derken tam olarak nasıl bir somut olgu konuyor ve biz bu ölçüyü nasıl yapacağız. 

Ölçüsüz, muğlak, keyfiyete açık bu ifade, Yüksek Mahkeme üyelerinin deyimiyle artık bir hukuk normu olarak çalışanlar rejimi değişikliğinin en önemli köşe taşı olabilir. 

Bugüne kadar yüzlerce yönetmelik ve yasa değişikliği ile kamu çalışanlarını güvencesizliğe sürükleyen, OHAL sürecinde de KHK’lar ile kamu kurumlarında büyük tasfiyelere yönelen AKP iktidarı son dönemde güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması ile artık kamu kurumlarının kapısını kendinden olmayan herkese kapamıştı. 

Bundan sonraki adım da öyle görünüyor ki; 

Devlete sadakat –ki biz bunu iktidara sadakat olarak da yorumlayabiliriz; gibi normlara kadar ulaşabilir. 

Bu bir varsayım değil, yüksek yargı organlarında "devlete sadakat" e ilişkin bir dizi çalışma yapıldığı biliniyor. Zira CHP Grupbaşkanvekili Özgür Özel, 24 Haziran 2018’deki seçimlerin hemen öncesinde Danıştay Başkanlığınca "Kamu Görevlilerinin Sadakat Yükümlülüğü"ne ilişkin bir panel düzenlendiğini söylemişti. Özel, bu paneli, tam da seçim öncesinde "kamu kurumlarındaki seçimleri etkilemek amaçlı ve bir aday lehine propaganda yapılması biçiminde" diye değerlendiriyordu. 

Başlı başına bir dil sürçmesi değil ise Yüksek Mahkeme üyeleri "Devlete sadakat borcu yükleyen en üst hukuk normu" diyerek; kucağımıza çalışanlar rejimine ilişkin nur topu gibi bir norm bırakmış bulunuyorlar. Özel’in iddialarına bakılırsa da yüksek yargı organlarında bu ismi konulmuş normun alt yapısına yönelik hazırlıklar tamamlanma aşamasına gelmiş gibi. 

Üzerine 15 Temmuz yıldönümlerinde ilginç bir şekilde Hükümetlere yakın sendikaların birbiriyle yarışırcasına yaptığı açıklamaları da yanına koyunca önümüzdeki dönemin çalışanlar rejimi açısından devlete sadakat/iktidara sadakat üzerinden şekillenebileceği yorumunu yapmak hiç de zor değil. 

Ne mi diyor o sendikalar? 

Her 15 Temmuz’da üyelerini topluca "devlete sadakate yemin etmeye ve bu yemine uymaya davet ediyoruz" diyorlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi