Hüseyin Çakır

Hüseyin Çakır

Dijital-küresel dünyada politika (1)

Filozofların bugünün dünyasını yeniden yorumlamasına acil ihtiyaç var. Bu arada, bunu yorumlayacak kaç filozof var diye de sormak gerekiyor.

Toplumu ve toplumun yeni gerçeklerini, bilgi ve iletişimin ortaya çıkarttığı/ yarattığı değişimi anlamak, içselleştirerek yaşamak yoluyla kafalarımızı değiştirebiliriz. Ne var ki, kafalarımızdaki düşünce kalıplarını irdelemeye açık olmazsak, bu gerçekleri görmemize engel olacaktır.

Kavga eden, her şeye öfke ile yaklaşan, sorunları şiddet yoluyla çözme yöntemini aşamayanlar, geçmişin girdabında dolanıp dururlar.

İkincisi arayışa pusulasız ve kendi başımıza girişirsek yine yanılırız. Her şeyi bilen, hakikatin bilgisine tek ben sahibim bilgiçlik zihniyeti, Nasrettin Hoca’nın söylediği gibi "Dünya ayaklarımı bastığım yer" sanmaktır. Bütün kötülükleri bu zihniyet beslemektedir.

Değişimi slogan haline getirmek, değişime karşı gizli direniştir.  Senden farklı düşünenlerin de gerçeğin bir parçasını ifade ettiklerinden hareket ederek, farklı düşüncelerden öğrenme içselleştirilmeye başlandığında değişim için adım atılmış olur. Bu ilk adımın devam edebilmesi, öncelikle kendi düşüncene kuşku ile yaklaşmak, gerektiğinde en önemli hatta ilkesel kabul edilen düşüncelerden vazgeçmeyi, kaybetmeyi de göze almaktan geçiyor.

Sosyalist sol ve CHP "muhafazakâr" lıktan kurtulamadığı için değişim sürecine de giremedi. Kaybetme riski ortaya çıktığında içe dönülüp, ya geçmişten gelen ideoloji, değerler ve simgelere sarılıyorlar ya da, değişiyor’muş’ gibi yapıp, söylem ve biçimsel değişlikler yapılıyor, öze ilişkin köklü ne özeleştiri, ne muhasebe yapılıyor. Hal böyle olunca, toplumla, seçmenle kurulan ilişki kimlikler, değerler ve simgeler veya çatışma üstünden oluyor.

Herkes kendi mahallesinin çevresini dikenli telle örüyor, teller kaldırıldığında ise, "benim gibi ol, benim gibi düşün, benim kurallarıma uyarsan gel" diyorlar. Bu nedenle 50 yıldır siyasal yelpazede geleneksel muhafazakârları oyu % 65-70 laik, modern, cumhuriyetçi, sol, sosyalistlerin oyu (Kürt seçmenlerin sahneye çıkmasıyla da birlikte de) % 30-35. Bilim teknoloji, küreselleşme, 4. Sanayi devrimi, dijital dünya gibi değişimlerin yanında, kır nüfusu % 70’lerden, %30’lara metropol ve sanayi kentlerinin nüfusu 15-20 kat artmışken, okur yazar oranı, üniversite mezunlarının artan sayısı, kadınların toplumsal ve iş hayatına yoğun katılımı gibi nesnel sosyolojik değişimler olmuşken, değişmeyen, değişime direnen siyaset,   kavga ve kutuplaşma ile yerinde sayıyor.

Referandumda ortaya çıkan %49 Hayır, yukarıda ifade edilen sosyolojik değişim olarak okunmadığı zaman ki: Kendilerine ‘Hayır Cephesi’ diyenler, Kominternce, 1928’de alınan "cephe" kararını, bugün hala  ‘cephe’ terminolojisi ile siyaset yapanlar  "Ağ dünyası" içinde yaşayanlarla ve yeni kuşakla  nasıl iletişim kuracaklar? Bu zihniyet durumu anlamak yerine sonucu paylaşma kavgasına tutuşmanın ötesine geçemiyor. Her zamanki gibi kendi pozisyonlarını çok önemseyip, kendi içlerine konuşuyorlar. Referandum sonucunu değerlendirenlerin hemen hemen hepsi  "işçiler, emekçiler, yoksullar, işsizler Hayır dedi" diyorlar. Peki, %51 içinde "işçiler, emekçiler, yoksullar, işsizler yok mu?"

Sloganlarla gerçeklik analiz edilemez.  Hele ki, dar ideolojik sloganlar değişime direniş, sosyolojik gerçekliği görmemektir.

Tümüyle umutsuz bir durum yok. Bugünün dünyasının içinde yaşayan, geçmişle bugünün sentezinden yeni bir gelecek kurgulayanların olması umutlu olmamızın güvencesi. Birincisi tükenen, ikincisi yükselen eğilimdir. İnişli, çıkışlı bu ara geçiş dönemi neredeyse 30 yıldır devam ediyor.

Bu iki eğilim, iktidar muhalefet, toplum ve devlet için kâh çatışarak, kâh uzlaşarak "egemenlik" kavgası içinde. Bu durum sürdürülebilir değil. Değişimin karşısında, yasalarla, yasaklarla, şiddet yoluyla durulamayacağını, aklını yitirmeyen herkes bilir.


NASIL BİR DÜNYADA YAŞIYORUZ VE NEREYE GİDİYORUZ?

Yeni Türkiye, yeni bir politikacı ve politikalarla olabilir. Zamanın ruhu denilen düşünce, politika alanında belirleyici aktör olabildiği zaman hakiki anlamda  "yeni" olanı tanıyacağız ve yaşayacağız.

Türkiye olarak,  1.2.3 sanayi devrimini ıskaladık.  Bu nedenle,  bu üç sürecin, ne sosyal ne sınıfsal ne kültürel ve politik yapıları, ne de ideolojileri gerçek anlamda oluşamadı.

Türkiye birçok zamanı aynı anda yaşayan "çok yapılı" bir ülke. Hal böyle olunca siyaset dünyası tarihsel ve toplumsal çok yapılılık çelişkilerini kullanarak siyaseti bunun üstünden kuruyor. Bu kâh din, kâh milliyetçilik, kâh imparatorluk… oluyor.  Bunların hiç birisi gelecek hikâyesini,  senaryosunu, ütopyasını… anlatmıyor.

Bugün ve gelecek için dijitalleşme,  4. Sanayi devrimi ve küreselleşen dünyanın kavramlarının, sosyal, siyaset bilimi içine girmesi ve üstüne düşünülmesi ve tartışılması gerekiyor.

Felsefenin bugün soracağı çok soru ve arayacağı çok yanıt var. Marx’ın 11. Tezde  "Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir" demişti. Filozofların bugünün dünyasını yeniden yorumlamasına acil ihtiyaç var. Bu arada, bunu yorumlayacak kaç filozof var diye de sormak gerekiyor.

Bu dünyanın öne çıkan bilim adamları:  Matematikçiler, mühendisler, fütürüstler… Mekanik neden- sonuç düşüncesi yerine,  kuantum teorisiyle düşünerek dünyayı değiştirecek fikirler geliştiriyorlar ve teknoloji üretiyorlar.

Dijitalleşmeyle birlikte görülen değişim sadece iş yapış şekilleriyle sınırlı kalmıyor. Bütün yöneticilerin ve çalışanların da bu değişime ayak uydurmaları, kendilerinin de değişmesi gerekiyor.

Zamanımızın soru sorma, sorun çözme, bilgi ve akıl yönetme yöntemleri:

-Bulut demokrasisi;

-Dijital akıl;

-Fütürist akıl;

-İşbirlikçi ve rekabetçi akıl;

- Algoritmik düşünme;

Bugünkü dünyamız yazılım ve kodlamalarla yönetiliyor ve yönlendiriliyor. Akıllı evler, TC kimlik numarasıyla bitirilen işler.

Şu anda internetteki her sitenin, telefondaki her uygulamanın ve ‘akıllı’ diye adlandırdığımız her cihazın arka planında milyonlarca kod var. Bir devinim halinde çalışıp birbirini etkileyen kodlar, yazılımcılar tarafından belki 10 dakikada, belki 10 saatte yazılıyor.

Karar vericiler, siyasetçiler, muhalifler… hasılı, toplum, insan, insanlık, ekonomi vs. adına işe soyunanların bugün ve gelecekte işleri zor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Çakır Arşivi