Dış haber yoktur, bütün haberler iç haberdir

Sorun sadece küreselleşmeden kaynaklanmıyor. Krallar ve çevreleri ile otoriter liderler birbirini andırıyor, çağrıştırıyor.

Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada, medya sektörü ve okurlar açısından dış haberler pek ilgi çekmez. Batının bir çok büyük medya kuruluşu son yıllarda yurt dışı bürolarını kapattı, ayrıca merkezdeki dış haberler servislerini küçülttü. Birkaç nedeni var: Yurt dışı bürolarının maliyeti, masrafı çok fazla üstelik ürettikleri haberler, söyleşi ya da röportajlar öyle çok da cazip olarak değerlendirilemiyor. Hele ABD, Rusya, Çin, Hindistan gibi zaten devasa memleketlerde yaşayan okurlar, dünyanın öbür ucundaki olaylarla pek ilgilenmiyor. Bir kaç büyük global haber ajansı (Reuter’s, AP, AFP…) yaygın şebekeleri sayesinde, her ülkedeki medya organlarının dış haber ihtiyacını karşılayabiliyor. Bir de son zamanlarda, baskıcı hükümetler (Örnek vermiyorum) ülkelerinde görev yapan yabancı basın mensuplarına casus muamelesi yapıyor ve çalışma koşullarını sınırlandırıyor.

Neredeyse her alanda küreselleşmeye rağmen, insanlar yine de içe dönük hatta belki de klostrofobik refleksler nedeniyle, kendi yakın çevresinden başka bir şeyi merak etmiyorsa, dış haber okumuyor. Milliyetçilik, dış haberin önündeki en büyük engel. Bana ne gavurdan!

Amerikalı bir yurttaş mesela, özel bir bağlantısı yoksa, Endonezya’da olup bitenden bihaber olsa bir şey kaybetmez herhalde. Öyle sanılıyor.

Ne var ki, benim gibi haftanın beş günü Global Medyayı tarayan birisi, bir yandan yabancıların Türkiye’yi nasıl görüp haberleştirdiğini, bir yandan da kendi sorunlarına ya da dünya meselelerine nasıl eğildiğini izlediğinde, ilginç/öğretici sonuçlara varabiliyor.

İlk bakışta Türkiye ile hiçbir alakası yokmuş gibi görünen bir çok haberin ayrıntısına girince, aslında doğrudan bizle ilgili olduğu kabak gibi ortaya çıkıyor. Bu yakınlık/benzerlik/ilişki sadece küresellikten kaynaklanmıyor. Bugün dünyada siyasi liderler de, yurttaşlar da, birbirlerine çok uzak ülkelerde yaşasalar, değişik diller konuşsa, farklı kültürel geçmişlere sahip olsalar da, bir çok olayda benzer davranışlar sergiliyor. O kadar ki, bugün mesela, Macaristan Başbakanı Orban’la ilgili bir haberde, Macar yerine Türk kelimesini okuyun, Orban’ı da Erdoğan yapın, o haber Türkiyeli yurttaşın gözünde ve zihninde akar gider.

COVID-19’a karşı mücadelede, hatırlayın ilk günleri, Trump, Erdoğan, Bolsonaro, Johnson, Duterte, Putin üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söylüyordu. Tek Adamların hiç biri krizi doğru dürüst yönetemedi ve binlerce yurttaşın ölümüne engel olamadı.

Robert Draper, ‘’Bir Savaşı Başlatmak/ Bush yönetimi ABD’yi Nasıl Irak’a sürükledi’’ başlıklı kitaptaWashington’daki yöneticilerin, olgu ile isteği, gerçekle yalanı ayıramayacak kadar düşe daldığını anlatıyor. Savaş kararının alınma sürecine katılan çok sayıda siyasetçi, bürokrat ve uzmanla görüşen, dönemin belgelerini inceleyen Draper, hem Beyaz Saray’daki iç çekişmeleri değerlendiriyor hem de A takımındaki şahsiyetlerin portrelerini çiziyor. Bush, Cheney, Rumsfeld, Wolfowitz, CIA Başkanı Tenet’nin gibi üst düzey yetkililerin çapı konusunda da bilgiler var kitapta. ‘’ABD’nin bütün dünyaya demokrasi getirmek’’ olarak formüle edilen saldırgan, yayılmacı hatta ırkçı politikasının sudan bahanelerle hatta Irak örneğinde gerçekdışı gerekçelere dayanarak, binlerce insanın ölümü, onlarca kentin yıkılmasına neden olacak savaşlara dönüştüğü gerçeği iyi anlatılmış. El Kaide ile Saddam arasında kesinlikle olmayan ilişki, bir kaç beşinci el istihbarat bilgisiyle var ediliyor. Yine Saddam’ın sahip olmadığı kitle imha silahları tahrifatlı ya da kasten yanlış yorumlanan uydu görüntüleri ile varmış gibi kabul ediliyor, böylelikle savaşın ‘’haklı’’ gerekçeleri ve zemini yaratılmış oluyor. Arap düşmanlığı Saddam’ı çağımızın Hitler’i haline getiriyor, ‘’Barışı savaşla elde etmek’’ gibi parlak bir fikir de bu yaklaşıma eklenince felaket gerçekleşiyor.

Bugün Beyaz Saray’ın kiracısı Trump da, Irak savaşını çıkaranlardan farklı düşünmüyor. İslamiyet karşıtlığı, petrol iştahı, Çin ve Rusya’nın yayılmacılığını engellemek gibi faktörler bir araya gelince, Trump, İran’a karşı mutlaka savaş açılması gerektiğine inanıyor.

Şimdi olası bir ABD-İran savaşı dış haber mi? Hayır değil. Çünkü İran, Türkiye’nin komşusu, Trump da Erdoğan’ın Nato’dan ve bazı başka mecralardan müttefiği. Üstelik sözü geçen kitapta Washington’dakiler bir savaş çıkartmak için ne tür heyezanlar ve gerekçelerle hareket ediyorsa Beştepe’dekiler de aynı ya da benzeri davranış içindeler.

Draper’in kitabını Türkçe’ye çevirmektense, Ankara’nın Suriye’yi ve Irak’ı istila amacıyla PKK ve YPG’yi nasıl şeytanlaştırdığını ortaya çıkarmak için gizli belgelere filan gerek yok. Afrin işgaline kadar Türkiye’ye, TSK’ya bir tek kurşun atmamış YPG birden bire terörist oluverdi. Oysa ki nispeten kısa bir süre önce YPG yetkilisi Salih Müslim kırmızı halıyla ağırlanıp devletin en üst yetkilileri ile görüşmüştü. Keza Süleyman Şah türbesini IŞİD’den kurtarma operasyonu sırasında da TSK ile YPG ahenkli bir ortak çalışma yürütmüştü.

TSK, ilk başta, resmi söyleme göre ‘’YPG’nin bölücü-terörist bir devlet kurmasına karşı’’ Suriye’ye girmişti. Oysa ki bu söylem uzun zamandır artık kullanılmıyor. Çünkü TSK’nın oraya demografik değişim, işgal ve yerleşme amacıyla girdiği bugün artık apaçık ortada. TSK, terörizme karşı mücadele derken, Suriye’deki Cihatçı teröristlerle bir olup aklınca bir yandan Esad rejimine, bir yandan da Moskova ve Washington’a karşı güç gösterisine girdi. Bu nedenle de Suriye Kürtlerini ilgilendiren her haber, kaynağı Moskova, Washington ya da Brüksel olabilir, artık iç haber olmuştur.

Pandemi döneminde doktorlar ve sağlık çalışanları maske önlük sıkıntısı çekiyorlardı. Bu sıkıntı Meksika ya da Hindistan’da gerçekleşse de iç haberdi. Bir çok ülkede doktorlar ve uzmanlar, resmi vaka ve ölü sayısının gerçeği yansıtmadığından yakınıyorlar. Bu da bal gibi iç haber. Örnek çok.

Trump’ın damadıyla ilgili herhangi bir haberi beratsız okumak mümkün mü?

Bugün Trump, Bolsonaro, Putin, Orban, Duterte’nin hangi dilde olursa olsun yaptığı bir açıklama, verdiği bir demeç, bir söyleşi Türkçeye çok kolay tercüme edilebiliyor. Çünkü bu liderlerin dünya görüşü, topluma, hayata yaklaşımı Türkiye’deki mevkidaşınınki gibi. Bu nedenle bu tür haberler dış haber değil. Bizdeki bir durumun yani bir iç haberin İngilizce, Portekizce, Rusça versiyonudur sadece.

Belarus halkı seçim sonuçlarını protesto ederken resmi TV kanalı porsuk belgeseli yayınlamış. Minsk’te porsuk, Istanbul’da penguen.

Lukaşenko buradan birine benziyor değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi