Dünya düzdür, futbol topu da üçgendir!

Şiraze, Zıvana, Aks, Kolon, Piston... hepsi kaydı. Fevkalade günler çok şükür... Bu arada Milli Takım yenildi ya, sor bir bakalım niye acaba?

Artık bu yaşımda itiraf edebilirim: Ben küçükten beri Galatasaray muhabiri olmak istedim. Çünkü Pera'nın göbeğindeki Mektepte, çocukluk ve ilkgençlik günlerinde, akşam etüdünde kara tahtada geçmiş maçın değerlendirmesini yapar, bir sonraki maçın kadrosunu ve taktiğini hazırlardık. Ali Sami Yen'deki antremanları izler, gazetelerdeki tüm haber ve yorumları satır satır okur, inceler, tartışırdık. Gündüz Kılıç, Coşkun Özarı, Tomislav Kaloperoviç, Brian Birch dönemleri...İstanbul'daki maçları kaçırmadığımız gibi deplasmanlara da giderdik. Çok sonraları Avrupa seyahatlerimiz de başlamıştı.

Düşlerimde yatan, takımla beraber antremanlar, maçlar ve deplasmanlardı. Metin Oktay terbiyesi ile büyütülmüştük. Takımın eski sol açığı o zamanki beden eğitimi öğretmenimiz Mehmet Ali (Gültekin) Hoca'dan feyz almıştık. Hürmetler!

Ne yazık ki memleketin ahval ve şeraiti beni medya ve siyaset gibi özellikle bu aralar sevimsiz mecralara sevketti.

Yine de bugün hala, bizim sanal medya grubumuzda, maçlardan sonra, değme yorumculara parmak ısırttıracak değerlendirmeler paylaşırız kendi aramızda. Altyapı sağlam, merak heves hep aynı düzeyde, hakiki taraftar işte budur! Bir de tarihi sorumluluğumuz var: 889 Ali Sami Bey, klubü, bizim de okuduğumuz sınıfta (12 Fen-A) kurmuş.

Cumartesi akşamı Türk Milli takımı Ukrayna'ya kötü bir oyundan sonra 2-0 yenilince aklıma geldi bunlar. Gece ve Pazar sabahı maçın yorumlarını okudum. Müthiş! Artık Doğan Koloğlu gibi bilge yorumcular, İslam Çupi gibi maç değerlendirmesine edebi tatlar katan, Kurthan Fişek gibi işin sınıf kökenini deşen kalemler kalmadığı için, nispeten parlak bir-iki genç uzman da, futbol iktidarının hışmından çekiniyorlar herhalde, yenilginin derin nedenlerini yazabilen çıkmadı. Aksine yenilgiyi maçtan önce FEMEN'in ''Katil Erdoğan'' gösterisine bağlayan var, Arda'nın kulübede cep telefonuyla oynamasını kınayan da mevcut. Bir de geleneksel ''Hakem taraf tuttu'' muhabbeti. Evet 2 golün ikisi de gayrı nizami ama Ukrayna, maç boyunca oyuna hakimdi ve yüzde yüz gollük en az 4 pozisyona girdi. Yanlış Teknik Direktör (Luce maçtan önce esniyordu!), yanlış kadro seçimi, lig takımlarının artık çoğunlukla yabancı futbolcuları tercih etmesi, Fatih Terim'in takımdan sorunlu ayrılması, beceriksiz Federasyonun hataları filan da belirtilmiş ama meseleye geniş açıdan, toplumsal, kültürel perspektifle bakan kimseye rastlamadım.

Oysa ki yıllar önce Fethi Naci, ''Türk Romanında Ölçüt Sorunu-Eleştiri Günlüğü''nde (1980-86) saptamıştı: ''Evet, Türkiye'de roman var: Ne kadar futbol varsa o kadar.(...)''.

Kim bulmuşsa aklına sağlık: Simon Kuper'in 1994 basımı, orijinal başlığı ''Düşmana Karşı Futbol'' olan kitabı, Türkçe'de ''Futbol Asla Sadece Futbol Değildir'' başlığıyla yayınlanmış ve bu ibare atasözü statüsüne yükselmişti.

İngiltere'de, İtalya'da, Fransa'da futbol sosyolojisiyle ilgilenen kurum ve bilim insanları var: Pascal Boniface Istanbul'a geldiğinde konuşmuştuk. Keza Christian Bromberger de önemli bir isim.

Önceki günkü Ukrayna yenilgisinin yanısıra futbolda son dönemde şike skandalından, tribünlerdeki hooliganizme, şaibeli bir şekilde dönen milyon dolarlardan siyasi iktidarın müdahalelerine kadar bir dizi olumsuzluk yaşandı. Tüm bunlar, yaşadığımız memleketin ahvali şeraitinden tamamen bağımsız, kopuk gelişmeler mi?

Ne alakası var yani? diyenleri duyar gibi oluyorum.

Askeriniz, jandarmanız, özel birlikleriniz kendi vatandaşlarını bodrumda katlederse milli futbol takımınız iyi oynayıp rakibini yenebilir mi?

Savcılarınız, Hakimleriniz yasada ve pratikte olmayan suçları, talimat üzerine icad edip masum insanları hapislerde tutarsa, sizin futbolcularınız doğru dürüst pas verebilir mi? Değil mi Kadri?

Üst yönetimi zaten zindanlarda tutulan ordunuz, komşu ülkeyi işgal etmeye kalkışırsa, sizin milli takımınızın defansı rakip solaçığı durdurabilir mi?

Soruları çoğaltmak mümkün. Mesele sadece siyasi-ideolojik olumsuzluklarda değil. Asgari ücretle geçinemeyen işçi, aylık maaşının belki 100 katını alan antrenör ve oyuncuların başarısızlığına üzülebilir mi?

Şortlu kadınların sokak ortasında saldırıya uğradığı bir memlekette milli takımınızın oyun kurucusu nasıl çalım atacak?

Futbol sadece ayakla oynanmıyor ki, kafa, şut atmanın dışında, düşünmek için de işe yarar, değil mi?

''Dünya yuvarlak değildir, düzdür'' diyen birinin yaşadığı, ve bu sözlerin medyaya yansıyıp tartışıldığı bir ülkede, futbol topu da haliyle üçgendir. Üçgen de zaten biliyorsunuz İlluminati, FETÖ, PKK, DHKP-C, CeHaPe ve Federal Reserve'in sembolüdür. Bu son örgüt, adının yabancı olması ve esrarengiz bir görünüm arz etmesi sebebiyle, son KHK ile listeye eklenmiştir. Bilgilerinize!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi