Duran biri, yürüyenden hoşlanmaz

Halen iktidarda olanlar hep orada kalmak için ellerinden geleni yaparken, giderek büyüyen kitleler, dünyanın dört bucağında heykelleri devirerek eski düzene ciddi bir itiraz getiriyor.

Statut (Statü) ne demek? Heykel ne demek?

Kelimenin etimolojik kökenine baktığımız zaman daha iyi anlıyoruz: "Heykel", Arapça kökenli bir sözcük. Arapçaya da Akatça'dan geçmiş. Büyük anıt, devasa bina, hatta Saray anlamında. Bir büyüklük hissi yaratma isteği var bu kelimede. Büyüklük ve iktidar imajı gösteriyor bu sözcük.

Statut Quo da mevcut durum ya da eski durum anlamında latince kökenli bir ibare. Özünde, bir muhafazakârlık, mevcut durumu koruma içgüdüsü, değişikliğe karşı çıkma isteği var bu kelimenin künyesinde. Aman düzen bozulmasın!

Zaten heykeller de geçmişi yaşatmak, ayakta tutmak için dikiliyor oraya buraya. Eski durumu bugün hâlâ yaşatma çabası. Gerçi bu aralar, Batı dünyasında protestocu kitleler, bırakın geçmişi, bugünü de kabul etmedikleri için siyasi, askeri ayırımı yapmadan geçmişin olumsuz şahsiyetlerinin heykellerini bir bir deviriyor.

Statü komaya girer gibi. Çünkü şimdilerde her heykel kara kara düşünüyor: Eyvah yarın gelip beni de devirirler mi?

Batı dünyasında, geçmişin karanlık mirasını temsil eden heykeller teker teker zemini öperken, Amerikalı bir gazeteci, "Sadece ırkçı ve sömürgecilerinki değil bütün heykeller yıkılmalı" önerisinde bulundu. Bu önerme bana Fransız protest chansoncu Renaud'nun bir şarkısındaki iki dizeyi hatırlattı: "En güzeli siyah olanı olsa da/Nefret ederim bütün bayraklarından."

Güç sahibi herkes kendi heykelini yüceltip rakibin heykelini yıkarsa bu işin içinden çıkılmaz. Bu nedenle bütün heykelleri ortadan kaldırmak iyi bir çözüm olsa gerek.

ABD'de Eyalet Meclisi, Mississipi bayrağından köleci Konfederasyon’un simgesini kaldırma kararı alınca, kimileri bozuldu. Ama bozulanlara cevap hemen geldi: "Köleci sembolü bayraktan çıkarmak, eyalet tarihini reddetmek değildir, tam aksine o tarihi kabul etmektir."

ABD’nin Kurucu Babalarından ilk Başkan, George Washington’un da ipliği çıktı pazara. Başkan Hazretlerinin 300 kölesi olduğunu hatırladı tarihçiler, uzmanlar ve sokaklara çıkan siyah, beyaz ve kahverengi tenli yurttaşlar…

Bu gelişmelerden telaşlananlar hatta paniğe kapılanlar da var. ABD’de heykelperverler ya da heykelperestler silahlarını alıp ırkçı, köleci, sömürgeci dede ve atalarının heykellerinin etrafında nöbet tutmaya başladı. Aslında onlar kendilerini korumaya aldıklarını sanıyor. Washington’da Federal yönetim Ulusal Muhafızları seferber ederken, Paris’te Macron "Cumhuriyetçi" söylemi suistimal edip mevcut heykelleri koruma kararı aldı.

İngiltere’de de bir grup aşırı-sağcı/milliyetçi, hissetmiş olsalar gerek, Winston Churchill’in heykelini muhafaza kordonuyla çevirdi. Oysa ki, o zamana kadar hiç kimse Churchill aleyhine bir söz etmemişti.

Bu dalgadan Mustafa Kemal Atatürk’ün ABD’deki bir büstü de payını aldı. Kimse artık onlar, büstün boynuna bir pankart asmakla yetindi. Devletimizin kırmızı çizgisi olduğu için bu haber öyle çok fazla yaygınlaştırılmadı. Muhalif görünümlü bir milletvekili tepki gösterdi.

Şimdilerde Saray nezdinde muteber bir film yönetmeni var. Eskiden tanırdım, düzgün bir çocuktu. Sonradan bozuldu. Hani turşu yaparken sirke yerine yanlışlıkla kezzap koyarsan, cam kavanoz dahil her şey mahvolur ya, öyle bir durum. Bir projesinden söz etmişti: Istanbul Kartal civarında devasa Atatürk heykelleri üreten bir atölyenin içinden yakın çekimlerle başlayan bir film öyküsü. Şimdi herhalde aynı filmi Beştepe çekmek ister.

1999 yılında Amsterdam’daydım. Orada gördüm ve öğrendim: Belediye, kentin alanlarına dikilecek heykellere bir standart getirmişti: Hiçbir insan heykeli, insanın doğal büyüklüğünden daha büyük olmayacak. Doğallık bunu gerektirir değil mi? Kısa boylu olmayı ya da bedenlerinin biçimini kompleks edinenler kendilerini dev aynasında gösteren ince uzun boylu heybetli heykeller yaptırttılar.

Kalıcı kılmak için bir takım şahsım’ların, aslında onların fikriyatının, kallavi heykellerini dikerler. Kocaman çivilerle tarihe bir ideoloji çakarcasına. Ama işte bir süre sonra, çivi ne kadar sağlam olursa olsun, duvar ya da kaide çürükse heykel yolun kenarındaki nehirde boğulur gider. Bak şimdi uyandım, heykeller kaide üzerine oturtuluyor değil mi? El Kaide! Taliban da Buda heykellerini bombalamıştı Afganistan’da…

Çanakkale’de aslında iyi niyetli bir il kültür müdürü, bizim müdavimi olduğumuz Ece Ayhan Kültür Evi’ne kıyak olsun diye bir Ece Ayhan büstü yaptırmıştı. Ayhan abi hem yazmış hem de söylemişti vakti zamanında. Bırakın kendi büst ya da heykeline, bütün heykellere ilke olarak karşıydı. Neyse Kültür Evi almadı tabi o büstü. Bir yerlerde tozlar örümcek ağları arasında kaldı Ece Ayhan’ın büstü. Kınar Hanımın üzüncü!

Durmak ya da yürümek. İşte bütün mesele bu!
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi