Metin Yeğin
Düzen ve intizam
Polonya’daydım. Auschwitz’de toplama kamplarında. Kapının üstüne bir tak yapmışlardı, koskocaman ‘Çalışmak Özgürleştirir’ yazıyordu. Altından geçip içeri giriyordunuz özgürleşmeye. Düzgün bir sokak başlıyordu. Tertemiz. O günlerde de böyleymiş.
Hemen girişin sağ tarafında orkestra yeri vardı. Gelen mahkumları karşılamak için yine mahkumların çaldıkları. Tabii ki klasik müzik. Seçkinlerin müziği. Düzenli notaların düzenli yürüyüşü! Sıralar halinde içeri girmişlerdi. Önce çingeneleri getirdiler. Hemen hemen herkes, yola getirilecek çingenelere sevindi.
Hatta bazıları kayıtlara Türk diye geçti -ya da gerçekten Türkler de vardı kimse ilgilenmedi.- Sonra komünistleri ve eşcinselleri getirdiler. Daha sonra o güne kadar pek de sesini çıkarmayan Yahudileri. Hepsi, kendilerinden meydana getirilen orkestranın önünden geçip toplama kampına girdiler. Orkestradakiler de mesela keman çalabildikleri için biraz daha uzun yaşadı.
Dörder katlı koğuşlar sıralanmıştı yan yana. Yolların kenarında ağaçlar vardı. Kuşlar sarmıştı ağaçları. İdam sehpası vardı yine kuşların tepesine konduğu -Gidip boyumu ölçtüm, ölüm nereme geliyor diye.
Her şey nizam ve intizam içindeydi. Eşit aralıklarla yollar, bir diğerini kesiyordu. Yolların kenarlarında, çöp tenekeleri bile vardı. Yeraltında işkencehaneleri ve hücreleri de. Gri renkliydiler. Görünüşleri tamamen okul binası gibiydi -Daha önce toplama kamplarında esir olarak yaşamış Althusser’e, Cathrine Clements neden Sorbonne’da, üniversitede yaşıyorsunuz dediğinde ‘bana toplama kampını en çok burası hatırlatıyor’ diye cevaplamıştı.
Gaz odası, kalın beton blokların ortasındaydı. Tepesinden borular sarkıyordu. İki karış altlarında duş başlıklarına benzer başlıkları vardı. Zaten herkes buraya ‘yıkanacaksınız’ diye çırılçıplak soyulup, sokuluyordu. Sonra iki kapı kapatılıp, gaz veriliyordu. Betona gaz kokusu sinmişti. Katledilen binlerce kişide... Öbür kapı açılıp, fırına taşınıyorlardı. Kruup firmasının övünerek yaptığı fırına. Çok dayanıklıydı bunlar. Binlerce insanı aralıksız yakabiliyorlardı.
Bu toplama kampı onlara yetmedi. Şehrin öteki ucuna çok büyüğünü yaptılar. Tamamen bilimseldiler. Yapısı, aynı bir fabrika binası gibiydi. Kapısının üstü yönetim yeriydi ve bütün alanı denetleyebiliyordu. Tam tepesinde bir saat vardı. Altından içeri tren giriyordu. Malları getiriyordu. Komünistleri, eşcinselleri, çingeneleri ve Yahudileri... Kadınları, erkekleri, çocukları... Tren yolunun sonuna vardığında, mallar indirilip seçiliyordu. Doktorlar sağlam olup olmadıklarına karar veriyordu. Kategorize ediliyorlardı. Üstlerinden ne çıktıysa ayrı ayrı yerlere toplanıyordu.
Çalışmada verimli olamayacakları uzun bir kuyruğa sokuyorlardı. Gaz odasına doğru... Saçları kesiliyordu. Elbiselerini dezenfekte ettiriyorlardı. Sonra çok daha büyük gaz odalarında, fırın için hazırlanıyorlardı. Hiç bir şeyi ziyan etmiyorlardı. Binlerce gözlük gördüm. Bir küçük tepe yapmışlardı. Milyonlarca düğme, kazaklar, şapkalar ve tahta bacaklar. Bilim adamıydılar. İnsan saçından tekstil yapmışlardı. Her şey kusursuz organize edilmişti.
Bir askeri okul yatakhanesinde kalıyorduk, o günlerde. Yazları boş durmasın diye kiralıyorlardı. Odada, fazladan kilitli bir kapı vardı. Pencereden içerisi görünüyordu. Askeri elbiseler ile doluydu. Düzen ve intizam içindeydiler. Bir telle kapıyı açıp, içeri girdik. Hepsini birbirine karıştırdık. Her şeyin çok düzenli olması iyi bir şey değildi bizce ve çok tehlikeli…
Metin Yeğin kimdir?
Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...