Ayşe Yıldırım
Ebru ile Aytaç ölüyor; adil yargılanma hakkı ölüyor
"Bugün bizler tecritte, bu hastane odalarında; sizler orada, adalet için mücadele ediyoruz" diye sesleniyordu avukat Aytaç Ünsal, 60’a varan ulusal ve uluslar arası hukuk örgütünün katıldığı online konferansa gönderdiği mesajında. Açlık grevinin 191. gününde mesajı açıktı:
"Tüm dünyada haklarımızı savunmak daha büyük bedeller gerektiriyor. Biz, bedeli ne olursa olsun halkın haklarını savunmaktan, mesleğimizin kazanımlarını korumaktan vazgeçmeyeceğiz."
Konferansın yapıldığı dün açlık grevinin 222. gününde olan avukat Ebru Timtik’ten ise mesaj alamamıştı avukatlar. ÇHD yöneticisi Ceren Uysal, "Çünkü" diyordu "Ebru, tecrit altında tutuluyor. Günde bir kez 15 dakika avukatları kendisini ziyaret edebiliyor. Ve bu sürede yalnızca ihtiyaçları üzerine konuşabiliyoruz, ayrıntıları konuşamıyoruz."
Türkiye’den pek çok baronun yanı sıra Avrupa Barolar ve Hukuk Toplulukları Konseyi, Avrupa Barolar Federasyonu İnsan Hakları Komisyonu, Avukatlar İçin Avukatlar, Tehlike Altındaki Hukukçular, Uluslararası Demokratik Hukukçular Birliği, Asya ve Pasifik Hukukçular Birliği, Hukuki Müdahale Grubu, Fırsat Eşitliği Komitesi, Uluslararası Barolar Birliği, Almanya Barosu, Rotterdam Barosu, Cenevre barosu gibi onlarca baronun ve uluslararası hukuk örgütünün yanı sıra Türkiye’den de çok sayıda baro başkanının katılımıyla yapıldı dünkü Ebru ve Aytaç ile dayanışma konferansı.
"Avukatlar İçin Avukatlar"dan Irma van den Berg, Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın durumunun Türkiye’de hukuk temsilcilerine yönelik sistematik baskının bir örneği olduğunu söylüyordu. 2017’den beri Türkiye’de hukukçulara açılan davaları izlediklerini vurgulayan Berg, durumu şöyle özetliyordu:
- Avukatların müvekkillerinin davalarına katılmaları suç oluyor. Müvekkillerini savundukları için ‘terörist’ ilan ediliyor.
- Kanıtlar hatalı, suçlamalar muğlak.
- Mahkemeler tarafsız ve bağımsız değil.
- Yürütme, yargı üzerinde baskı kuruyor. Hâkimler görevlerinden alınıyor, sürülüyor.
- Barolar tehdit altında. Baroların bağımsızlığı mevzuat değişikliği ile de tehdit altında.
- Cezaevlerinde işkence örneklerine rastlanıyor.
- Ebru ve Aytaç’ın yaşadıkları da bu tablodan bağımsız değil.
İnsan Hakları Hukukçusu Tony Fisher, altına uluslararası hukuk örgütlerinin yanı sıra 25 baronun imza attığı bir metni okuyordu. Ebru ve Aytaç’ın yargılanma sürecinin başından itibaren yargılamanın tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda endişeye yol açan pek çok olay yaşandığını anımsatan Fisher, şöyle devam ediyordu:
"Amacımız genel olarak yaşanan hukuksuzluklar ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine hukuka uygun davranması için uyarıda bulunmak. Timtik ve Ünsal, sadece kendileri için değil, adil yargılanma haklarına saygı gösterilmeden yargılanan herkes için gözetilmesini talep ediyor. Türk makamlarını, avukatların yaptıkları itirazları gecikmeden ele almaya çağırıyoruz. Yargı makamlarını, tutuklu avukatlara temyiz taleplerinin sonucunu tutuksuz olarak dışarıda bekleme fırsatı vermeye davet ediyoruz."
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, "Ebru ve Aytaç’ın içinde olduğu meslektaşlarımızın yargılandığı dava, yaşanan hukuksuzluklar nedeniyle tarihe geçti" diyordu. 20 baro başkanının davayı başından beri aktif olarak takip ettiğini ve hukuksuzluklara, adil yargılanma hakkının ihlal edilişine bizzat tanık olduklarını anlatan Durakoğlu, gelinen noktada adil yargılama hakkının yaşam hakkı ihlaline dönüştüğünü vurguluyordu. Ve şöyle sesleniyordu tüm kamu organlarına:
"Biz bu ülkenin baro başkanları olarak, Ebru ve Aytaç hakkında hukuka uygun olarak tahliye kararı verilirse, onların yaşama dönmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız."
Avrupa Barolar Federasyonu İnsan Hakları Komisyonu’ndan Artur Wierzbicki’nin söyledikleri de farklı değildi. Federasyon olarak onlar da başından beri davayı takip etmişti. Ve 27 Temmuz’da federasyon olarak Ebru ile Aytaç’ı destekleme kararı almışlardı. Talepleri açıktı; Ebru ve Aytaç’ın tahliye edilmesi ve adil yargılanma hakkının verilmesi…
İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, "buruk bir merhaba" ile katılıyordu konferansa. "Ebru ve Aytaç ölüyor" diyordu Yücel:
"Onları yaşatmak vicdan sahibi insanların elinde. Ebru ve Aytaç yalnızca kendisi için değil, herkes için adil yargılanma hakkı talebiyle eylem yapıyor."
Ardından düne kadar 33 baro başkanının imza attığı bir metni okuyordu Yücel. Ebru ve Aytaç’ın yaşadığı hak ihlallerini anlatan metinde Adli Tıp Kurumu’nun "hapishanede kalamaz" raporuna rağmen tahliye edilmeyerek hastanede hapishane koşullarından daha ağır koşullarda tutulduğunu anlatıyor ve şöyle devam ediyordu:
"Bugün artık biliyoruz; Ebru ve Aytaç hızla geri dönülemez olana doğru gidiyorlar. Risk altında olan sadece Ebru ve Aytaç’ın hayatları değil, savunma hakkının ta kendisidir. Çünkü meslektaşlarımızın talebi tüm yurttaşların ihtiyacı/hakkı olan adil yargılanma hakkıdır."
Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal, adil yargılanma hakkı için bedenlerini ölüme yatırdılar. Tüm dünyadan hukukçular bile onların bu haklı talepleri nedeniyle seslerini yükseltiyor. Türkiye’de meslektaşları, barolar, aileleri bu mücadeleye ses veriyor. Ancak ne yazık ki büyük bir kamuoyu tepkisi oluşmadığı için ses yerine ulaşmıyor.
Ne yazık ki Ebru ve Aytaç için zaman azalıyor.
Özkan Yücel’in dediği gibi "umarım başarabiliriz, umarım Ebru ve Aytaç’ı yaşatabiliriz."
Çok zor değil, biraz ses çıkarmak, biraz tepki göstermek.
Ebru ve Aytaç ile birlikte adil yargılanma hakkı da ölüyor. Farkında mısınız?