Koray Düzgören
El Nusra’yla görüşen, PYD-YPG ile neden görüşmez?
Suriye iç savaşında son virajlar dönülüyor. Yol İdlib kuşatmasına geldi dayandı.
Sadece 7 yıldır süren Suriye iç savaşının değil, Türkiye’nin Suriye macerasının da sonuna geliniyor.
Kürtler ve müttefiklerinin hakim olduğu Fırat’ın doğusu ve Türkiye’nin işgal ettiği bölgeler hariç Esad, İdlib’i de cihatçılardan temizleyebilirse ülkesini isyancı görünümlü terör örgütlerinden temizlemiş olacak.
Bu işin fazla kan dökülmeden ya da mümkünse hiç kan dökülmeden halledilmesi görevi Türkiye’ye düştü.
Şimdi Türkiye, Kuzey Suriye’de Kürtlerin önünü kesmek uğruna Rusya’ya biat edişinin diyetini ödemekle meşgul.
Astana ve Soçi süreçleri ve Türkiye’nin cihatçı örgütlerle olan derin ilişkileri sayesinde İdlib’de toplanan ılımlı-radikal, cümle cihatçıları, silah bırakıp o bölgeyi terk etmeleri için ikna etmeye çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta yapılan Tahran Zirvesi’nde Erdoğan’ın ateşkes önerisi kabul edilmedi ama, Türkiye’ye bu cihatçı örgütleri ikna edebilmesi için son bir şans verildiği anlaşılıyor.
Gelen haberlere bakılırsa hem İdlib’deki eli kanlı cihatçı örgütlerin hem de eli daha az kana bulaşmış, adına Suriye muhalefeti denilen, ama aslında Türkiye’nin örgütlediği ve donattığı çetelerin gözü Türkiye’de.
Avrupa ülkeleri de Türkiye’nin bu cihatçıları ikna faaliyetlerini yakından izliyor. Konu onları da yakından ilgilendiriyor.
RUSYA’YA GÖRE CİHATÇILARDAN TÜRKİYE SORUMLU
Sedat Ergin de artık bir Saray broşürü olan Hürriyet’te bu konuya değinmiş.
Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev’in, İdlib’deki sorunun çözülmesi için Türkiye’ye düşen göreve ilişkin açıklamasını aktarıyor:
"İdlib vilayeti Türkiye’nin bir tür sorumluluk alanı; ılımlı muhalifleri aşırıcılardan, Jabhat el Nusra ve diğer gruplardan ve diğer terör örgütlerinden ayırmak onların sorumluluğu..."
Dikkat ederseniz bu bir temenni değil. Özel Temsilci bunu Türkiye’ye düşen bir sorumluluk olarak belirtiyor. "Türkiye bunu yapmaya mecbur" gibisinden…
Reuters’in bu konuya ilişkin haberinde ayrıca ilginç bir nokta daha var. Lavrentiev, Rusya, İran ve Türkiye’nin İdlib’deki askeri operasyonların "şeması ve mekanizması" üzerinde "anlaşacaklarını düşündüğünü" söylüyor.
Bu sözler, Rusya’nın bu konuda bir planı olduğunu ve Türkiye’nin de cihatçıları ikna ederek bu planı uygulamakla yükümlü olacağını gösteriyor.
Yani Türkiye’ye, "Bu cihatçıları başımıza sen musallat ettin ve burada toplanmasına ön ayak oldun, şimdi bunları silah bırakmaya ikna etmek de sana düşüyor" deniliyor.
Türkiye’ye düşen rol teröristlerle görüşüp onları ikna etmek oluyor. Herkes Türkiye’nin terör örgütleriyle nasıl içli dışlı olduğunu gayet yakından biliyor.
Astana Süreci’nin başından beri Türkiye hep bu role soyundu.
TÜRKİYE HALEP İÇİN EL NUSRA İLE ANLAŞTI
Aslında Türkiye bunu, Suriye iç savaşının başından beri yapıyor.
İki yıl önce Doğu Halep kuşatması sırasında Putin’in Erdoğan’a dedikleri ve ricası bizzat Erdoğan tarafından açıklanmıştı (Yoksa ağızından kaçan sözler miydi bunlar?)
Ne demişti Erdoğan, 9 Eylül 2016’da Saray’ında muhtarlarla yaptığı toplantıda?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile El Nusra'nın Halep'ten çıkarılması konusunda anlaştıklarını açıklamış ve şunları söylemişti:
"Dün akşam Putin ile bir görüşmem oldu ve bu görüşmede Halep'i konuştuk. Saat 22.00 itibarıyla orada hava bombardımanlarını durdurduklarını ifade ettiler. El Nusra'nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik, onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle, El Nusra'yı Halep'ten çıkarma ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlama için bir çalışmanın içerisinde olalım diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük."
Bu açıklama, Türkiye’nin terör örgütleriyle görüşmeler ve hatta işbirliği yaptığının en üst düzeyde itiraf edilmesi anlamını taşıyor.
Sedat Ergin yazısında bu konuya devam ediyor.
"Türkiye’nin İdlib’de üslenmiş cihatçı gruplarla ilgili sorunları halletmesi, son günlerde sıkça karşılaştığımız bir tema. Bu beklenti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İdlib’i görüşmek üzere düzenlediği oturumlarda da kuvvetli bir şekilde vurgulandı"
Örnek olarak da BM Özel Temsilcisi de Mistura’nın bu konudaki açıklamasına değiniyor:
Temsilci, "Türkiye’nin bölgede mevcut bulunan silahlı gruplar üzerinde etkisi var ve bunu kullanabilir..." diyor ve ekliyor: "Özellikle de El Nusra’ya evleri ve köyleri boşaltması, garantörler tarafından, daha çok da onlara kuvvetli bir mesaj verme yeteneği olan Türkiye tarafından tebliğ edilmelidir."
TÜRKİYE CİHATÇI ÖRGÜTLERİN HAMİLİĞİNİ YAPTI
Türkiye, Suriye iç savaşının başından bu yana, başta IŞİD ve El Nusra uzantısı cihatçılar olmak üzere Esad yönetimini devirmek amacıyla oluşturulmuş örgütlerin birçoğunun hamiliğini ve destekçiliğini yaptı.
Dünyanın hemen her yerinden Suriye’ye üşüşen cihatçı militanlara sınırlarını ve imkanlarını sonuna kadar açtı.
Amaç, Esad’ın bir an önce devrilmesini sağlamak, yanı sıra Suriye Kürtlerini de iyice sindirmekti.
Türkiye’yi yönetenler bu uğurda terör örgütleriyle her türlü ilişkiye girmekten çekinmediler. Türkiye, sahada faaliyet gösteren açık gizli kurumlarıyla (MİT gibi resmi, İHH gibi yarı resmi) bu örgütlerin çoğunu destekledi, silah, para lojistik ihtiyaçlarını karşıladı.
Kimini ise bizzat kurdu, kurulmasını sağladı.
Bu örgütlerin bir kısmının merkezleri ve hatta lider takımı İstanbul, Gaziantep, Hatay ve diğer bazı şehirlerde faaliyet gösterdiler. Gösteriyorlar.
Tabii bütün bunlar bedavaya olmuyor. Kimse Esad’a duyduğu nefret ve kin nedeniyle boğaz tokluğuna savaşıyor falan değil. Bütün bu işler için Türkiye milyarlarca dolar para harcadı ve hala da harcıyor.
İdlib’de de şu an devletin yaptığı terör örgütleriyle görüşüp onları kurtarmaya çalışmak. Çünkü Türkiye’yi yöneten akıl bu örgütlerin daha sonra da kendisine lazım olacağını düşünüyor.
Esad’a karşı kullanamasa da Kürtlere karşı kullanılabileceğini düşünüyor olmalı.
Bu gerçekleri ortaya koyup, AKP-Devlet Koalisyonu’nun terör örgütleriyle niçin işbirliği yaptığı sorulsa, verilecek cevap bellidir.
Onlara kalırsa, "Ülkemizin bekası için gerekirse terör örgütleriyle de görüşülebilir, hatta işbirliği bile yapılabilir."
Tabii bunu da açıkça söylemezler, ama el altından bu işi yapmayı sürdürürler.
"Bunu yapacağınıza, sizden başka hiçbir ülkenin terörist olarak kabul etmediği, hatta Suriye’yi IŞİD belasından kurtaran ve belki de İdlib noktasına getiren Kürt örgütleriyle, YPG-PYD ile görüşseniz daha iyi olmaz mı?"
Bunu yaparsanız hem yerel güçlerle işbirliği yaptığınız için Suriye’de daha güçlü olursunuz hem de Türkiye Kürtleriyle yeniden bir barış ve çözüm sürecini başlatabilirsiniz.
Bu yapılabilse ülkenin diğer sorunları da daha rahat çözüme kavuşabilir.
Tabii bu çok iyimser bir temenni.
Ülkeyi yönetenler arasında kimsenin böyle bir derdi yok.
Suriye’de şimdiye kadar izlenen yola, uygulanan politikaya bakarak bunu en azından şu süreçte yapmayacakları çok kesin.
Buna karşılık daha önceleri IŞİD, şimdi El Nusra ve benzeri terör örgütleriyle görüşmekte ve işbirliğinde bir sakınca görmüyorlar.
Bütün dünyanın Türkiye’yi, Suriye’deki terör örgütlerinin destekçisi, hamisi olarak gördüklerini bildikleri halde…
Sonra da kalkıp, "Kürt meselesinin çözümü için Kürtlerle görüşülmeli" önerisi yapanlara, "Devlet terör örgütüyle görüşmez" masalını okuyorlar.