Güldem Atabay
Enflasyonda çok fazla deneyime sahip olmak
Sadece biz değil, bütün dünya artık enflasyon konuşuyor. Fakat yine de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bakış açısından rakamları değerlendirmek ekonomi bilgisi olanlar için kolay değil:
"Enflasyon sorununu göz ardı etmiyoruz, gelişmiş ülkelerin aksine enflasyonla ilk defa karşılaşmıyoruz, bu konuda çok daha fazla deneyime sahibiz. Makroekonomik politikalardan yapısal reformlara kadar pek çok adımı atarak enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız. Rekabeti bozan, piyasadaki hâkim durumunu kötüye kullanan ve fiyatları keyfi bir şekilde belirleyen firmaların üzerine kararlılıkla gideceğiz."
Enflasyonun, yani fiyat artışlarının hızlanmasının ekonomi kitaplarında tanımlanış, son yüzyıl içinde çok kere test edilmiş belli başlı nedenleri var. Dolayısıyla, enflasyonla mücadelenin de yönetmeleri belli. Arz kaynaklı şoklarla, yani üretim seviyesinin bir anda bir nedenle talebin altına kalması enflasyonu üretim kısıtları ve maliyet üzerinden yükseltirken, iç talebin zaman zaman fazla yükselmesi enflasyon yaratan diğer temel neden kabaca. Enflasyonu kontrol altına almak da sürdürülebilir büyüme, refah artışı ve gelirin daha dengeli dağılımı hedeflerine ulaşmak için altyapıda olmazsa olmazlardan.
Dünya ölçeğinde bir enflasyon dalgasından geçiyoruz. Arz sorunu kaynaklı bu enflasyon II. Dünya Savası sonrası ya da 1970’lerin sonu petrol krizi ile yaşanan küresel enflasyon artışlarına kategorik olarak benziyor. Uzun pandemi döneminde üretimdeki sert düşüş, aynı dönem boyunca hane halkına verilen desteklerin açılmalarla eşleşmesi sonucu talep patlamasına dönüşmekte. Kısaca arz talebe yetişemiyor. Bir de dalga dalga gelen COVID-19 varyantlarının etkisiyle tedarik zincirleri sıkıntılı süreçlerden geçerken arzın hızlı ve yeterince talebe yetişecek şekilde artmasına engel oluyor.
Dünyanın en büyük merkez bankası Fed de arz şokunun geçici olacağını bildiğinden aceleci davranmıyor. Fakat, enflasyon beklentilerinin yükselmesi, bu yükselişin kalıcı olabileceğine dair endişelerin artmasıyla ekonominin optimal gücüne ulaştığına kanaat getirdi. 2021 sonunda para politikasını sıkılaştırma yoluna girmiş olacak. 2022-2024 dönemi bu yolda adım adım ilerleyerek enflasyonu mevcut %5 üzeri seviyelerden yeniden %2 seviyesine çekmeye çalışacak.
Cumhurbaşkanı’nın sözlerine bakınca, sanki kendi 20 yıllık döneminde enflasyonu çoktan düşürmeyi başarmış, gereken politikaları uygulayabileceğini ispat etmiş bir ülke yöneticisi ile karşı karşıyayız. Hâlbuki gerçek, Erdoğan’ın sözlerinden çok farklı.
Enflasyonla yeni karşılaşmıyoruz çünkü yüksek enflasyon ortamından hiç çıkmadık. Türkiye ekonomisinin "iyi zamanları" olan 2012-2018 döneminde %9-10 bandında kalan enflasyon benzer ülke ortalamalarının iki katıydı aynı dönem boyunca. "Çok fazla deneyime sahibiz" dediği ise, uzun on yıllarca yüksek enflasyonla yaşamış ve halen yaşamakta olan Türk halkının bu ortama uyum sağlayarak varlıklarını koruma esnekliği. Zaman zaman dolar mevduatlarının artması- ki şimdilerde tarihi zirvelerde-ya da oluşan emlak balonları bunun en net kanıtları.
Ortalama büyümenin de bu uzun yıllar boyunca %5 civarına takılı kalması; son üç yılda ise potansiyel büyümenin %3,5 civarına gerilemesi yüksek enflasyonun doğrudan zararları. Hükümetin artan fiyatlarla ürettiği maliye ve para politikalarıyla başa çıkamıyor olduğu ortada. Üstelik başkanlık sistemi ile birlikte artan hızda doğru politikaları üretme becerisinden uzaklaşmış durumda.
Türkiye’deki yüksek enflasyon ortamı ve Erdoğan’ın enflasyonla ilgili "çok fazla deneyime sahibiz" lafına kıyasla pandemi gibi büyük bir şoka kadar gelişmiş ekonomilerin uzun yıllar enflasyonu %1-2 aralığında tutmuşlukları, gerçek başarının kime ait olduğunu zaten açıkça gösteriyor.
Pazartesi sabahı TÜİK resmi Eylül enflasyon verisini açıklayınca manşet enflasyonun Ağustos’taki %19,25’ten %19,8’e yöneldiğini göreceğiz. Enflasyon hedeflemesi ile beklentileri yöneterek enflasyonu düşürmeye çalışan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, ekonomistler dışında kimsenin pek haberi olmayan çekirdek enflasyona bakarak faiz indirimine başladı ile. Devam ettirmeyi de planladığını biliyoruz. TL’nin değeri de beraberinde 2022’de de düşmeye devam edecek. Değersiz kur maliyetler üzerinden enflasyonu daha da yükseltirken Saray ekonomistlerinin o çok sevdiği "rekabetçi kur" kavramı "daha çok rekabetçi, en çok rekabetçi" şekline dönüşecek.
1990’larda nasıl yüksek enflasyonun yüksek büyümenin yan ürünü olduğu için katlanılması gerektiğini savunan bir Türkiye yönetimi varsa, şimdilerde de ihracata dayalı büyüme için enflasyona katlanılması gerektiğini savunan bir yönetim mevcut. Her iki yaklaşımın da yanlış olduğunu zaman zaten kanıtlamakta.
Türkiye’nin 2021 ihracat artışını %25 civarına çeken pandemi sonrasına sarkan ertelenmiş küresel talep. Dolayısıyla, küresel talepteki patlamanın sönümlendiği aşamada TL’nin değeri düşük ve enflasyon yüksek kalırken, ihracat artış hızı yeniden normal seviyelerine dönecek. İdeolojik saplantılarla ekonominin gerçeklerine yüzlerini dönen Saray kesimi ise bu basit gerçeği feci şekilde ıskalamakta.
Dünyada yaşanan enflasyon dalgası merkez bankalarının harekete geçmeleriyle büyük olasılıkla kalıcı olmayacak. Fakat Türkiye ekonomisi için %20’ler civarı enflasyon bu iktidar yönetimi devam ederse uzun yıllar bizimle birlikte kalacak.