Ragıp Duran
Enternasyonalizme en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…
COVID-19 salgını, insan hayatının ne kadar önemli ve değerli olduğunu göstermesinin yanı sıra, bize başka birçok konuda ders verdi, bazı meseleleri tartışmamızı, bazı konuları anlamamızı sağladı.
Bu aralar tabi ki herkesin bir tek derdi var: Salgını yavaşlatmak, hasta ve ölüm sayısını en aza indirmek. Herkes dedim ama kuraldışı örnekler de var tabi. Mesela Trump, mesela Bolsonaro, mesela Erdoğan. Birincisi, kısıtlamaları bir an önce sonlandırıp ABD’nin eski sanayi ve ticari faaliyetlerine dönmesi gerektiğini savunuyor. Ötekisi, "Brezilyalıların güçlü antikorları vardır, virüs bize bir şey yapamaz" diyor ama aynı sırada ülkedeki hasta ve ölüm sayısı Başkanı tekzip ediyor. Sonuncusu da "Önceliğimiz üretim ve ihracat" diyor, aynı sırada hasta ve ölü üretimi artıyor.
Salgın yönetimleri iktidarları bir yol ayrımına koydu: İnsan hayatı mı para mı?
Öğrendiğimiz bir başka gerçek de dinin (Sadece İslamiyet değil bütün dinlerin), bu tür salgınlarda ne kadar olumsuz hatta tehlikeli bir işlev gördüğü. Önce, "Biz Müslümanız, Allah bizi korur" diyenler, İran ve diğer Müslüman ülkelerdeki hasta ve ölü sayısı ortaya çıkınca seslerini kesmek zorunda kaldılar.
Umre dönüşü Türkiye’de açığa çıkan hatta patlak veren salgının da Yarabbi Şükür dinle hiçbir alakası yoktu. ABD’de bir rahip yasakları dinlemeyip Pazar ayini düzenledi sonra da tutuklandı. İsrail’de Musevi ve Müslüman din adamları (Bak ilginç, ‘Din İnsanları’ demiyoruz, çünkü neredeyse hepsi erkek!) uyarılara rağmen dindarların bir araya gelip dua etmesini engellemedi.
Türkiye’de diyanet işlerine sağlık ve eğitimden çok daha fazla yatırım yapılmış olması, doktordan çok din adamının, hastaneden çok caminin olması da ne yazık ki salgını, hastalığı ve ölümleri önleyemedi.
Din, kamu hayatına girmemesi/bulaşmaması/karışmaması gereken bir kavram. Tamamen özel hayata ilişkin, bireylerin inançlarıyla ilgili bir mecra. Dini dürtü ve kaygılar -ki çok muğlak bir anlam taşır- kamu hayatına müdahale etmeye kalktığı zaman olumsuzluklar başlıyor.
Öğrendiğimiz bir başka gerçek de COVİD 19’un herkesten fazla enternasyonalist olması sebebiyle bugün artık "milli ve yerli" kavramının neredeyse berhava olması. Fransa’nın Alsace bölgesindeki bazı hastalar Almanya’ya gönderiliyor. Almanya’dan önce İtalya’nın yardımına Kübalı ve Çinli doktorlarla sağlık çalışanları koşuyor. Hiçbir ülke salgına tek başına, sadece kendi kaynaklarıyla, yalnız milli ve yerli yaklaşımlarla karşı çıkamıyor. Bütün tıp dünyasının gözü bir Alman laboratuvarında süren ilaç çalışmalarında, her milletten uzman ve siyasetçiler Güney Kore’nin salgınla mücadele yöntemlerini kendi ülkelerine uyarlamaya çalışıyor. Her yerde doktor ve sağlık çalışanlarının sorunları birbirine çok benziyor. Çünkü hastaların konumu da aynı.
İnandığınız din, mensup olduğunuz milliyet, yaşınız, cinsiyetiniz, etnik kimliğiniz, mesleğiniz, sosyo-ekonomik sınıfınız çok da önemli değil. Virüs bu ayrımları yapmıyor ki!
İşte bu yüzden küreselleşmenin olumlu yanı, yani neo-liberalizmin değil, demokrasinin, kamu sağlığının bütün evrende gündemin en üst sırasına oturması şart.
Milli ve yerli çözüm geçerli olsaydı, Trump, Merkel, Macron, Putin de emlak vergisi peşinatını %10’a indirip uçak biletlerindeki KDV’yi düşürürdü herhalde değil mi? Kolonya ve maske dağıtacağım diyen şahsiyetin haberi var mı bilinmez, kolonya henüz ulaşmadı, hemşireler bile maske bulamıyor. Bazı arkadaşlara kolonya ve maske videosu gelmiş. Artık her şey online ya! İlginçtir bu videoda kolonya ve maske, reklam panosu gibi. Belli ki Beştepe’nin cebinden çıkmamış maliyeti. Sponsor bulmuşlar. Oysa ki hani devlet verecekti kolonya ile maskeyi?
Bu salgın ne zaman bitecek?
Bilim insanları bu soruya henüz kesin bir yanıt veremiyor.
Salgından sonra bizi nasıl bir dünya, nasıl bir hayat bekliyor, gibi sorulara ise şimdiden yanıtlar arayanlar var. Toplumbilimciler, felsefeciler, siyaset bilimcileri makalelerini yayımladı bile. Spekülatif de olsa, olasılıklara dayanarak projeksiyonlar yapılıyor: Milliyetçilik azacak, ulus-devletler güç kazanacak, sınırlar kapanacak, korumacı ekonomiler yükselecek diyenler var.
İnsanlık bu salgından doğru dürüst ders çıkarabilirse hümanist dayanışma, çevre korumacılığı güçlenecek, kapitalizm tamamen çökmese bile ağır yaralar alacak öngörüsünde bulunanlar da var.
Kapitalizmin kendini yenileyerek dirileceğini tahmin edenler de var. Ama onlar bile mesela "Sağlık sektöründe özelleştirme iyi olmadı" diyor.
Salgında, işsizlerin, göçmenlerin, emekçilerin, evsizlerin, cezaevindeki mahkumların ve tüm yoksulların ne kadar büyük zarar gördüğü ortaya çıktı. Refah devletinin, sosyal devletin kıymeti anlaşıldı.
Dünya bunları tartışırken, bizde birilerinin kalkıp IBAN verip halktan para dilenmesi, bir diğerinin "Türkiye’de trafik kazalarından günde 20 kişi ölüyor. Korona hadisesini abartmayalım" demesi bizim kör talihimizin tezahürü olsa gerek.
Talihin de gözünü açmayı öğrenebilirse bu toplum…