Koray Düzgören

Koray Düzgören

Ergenekon ve Jitem de yokmuş, Susurluk gibi!

Mahkeme nihai kararında, Ergenekon terör örgütünün bulunmadığına karar verdi. Susurluk’ta olduğu gibi Ergenekon’dan da özür dilemenin zamanıdır...

12 yıldır süren Ergenekon davasının, Yargıtay’ın bozma kararından sonra görülen son duruşmasında, böyle bir terör örgütünün bulunamadığı açıklandı...

Örgüt üyeliği ile suçlanan 235 sanığın tamamı beraat etti.

Karara göre, darbe girişimleri, JİTEM, faili meçhul cinayetler ve devletin illegal faaliyetleri de hiç olmadı!

Pırıl pırıl, hukuka ve evrensel değerlere bağlı, insan haklarına ve yaşamına saygılı, demokratik değerlere öncelik veren bir devletimiz var!.

Devlet içindeki özel yetkili güçler ne cinayet işliyor ne FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle adam kaçırıyor ne gizli tanıklık denilen ortaçağa özgü mekanizmayla suçsuz, günahsız insanları zindanlara tıkıyor ne de Kürt şehir ve kasabalarında sorgusuz sualsiz infazlar yapıp, bodrumlarda yüzlerce Kürt gencini diri diri yakıyor!

7 Haziran 2015’te, HDP ve demokratik güçlerin büyük seçim başarısı sonrasında derin bir endişeye kapılıp, "Kürtler ve demokratik örgütler ya iktidara yürümeye kalkarlarsa ne olur?" derin sorusunu sorup ülkeyi kan gölüne çevirenler de onlar değil!

AKP-MHP devlet  koalisyonuna seçim kazandıran, barış masasını devirip içte ve dışta Kürtlere karşı topyekûn bir savaşa girişen odaklarla da ilgileri olmadığı gibi Ergenekon adlı bir terör örgütü yokmuş!

Mahkemenin son kararı böyle söylüyor.

Özellikle 90’lı yıllarda Kürt bölgelerinde, illerinde ilan edilen sıkıyönetimler ve olağanüstü hâl rejimlerinde işlenen insanlık suçları, onbinlerce faili meçhul cinayet hiç olmadı!

Bu tür kanlı olayların, katliamların ve işlenen insanlık suçlarının belgelenebilmiş, ortaya çıkarılmış ve yargıya intikal edebilmiş olanları bile uzun yargılama süreçlerinde zaman aşımı ile ya da alenen verilen kararlarla sanki ortadan kaldırılmadı!

ERBAKAN SUSURLUK SÜRECİNE ‘FASA FİSO’ DEMİŞTİ

90’lı yıllarda Susurluk çetesi ile ilgili bütün ilişkiler, belgeler, bilgiler, tanıklıklar ortaya saçıldığı, devletin nasıl illegal bir yapıya dönüştürüldüğü anlaşıldığı halde Refah Partisi iktidarının da yardımı ile olayın üstünün örtüldüğü bir sürecin tanıklarıyız.  

Böylece siyasi İslam, çeteleşmiş devletin ortaya dökülen marifetlerine gözlerini kapamış, "Ne olur ne olmaz, başımı belaya sokmayayım" diyerek meseleyi geçiştirmeye çalışmıştı.

28 Şubat darbe sürecinin hemen öncesinde Susurluk’ta devlet, ülkücü mafya ve kirli siyaset ilişkilerini gözler önüne seren trafik kazası ile patlayan ve devletin çeteleşmesinin kanıtı olarak ortaya dökülen rezillikler karşısında, Refah Partili Başbakan Necmettin Erbakan, "fasa fiso" demişti...

Sonrasını çok iyi biliyoruz.

28 Şubat ‘Post modern’ darbesini, Erbakan hükümetinin silah zoruyla iktidardan uzaklaştırılmasını ve bu sayede Susurluk’un örtbas edilmesi sürecinin gazeteci tanıklarıyız.

O günlerde çalıştığım Radikal gazetesinde "Çeteden özür diliyoruz" başlıklı bir yazı yazmıştım. Susurluk soruşturmasında gerçekten de o noktaya gelinmişti.

Gazetem de o başlığı manşetine çekmişti.

Şimdi de geldiğimiz noktada durum farklı değil.

Mahkeme, FETÖ’cü savcı ve yargıçların AKP yönetiminin de desteği ile, Ergenekon terör örgütü mensubu diye tutukladığı ve çoğu günahsız, masum, bir bölümü silahlı kuvvetler mensubu birçok insan hakkında verilen ağır hükümlerin bozulması üzerine şimdi tam tersi kararlar alırken, neredeyse aynı şeyi söylüyor.

"Ergenekon diye bir örgüt bulunamadı" derken, adeta sanıklardan özür dilenmesi gerektiğini hissettiriyor.

Normal bir devletimiz olsa belki bunu beklemek mantıklı gelebilir. Hatta yargılananların bir çoğuna ağır tazminatların ödenmesi de gerekir.

Buradaki fark şu:

12 yıl önce, "Ergenekon çetesi ortaya çıkarıldı" tantanası altında gözaltılar ve tutuklamalar yapılır, sonradan düzmece olduğu ortaya çıkan bazı kanıt ve belgeler ortaya dökülür ve medyaya malzeme olurken nasıl bir hava yaratılmıştı hatırlayalım.

Çok uzak bir geçmişten söz etmiyoruz. 

DÜZMECE ERGENEKON DAVASINI CİDDİYE ALANLAR

Silahlı kuvvetler içindeki darbe meraklısı örgütlenmeler ve oluşumlarla bunların sivil uzantılarının ortaya çıkartıldığı iddiaları heyecan yaratmıştı.  

Çok uzun zamandır adı olan ama varlığı bir türlü ortaya çıkarılamayan Ergenekon Çetesi nihayet ele geçirilmişti.

Kül yutmaz Gülenci polis ve savcılar, AKP liderlerinin de büyük desteği ile ülkeyi nihayet bu devlet çetesi belasından vc silahlı kuvvetleri darbecilik müptelasından kurtaracaktı.

AKP’nin lideri Erdoğan da açıkça bu davaların savcısı olduğu söylememiş miydi?  

Devlet nihayet içini kemiren bu pisliği söküp atacaktı.

Adeta bir şenlik havası estirilmişti, hatırlarsanız.

Gözaltına alınan, tutuklananların kimlikleri ile bu iddialar pek çakışmıyordu ama o havada kimsenin bu gerçeklerle ilgilendiği yoktu.

Bu ortama bakıp, "Türkiye nihayet bağırsaklarını temizliyor" diyen liberal yazar çizerlerin yazıları arşivlerde duruyor.

Bu estirilen havalara ve iyimser yorumlara karşılık tutuklananların kimliklerine ve olayın seyrine bakıp, ben o gün ısrarla şunu söylüyordum:

"Arkadaşlar fazla heyecanlanmayın. Tamam, tutuklananlar içinde Susurluk artığı malum çetenin elemanları da var, ama bunlar tavşanın suyunun suyu mertebesinde. Bir kısım tutuklamaların ise çetelerle, illegal örgütlenmelerle yakından uzaktan bir ilgisi bulunmuyor. Bunlarla ne Ergenekon devlet çetesi  ortaya çıkarılabilir ne de çökertilebilir."

Zaten ne Gülencilerin ne de AKP’nin böyle bir derdinin olmadığını kamuoyu kısa bir sonra anlayacaktı. Asıl amaç, silahlı kuvvetlerde geniş bir tesfiyeye girişmek ve boşalan kadrolara kendi kadrolarını yerleştirmekti.

AKP yönetimi daha sonra Gülencilerle iktidar kavgasına girecek ve Erdoğan, başta yargı ve silahlı kuvvetler olmak üzere bürokrasideki FETÖ örgütlenmesine karşı tasfiyeye girişecekti.  

Oysa devlet içindeki çeteleri ya da çeteleşmiş devleti ortaya çıkartmaya kararlı bir iktidarın daha etkin adımlar atması gerekiyordu.

Söz gelimi, Meclis’te diğer siyasi partilerin de desteğini alarak çeteleşmeye karşı bir komisyonun kurulması, yargı içinde de etkin ve yetkili savcı ve yargıçlardan oluşan ekiplerin oluşturulması gerekirdi.

İtalya, Mafya ile mücadele ederken böyle yapmıştı.

Tabii bunların hiçbiri olmadı. Bu gibi şeylere teşebbüs dahi edilmedi.

Dolayısıyla iktidarın giriştiği tutuklamalar ve tasfiye hareketlerinin Ergenekon çetesini ortaya çıkartmaya yönelik olmadığı anlaşılmış oldu.

Bu nedenle o tarihte, "Ergenekon çökertiliyor" diyenlere, "Boşuna hayale kapılmayın" dedik.

İktidar ise o sırada FETÖ örgütünden boşalan yeri devlet içindeki güçlere, bir anlamda Ergenekon’a teslim etmişti bile. Bu nedenle "Silahlı kuvvetlere kumpas" kuruldu denilerek bu sefer davalar tersine çevrilmeye başlandı. Özellikle de 15 Temmuz’dan sonra Ergenekon, Balyoz gibi davaların polisleri, savcıları, yargıçları, yargıtay üyeleri meslekten atılıp, tutuklanırken tutuklu Ergenekon sanık ve hükümlüleri salıverildi.

AKP iktidarı, Ergenekon davasının savcılığından Ergenekonla ortaklık noktasına geldi.

Yargıtay’ın bozduğu hükümlere mahkemenin uyması ile Ergenekon değil ama Ergenekon davası tasfiye edilmiş oldu.

Yargıtay’ın onaması sadece bir formaliteden ibaret olacak.

Çeteleşen devlet aygıtını, aynı devletin yargısıyla ya da bürokrasisi ile hatta mevcut hastalıklı yapılarıyla ortadan kaldırmak mümkün değil.

Bunun için köklü bir demokratikleşme hareketi gerekiyor.

O nedenle Ergenekon’dan da özür dilemenin zamanıdır...   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi