Aris Nalcı
Ermenisiz meclis?
14 Mayıs seçimleri öncesinde milletvekili adaylarının belirlenmesi için artık son dönemeçteyiz.
Ardı ardına bazı adaylar kendileri bazıları ise partiler tarafından açıklanırken içimi garip bir huzursuzluk alıverdi.
Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından birkaç Ermeni vekil çıkaran bu meclis, şimdi parlamenter sisteme geçişin vaat edildiği seçimlere, Ermeni vekil adayı olmadan girecek belki de.
Biliyorsunuz 2007 sonrasında önce Garo Paylan (HDP), ardından Selina Doğan (CHP) ve Markar Esayan (AKP) TBMM'de vekil olarak görev aldılar. Geçen seçimlerde Selina Doğan aday olmadı, AKP'li Markar Esayan hayatını kaybetti ve şimdi de Garo Paylan, partisinin iki dönem kuralına takıldığı için eğer bir esneklik sağlanmazsa aday olamayacak.
İki dönem İstanbul'dan ikinci dönem Diyarbakır'dan aday olan Garo Paylan, hem Türkiye'de hem diasporada sessizlerin sesi oldu. Sanırım sosyalist çevreler de kabul eder ki iyi bir milletvekilliği yaptı. Sadece Ermeni halkının değil, Türkiye'de ezilenlerin sesi oldu, soru önergeleri verdi, birçok hak ihlalini gitti yerinde inceledi.
Bunu da parlamentonun Saray siyaseti ile etkisizleştirildiği bir dönemde yaptı. Birçok sorunu ve sorunumuzu görünür kıldı, kıldırdı. Tabii ki tek başına değildi. Danışmanları ve parti arkadaşlarının da hakkını verelim.
Şimdi yeniden aday olmaması durumunda bence biz Ermeniler olarak büyük bir kayıp ve eksiklikle karşı karşıya kalacağız. Bunun da sorumlusu yine bizleriz.
Bunu bir HDP eleştirisi olarak görebilirsiniz ama biraz daha derine inerek sebebini sorgulamak sanırım en doğrusu. Ama eleştiri hakkımızı da elde tutalım yine de.
KALBİMİZ SOLDA, GÖZÜMÜZ SAĞDA
Ermeniler uzun süre aktif siyaset yapmadılar bu ülkede. 1960'lardan sonra mecliste temsilci görmek hayal olmuştu ki 2007 sonrasında yükselen 'birliktelik' ruhu bizlere biraz can verdi.
Aynı şekilde HDP'nin çabaları ile azınlık toplumlarından, özellikle Süryani ve Ermenilerden parti içerisinde farklı konumlarda önemli işler yapanlar oldu.
Türkiye siyasetinde Ermeni toplumunun kalbi solda, gözü ise sağdadır.
Yani biliriz ki bizim tarihi sorunlarımızı ve içimizdeki yaranın kapanması için ihtiyacımız olan talebi dile getirecek 'sol'dur ama çözümü verecek olan 'sağ'.
(Bunları tırnak içerisinde veriyorum ki hangi kesimleri kast ettiğimi anlayın, yoksa klasik anlamda sol ve sağın artık geçerli olmadığını bugün birçok kesim hala tartışmakta.)
Bu da iktidarın uzun süre sağda kalmış olmasındandır belki de.
O yüzdendir ki AKP ile 'belki bu dindarlar farklıdır' diyen çıkmıştır.
Ama onun da suyu hızlı kaynamıştır.
Erdoğan'ın belediye seçimlerinden sonra Ermeniler, AKP siyasetinde görüntüde vardırlar. Arada ziyaret edilip şikayetleri dinlenir ki AB raporlarına yazılsın. Ama daha da ötesine geçilememiştir. Kalıcı çözümler yerine hep AKP'ye bağlı çözümler üretilmiştir ki göbeğimiz hep onlara bağlı olsun.
Oysa iktidar değiştiğinde sorun da değişmemektedir, kalıcı çözümleri hep ötelemiştir AKP.
Son dönemde ise daha derin yapılar içerisinden ilişkiler geliştirildi ne yazık ki. İçişleri Bakanı olduğu için Süleyman Soylu ile fotoğraflar çektirildi, çünkü çözüm ondaydı.
Biliyorsunuzdur bazı cemaat üyelerinin adı Sedat Peker'le de, Soylu ile de anıldı.
‘ABLALARIM ABİLERİM’ SİYASETİ
CHP'nin bizlere bakışını ise hep ortada buldum ben. Benim bildiğim Ermenilere yol veren ilk CHP'li belediye Şişli idi. Vazken Barın'ın Mustafa Sarıgül ile birlikte seçilmesi büyük olaydı bizim için.
Bugün bakın Sarıgül nerede? Neler söylüyor?
Ermeni toplumunun aklında Sarıgül'ün, Şişli sokaklarına çıkıp “kuyriknerıs yev ahpariknerıs” (Erm. Ablalarım abilerim) ve “Tsezi ge sirem” (Erm. sizi seviyorum) üzerine kurulu siyaseti uzun süre siyasetçiler tarafından umursanmayan Ermenileri, CHP'ye yaklaştırmıştır.
Beni bile az kalsın kandırıyordu. CHP, Vazgen Barın gibi bir mimarı Türkiye toplumuna kazandırmış ve Şişli bölgesinde Ermeni toplumunun kurumlarına büyük bir yardım yapmıştı.
Aslında özel bir durum değildi. Sarıgül, herkese verilen hizmetin aynısını Ermenilere de istisnasız verdiği için sevildi. Özel bir şey yapmadı aslında, sadece sistemi işletti, ama Vazgen Barın olmasaydı o da olmazdı.
Hakkımızı ilk alan odur.
BİZİM GARİP ÖRGÜTSÜZLÜĞÜMÜZ
İşte bu haleti ruhiye içerisinde soldan ya da sol gibilerden aday olanlara hep 'seçilemez' gözüyle bakıldı. Ta ki Garo'ya kadar. Garo seçildiğinde de partisi HDP olduğundan Türkiye Ermeni toplumunun bugüne kadar 'gözü sağ'da olan yöneticileri mesafesini korudu.
Çünkü iktidarın sürekli tehditlerine maruz kalan HDP ile yan yana gözükmek, zaten yıllardır Türkiye'de ezile ezile azalmış bir toplum için bir çıkardan çok zarar getirebilirdi.
Önemli bir kurumda yönetici olan abilerimizden birinin sözünü aktarayım sizlere: “Mecliste hak aramak başka, hak alabilmek başka bir yetenek. Biz bağırıp çağırsak da alamayacağımız şeyler için sürekli iktidarı yorduğumuzda, onlarla yaptığımız kurumsal görüşmelerde, 'ama sizin cemaatten şu kişi de mecliste bize şöyle diyor' şeklinde eleştiriliyoruz. Ve bürokraside işimizi yürümemize engel olabiliyor.”
Subliminal mesajı aldınız dimi?
Bu ülkede iktidar soykırımı tanımıyorsa ve sizin toplumunuzun bir üyesi mecliste bunu gündeme getiriyor ise, işiniz yürümeyebilir, demek.
Ama şunu da biliyor bu iktidar.
24 Nisan'da katledilen Ermeni aydınların fotolarının meclis sıralarına konulup anıldığı gün, birçok Ermeni, 2007 Ocağı'nda sokaklarda 'hepimiz Ermeniyiz' sloganlarıyla yürüyenlerin desteğini bir kez daha hissetmiştir arkasında.
Böyle eylemler biz Ermeniler için kalbimizdeki yarayı azıcık olsun kapatıyor.
İşte kalbi solda gözü sağda olmak böyle bir şey.
Gelelim örgütsüzlüğümüze.
Eğitim kurumlarında olsun, vakıflar yönetiminde olsun gayet örgütlü ve köklü bir yapısı olan biz Ermeniler, siyasete gelince o kadar da örgütlü değilizdir. Bireysel girişimlerle solda ve sağda birçok siyasi oluşumda yer almışızdır. Ama hiçbir zaman kendi aramızda parti içerisinde örgütlü olacak kadar bir siyasi üst akıl oluşturamadık.
Örnek vererek açıklayalım.
Süryani halkları HDP içerisinde örgütlü olarak yapılanmışlardır. Bu yüzden seçimlerde bir vekil seçilemeyecek ise de yerine önerilen yeni 'aday' önerisi yine HDP'nin içerisindeki Süryani bileşenlerden gelir. Bu da beğenin veya beğenmeyin son üç dönemdir meclise bir Süryani vekilin, cemaatin oluru ile seçilmiş olmasını sağladı.
Ermenilerin ise örgütsüzlüğü söz konusu. HDP içerisindeki birçok alanda bireysel olarak çalışsalar da kurumsal bir örgütlülük olamadı. Bizim o köklü 100 yıllık kurumlarımız 'gözü sağ'da olduğundan 'kurumsal' olarak herhangi bir adayın arkasında duramadı /durmak istemedi bugüne kadar.
İşte o yüzden de Meclisin bu en aktif olacağı yeni dönemde belki de bir Ermeni vekil olamayacak o sıralarda.
HAKKIMIZI KİM SAVUNACAK?
Bu durum aslında bazılarımız için yadsınacak bir şey değil. Türkiye solu biz Ermenilere her zaman gıyabında şu mesajı vermiştir:
'Kimlik siyasetini arkanızda bırakıp bizim siyasetimizin bir parçası olduğunuzda önünüz açılır.'
Hatırlarsınız Hrant Dink de örgütlü olduğunda 'Fırat Dink' tir... Ve şimdi izinleri olmadan burada adlarını paylaşmayacağım birçokları.
Zaten dert belki de biz Ermenilerin olmadığı bir mecliste haklarımızın savunulabiliyor olmasıdır. Belki de biz demeden acılarımızın anlaşılması, biz vurgulamadan sorunlarımızın tanınması ve çözümü konusunda adım atılmasıdır.
HDP bu konuda bugüne kadar en cesur adımları atmış partidir...
İMC televizyonu kurulduğunda, haber merkezinde bu amaçla eğitimler yapıyorduk. Haber merkezinde bir Ermeni demeden, Ermeni bayramları doğru şekilde haber oluyor mu? Bir Rum söylemeden mübadele anılıyor mu? Bir kadın söylemeden erkekler taciz haberini doğru yazabiliyorlar mı?
Ulaşmamız gereken ideal doğru habercilik kodları buydu.
Sanırım belli ölçüde bu kodlara ulaşmıştık. Zira Ramazan ayında iftar saatlerini ve bayram mesajlarının sık sık ekrana çıkması gerektiğini hatırlatanlar bir Ezidi ve bir Ermeniydi. (Gülümseyerek anıyorum o günü)
Mecliste ulaşmamız gereken kodlar da bu. Bir Ermeni demeden 24 Nisan'da anma yapılabilecek mi?
Türkiye'nin en büyük azınlık toplumunun sorunları gündem olabilecek mi?
Definecilerin kazılarıyla ilgili soru önergeleri verilebilecek mi?
Bir Ermeniye , Ruma , Süryaniye yapılan bir hak ihlalini gündeme getirebilecek mi önümüzdeki bu meclis.
Burada seçilmesi muhtemel Cumhurbaşkanı adayına çok iş düşüyor.Madem biz yokuz, "helalleşeceği" kesimlerin haklarının sorumluluğu omuzlarında olacak.
Peki Nihal Atsızları, Türkeşleri anan yardımcılarla ne kadar yapılabilecek bunlar... Ya da İYİ parti gibi yapılarla...
O da bir sonraki yazıya.
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.