Bağrımıza basıp oy attığımız taşları ne yapalım?

Genel seçimlerde bizden topladıkları taşları bize geri fırlattılar tek tek. Şimdi bu taşlarla yerel seçimlerde kendilerine cevap verecektik. Ama aday çıkarma lüksümüzü bile elimizden alan siyaset kurumu bizi oy vereceğimiz aday bulamayalım diye zorluyor.

Biz bağrımıza taş bastık oy verdik sonra onlar o taşları eteklerinde topladılar. Daha seçim kampanyası zamanında tek tek döküldü o taşlar eteklerinden.

Geri topladık taşlarımızı, çünkü bizler taşı yontup tapınak yapan milletleriz. Gerektiğinde ekmeğini taştan çıkaran insanlarız. Toprak taşlı ise tek tek toplar, o taşlarla tarlamıza agos açar, o toprağı işler ve yeniden canlandırırız.

Ama onlar işleyecek toprak da bırakmadılar. Taşları ayıracağımız topraklara beton döktüler, sattılar, sattırdılar, çalıp çırptılar ve sonrasında rant için kullandılar.

Deprem oldu kullandılar. Darbe dediler kullandılar. Tüm dünyayı kendilerine düşman bildiler. Sonra gidip o düşman dedikleri ile uzaya astronot gönderdiler.

Gardaş deyip önce kazıkladılar. İnşaat şirketlerini başkalarının ülkelerinden içeri soktular. Türkiye'deki hidroelektrik santraller ve 'güvenlik' barajları ile katlettikleri ormanlar yetmedi Gürcistan'da, Azerbaycan'da katlettiler ormanları. Barajlar yaptırdılar.

Genel seçimlerde bizden topladıkları taşları bize geri fırlattılar tek tek. Şimdi bu taşlarla yerel seçimlerde kendilerine cevap verecektik. Ama aday çıkarma lükslerimizi bile ellerimizden alan siyaset kurumu kendi adayları, siyasi baskıları, komploları ile bizi oy vereceğimiz aday bulamamak için zorluyor.

Başak Demirtaş'ın aday olabileceği haberleriyle bu uçsuz bucaksız çölde, attığım taşın yerini bulacağı bir delik açılacağını düşünerek sevinmiştim. Olmadı.

Peki şimdi ne olacak?

Sanırım ben ve benim yaşıtlarımın bu ülkenin siyasetinden beklediği performansı ne siyasetçiler ne de mevcut partiler sergileyemediler.

Bizim 80'lerin yoklukları içerisinde büyüyen çocukluğumuz ve 90'ların stresinde evrilen ve şekillenen gençliğimizin beklentilerini karşılayamadılar.

İstediğimiz, diktatöre karşı durup taş atmaları değildi. Beklediğimiz bizden esirgenenlerin çocuklarımıza sağlanabilmesi idi.

Kişisel kararlarımızın ve oyumuzun bir şeye yaradığı inancının pekişmesi ve çocuklarımıza bir şeyler değiştirebildik diyebilmekti.

Sanırım başaramadık. Başardığımız tek şey biraz daha görünür bir muhalefet yaratabilmek için aday olanlara, Kürtlere, gereken görünürlüğü verebilmekti. Ama karşımızda bizi çürütmeye çalışan ve istediğimiz geleceği elimizden alacak olanlar vardı.

Biz on büyüdük onlar yüz. Biz bir adım attık onlar iki.

Belki biz ve bizim jenerasyon başarısız bir seçmen olduk. İğneyi siyasetçilere çuvaldızı da kendimize batırmaktan çekinmeyen bir jenerasyonuz nihayetinde. Tüm bunların sonunda sanırım apolitizasyon bekliyor bizleri. Eleştirilerimizi yapsak da devlet ve milletin el ele olduğu bu dönemde bizlere daha az yer var sanırım.

DEVLET VE MİLLET EL ELE

Cumhurbaşkanı'nın yeni seçim propagandasındaki slogan birçok şeyi anlatıyor. Devlet ve millet el ele... Asrın birlikteliği.

100 yıldır sanki bu devlet ve bu millet ele ele değilmiş gibi.
Bu iki unsur her el ele verdiğinde ortaya da tek milletli bir devlet ya da tek devletli milletler ortaya çıktı. Erdoğan 2017'de partisinin il teşkilat üyelerine seslenirken 4 parmağını göstererek “Tek millet tek bayrak tek vatan tek devlet” diyordu...

2017'den bu yana bu dördünden ikisi, bayrak ve vatan eksildi şimdi millet ve devlet merkeze alındı. Devlete göre millet veya millete göre devlet yapmak kimsenin aklına gelmiyor. Oysa belki bu millet bu şekilde bir devleti veya bu devlet, bu milleti istemiyor olabilirdi.

Oysa yeni yüzyılda, yeni güçlü ve birliktelik yaratan bir söyleme ne kadar ihtiyacımız var. Ama 'tek devlet ve tek millet'ten, ‘devlet ve millet el ele‘ye dönüşen cumhuriyetin 100. yıl sloganı, eski suçları hatırlamak ve onlarla gurur duymak üzerine kurulmuş bir kampanya olarak karşımıza çıktı.

Şimdi yeni bir yerel seçim öncesinde görünen o ki, bu eski usul söylemlerin var olan muhalif kazanımları da geri alacağı. Seçmenlerin taşınması, CHP'nin dayanılmaz hali bugüne kadarki kazanımları da kaybettireceğe benziyor.

Artık umutsuz orta yaşlı bir seçmen olan bendeniz umarım yanılırım.


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi