Aris Nalcı
Ermeni komşuların rahatsızlığı
Türkiye'de gündem çok hızlı değişiyor. Bu artık bilinen bir gerçek. Jeopolitik olarak bulunduğu yerden midir yoksa siyasetin bu durumu kullanabilme yeteneğinden mi bilemem, ancak gündeme her gün yeni bir madde eklenmesi, siyasi ve ekonomik yolsuzlukların fikri takibinin bile yapılamayacak hale gelmesi, kamuoyunun haksızlıkları, usulsüzlükleri, vahşeti ve nefreti takip edememesine sebep oluyor.
Memleketteki hukuki, ekonomik, insani haksızlıkların listesi o kadar uzadı ki artık herhangi birini takip etmeniz imkansızlaştırılıyor.
Hani derler ya, toplumsal olarak neredeyse “bu ceset kalkmaz” durumuna geliyoruz.
Ben ancak azınlıklarla ilgili olanların çetelesini tutabiliyorum artık.
Kalanları size...
Cumhuriyetin 100 yılına girildi ve çıkıldı bile, ama sistemde çok da bir şey değişmedi. 100 yıl önce bu ülkenin otokton halklarının mallarına çökerek o mallarla dışarıdakilere hava atanlar şimdi malına çökecek azınlık kalmayınca (kaldı ama yeterince değil,) çetelerin lüks arabalarıyla polislerine sokaklarda hava attırıyor.
Ama her seçim döneminin değişmez denklemleri, ki Türkiye'de seçimler bitmez, kullanılmaya devam ediyor. 100 yıldır değişmeyen denklemin bilinmeyenleri ise artık biliniyor.
Her seçim öncesinde önce milliyetçi oylar sonra da dindar kesimin oylarının tek bir alana kanalize edilebilmesinin bir denklemi var.
MİLLİYETÇİLİK+İSLAM KARDEŞLİĞİ = OY
Bu oy denkleminde milliyetçilere ilk mesaj, en kolay ve güçsüz 'düşman'a vurularak verilir: Azınlıklara.
Karşı takımın adaylarına veya kendisine en tehlikeli gördüğü kesime vurulur. Bugün bu Kürtler ve AKP'den kopanlardır. CHP değil yani.
Kürt düşmanlığının pompalanabilmesi için asker, niye gönderildiği belirsiz bir operasyona gönderilir. 'Terörist öldürdük' diyebilmek için, gencecik askerler devlet eliyle başka devletlerin topraklarında ölüme götürülür. Sonra Türk bayrağına sarılan cenazelere el basarak propaganda yapılır.
Tam bu sırada mesaj yerini bulsun diye üç beş saçma sosyal medya hesabından ve parayla tutulmuş 'gazeteci çukurundan' birilerine, rakip partiye karşı 'Onun anası Ermeni', 'onun doğduğu köy Ermeni', 'Babası Pontos yada Rum', 'Gavur tohumu', 'onun halası Yahudi mezarlığına gömüldü' gibi içeriklerle haberler yaptırılır.
Bu haberler yapıldığında, rakip öznelere de cevap hakkı doğar. Bugünlerde Ali Babacan ve Ataol Behramoğlu daha önce de Meral Akşener ile Davutoğlu idi bu özneler. Bu cevap hakkını kullanmak veya kullanmamak kendi seçimidir. Bunların bir kısmı yine AKP içinden veya devlet geleneğinden geldiklerinden, bu tuzağa düşer ve cevap vermekte gecikmezler.
Ermeni komşuları, arkadaşları olan Cumhuriyetçi kesimler de bu saldırılara cevap verdiklerinde niye kırıldığımızı anlamazlar. Ataol Behramoğlu'nun kendisine Ermeni denmesine cevabı bu yüzden bizlerin içerisinde kırgınlık yaratmıştır mesela.
Meral Akşener bile son seçimler öncesinde kendisine Ermeni dendiğinde 'Ermeni olsam ne olur?' demişken; bu ülkede Ermeni dostları, tanıdıkları olanların, 'bana Ermeni diyerek hakaret etmeye çalışanlar....' diye cümleye başlaması aslında Ermeni kimliğini, kendisinin de hakaret olarak gördüğünün yumuşak bir ifadesidir.
100 yıldır sürdürülen 'İçimizdeki Ermeni düşmanlar', 'kuyruklu Ermenilerden’; 'Ermeni komşularımız vardı', 'Ermeni dostlarım var'a geçiş, aslında bir öncekinden daha iyimser bir söylem değildir.
Kemalist çevrelere de çağrımdır. Artık lağımdan taşmışçasına sokakları kokutan bu söylemlerden vaz geçmek gerekir.
Çünkü?
Acaba hiç Ermeni komşularınıza sordunuz mu? Sadece sizinle komşu olmak, her bayramda size topik getirmek ve sizin de onlara baklava ikram etmeniz dışında bir ortaklığınız oldu mu?
Mesela herhangi bir 24 Nisan günü gidip de kendilerine başsağlığı dilediniz mi?
O Ermeni dostlarınızın nasıl ve hangi koşullarda size komşu kalabildiğini sordunuz mu?
1955'te ne yaşamışlar? Ataları İstanbul'a hangi köyden gelmiş? 1915'te neler olmuş ailelerine? Nasıl atlatmışlar ya da atlatamamışlar o travmaları hiç düşündünüz mü?
Düşündüyseniz zaten, 'Bana Ermeni diyerek hakaret edenler' cümlesinin 'Bizim Ermenilerimiz' ile eş anlamlı olduğunu fark ederdiniz. Hatırlatırım 'Bizim Ermenilerimiz'i kullananlar şimdi iktidarda. 20 senedir onların zulmünü çekiyor bu memleket.
Öte yandan aynı haftada DEVA Partisi lideri Ali Babacan, halası Hatice Babacan'ın Yahudi mezarlığına defnedildiği iddialarına yanıt verdi. Halasının hala hayatta olduğunu hatırlatan Babacan, "Bu alçakça iftiraları yapanların kendini dindar olarak nitelemesi beni çok üzüyor" dedi.
Mesela burada alçaklık, trollerin hayattaki halasını ölü göstermesi mi yoksa Yahudi olduğunu söylemesi mi? Çok açık değil. Oysa Ali Babacan Süryani vekil George Aslan'ın, Süryanice Noel kutlamasına da destek vermişti.
AKP'nin 'ortak acı' söylemini ürettiği zamanlarda Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu da AKP'liydi. Ali Babacan bu yıl 24 Nisan'da da yaptığı açıklamada yine ortak acıya vurgu yaptı. Ama belli ki soru gelince cevapta hedef kolayca şaşırılabiliyor.
ORTAK ACI
Bu ortak acıdan da artık vaz geçmek gerekiyor.
Ortak acı nitelemesi, son dönem yanan ekonomik sıkıntılar için kullanılabilir belki. Ancak Kürtlere uygulanan vahşi ve nefret dolu politikalara ve azınlıklara uygulanan nefret söylemleri ile nefret şiddeti olaylarına ortak acı diyemeyiz. Çünkü cümle içerisinde 'ortak acı' ifadesini kullanacak olanların, bizleri anlayabilmesi için öncelikle bizleri iyi dinlemesi gerekiyordu...
Nihayetinde yeniden bir seçim dönemine girmişken, önümüzdeki günlerde daha çok 'soyu Ermeni' Türk beklemekteyim.
Bu haberlere, siyasetçilerin verdikleri cevapları okuyarak midem bulanmakta...Vaz geçin artık insanların kökünü araştırmaktan, bırakın Ermeni olsunlar, bırakın Kürt olsunlar, Ezidi olsunlar, Süryani olsunlar, Yahudi olsunlar... Siz memleketi nasıl yönetiyorsunuz, kime oy veriyorsunuz ona bakın. Çünkü bir gün gelecek saraydakilerin de Türklüğünü veya Ermeniliğini konuşacağız elbet...
Haa, bu arada bu hafta Ermeni komşularınızın Noel'i.
Kutlamayı unutmayın!
Քրիստոս Ծնաւ և Յայտնեցաւ.
Ձեզ եւ Մեզ Մեծ Ավետիս:
Շնորհավոր Սուրբ Ծնունդ։
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.