Eyvah! Gönüllü ajanlarla adanmış havariler...

ABD'de konuşmacı dedi ki, ''Batı'da eğitim almış olanlar gönüllü ajan ve adanmış havariler olarak ülkeye dönüyor''. Klostrofobik, ego-mazo ve bilgisiz bir saptama.

"İlmini ve fennini tahsil için Batı'ya gönderilenler çoğu zaman Batı'nın sadece kültürünü alarak, benliklerini de kaybederek ülkelerine dönmüşlerdir. Kendilerinden ülkeleri için kurtuluş reçetesi hazırlaması beklenenler maalesef Batı'nın gönüllü ajanları, adanmış havarileri haline gelmiştir"

Bu sözleri bir Türk Cumhurbaşkanı, ABD ziyareti sırasında katıldığı TÜRKEN adlı bir vakfın geleneksel gala yemeğinde söyledi. (21 Eylül 2017).
Aslında benzeri saptamalar, emekli kahvelerinde boş konuşan insanların muhabbetlerinde sık geçer. Bir de, televizyonda Kurtlar Vadisi türü dizileri fazla izleyip ciddiye alan amatör politikacılar bu cins cümleler kurar.

Bu saptamanın analizine girelim:

  • Konuşmanın yapıldığı mekan önemli: ABD. Zaman da anlamlı: BM Genel Kurul toplantısının ardından. Üstelik nispeten boş bir salona konuşmuşsunuz. Sıkıntı. Eskiden, salon daha doluydu. Arada üst üste ikili görüşmelerden bitap düşerdiniz, şimdi neredeyse hiç yorulmuyorsunuz. Tek tük birkaç görüşme de öyle pek parlak geçmiyor. Hukuk, basın özgürlüğü, gözaltındaki yurttaşımızı bıraksanız... türü sözler dinlemek zorunda kalmışsınız.
  • Yurtdışındasınız, yani deplasmanda. Sizin mahallenin deyimiyle gavur ellerinde. Her an bir kaza çıkabilir. Bir savcı davetiyesi alabilirsiniz. Bir grup protestocuyla karşılaşabilirsiniz. Başınıza bir şey gelse acz içindesiniz. Memleketteki havanız, forsunuz hatta korumalarınız bile yok. Klostrofobik bir ortam. Polisin kovaladığı, köşeye sıkışmış bir zanlının kımıldayan her şeye her an ateş açabileceği bir konumdayız.
  • Konuşmayı organize eden kuruluş Turken Vakfı, 2014 yılında Ensar Vakfı ile TURGEV'in birlikte kurduğu bir örgüt. Bu iki kurucu unsur Vakıf hakkında yeterli bilgi veriyor herhalde. İlginçtir, konuşmacı yukarıdaki iki cümleyi telaffuz ettikten sonra salondan bir alkış da kopuyor. O salonda yurtdışında eğitim görenler de var ama Reis ne söylese alkışlayacak durumdalar. Ego-mazo bir ruh hali...
  • İnsan, hele resmi ve çok üst düzey bir yetkili, bir konuşma yaparken, danışmanları ya da bizzat kendisi konuşma metnini ya da notlarını hazırlarken, tam olarak ne diyeceğini, neyi nasıl sunup savunacağını bilmeli, değil mi? Söylediklerinizin bir ağırlığı, bir ciddiyeti olması için, somut, inandırıcı, ikna edici bir yaklaşım benimsemeniz gerekir, değil mi? Kimi nasıl, hangi sözcüklerle eleştireceğini, kimi nasıl öveceğini bilmesi gereken bir yetkilinin. Kelimeler özenle seçilmeli. Verilen bilgi ya da sunulan görüşün somut, inandırıcı, ikna edici olması gerekir. Belli ki bu konuşmada bunların hiç biri kaale alınmamış.
  • Kim kimden ''kurtuluş reçetesi'' bekliyor? Aileler çocuklarını yurtdışına gönderirken dönüşte birer kurtuluş kahramanı mı bekliyor? Ya da bu çocuklar Batı'ya ''Kurtuluş Stajı''na mı gidiyor? Yok böyle bir durum!
  • Konuşmacının çıkardığı sonuca bakın! : ''Batı'nın gönüllü ajanları, adanmış havarileri''. Binlerce belki de onbinlerce insan şimdiye kadar Batı'da eğitim gördü. Bu insanları, hiçbir ayırım yapmadan, hepsini, topyekun ''Batı'nın gönüllü ajanı'', ''adanmış havarisi'' diye karalamak hem gerçeğe aykırı, hem de ayıp. Üstelik ikinci sıfat da manidar: ''Adanmış Havari''. Yani Hristiyan demeye getiriyor. Bu da günah değil mi?
  • + Neden böyle bir saldırı, hakaret? Ve neden bugün? Bence cevabı basit: Siz 2002-2006 döneminde Batı tarafından el üstünde tutuluyordunuz. Batı medyasında ''Boğaziçi'nde Sessiz Devrim'', ''Demokrasi ile İslamiyetin uyumlu nikahı'' gibi manşetlerle ağırlanıyordunuz. Bugün ise Kuzey Koreli ile neredeyse eş değer duruma düştünüz. Batı devletleri ve uluslararası kuruluşlar haftada bir, Türkiye'deki hukuk devleti, İnsan Hakları, basın özgürlüğü konusunda aleyhinize raporlar yayınlayıp, açıklamalar yapıyor. Eskiden sizinle görüşmek için kuyruğa girenler bugün ortada görünmüyor. Siz, kendinizi her zaman haklı ve doğru görüyorsunuz ama, onlar tam tersini saptıyor. Bu nedenle de siz Batı'ya karşı olağanüstü bir tepki hatta nefrete gark olmuş durumdasınız. Tecrit oldunuz. Hıncınızı Batı'dan çıkarmak istiyorsunuz. Onlara gücünüz pek yetmediği için Batı ile akademik ilişkiye girmiş kişileri suçluyorsunuz. Kanıt olmadan, gerekçe olmadan. Komplo teorilerini de seviyorsunuz. Herkes her an altımı oymakla meşgul, diye düşünüyorsunuz.
  • Yabancı dil bilmeyince (Olabilir) ama Batı kültürü hakkında bir tek kitap bile okumamışsanız, muhataplarınızın fikri, zihni, kültürel dünyası hakkında en küçük bilginiz yoksa, sinirlenip kızdığınız zaman Batılı liderlere Nazi diye saldırma cüretini bile gösterebilirsiniz. Ama unutmayın dev aynalarının sırrı çok kolay dökülür, camı da çok incedir. Bir anda pat diye kendinizle başbaşa kalırsınız, kırık cam parçalarının önünde.
  • Bu konuşmanın ardından geleneksel ve sosyal medyada Cumhurbaşkanının çocuklarının da yurtdışında eğitim almış oldukları, çok sayıda Bakan ya da AKP milletvekilinin de yurtdışında okumuş olduğunu hatırlatan haberler yayınlandı. Konuşmacı, ne dediğinin farkında olsa, sözlerinin nereye gidebileceğini kestirebilecek olsa herhalde böyle konuşmazdı. Ama O, ne dese doğrudur. Aslında ''Haddini bilmez'' anlamına gelen onların dilindeki ''Özgüven''(Süper aşırı yani...) yüzünden hem faul, hem ofsayt.
  • Osmanlı'dan bu yana Türkiye'den gençler, lise daha çok üniversite, master ve doktora eğitimi için yurtdışına gider. Çoğunluk İran ya da Suudi Arabistan'ı değil Batı Avrupa ülkelerini ya da ABD'yi tercih eder. Türk devleti de, çeşitli resmi kurumlar da, yurtdışına burslu olarak öğrenci gönderir. Bir süredir Türkiyeli öğrenciler değişim programlarıyla kısa süreli de olsa lisans eğitiminin bir bölümünü Batı ülkelerinde alıyor. İmkanı olan aileler de çocuklarını Batı'ya eğitime gönderiyor. AFP son döneme ilişkin olarak Türkiye'den öğrencilerin 3 nedenle yurtdışına gittiğini yazdı: İşsizlik, Muhafazakarlık ve İnsan Haklarının durumu. Doğru. Ama sadece bugün için değil, eskiden beri geçerli olan bir başka sebep daha var: Türk eğitim sisteminin içeriğinin ve seviyesinin kalitesizliği. Batı'da üniversiteler, hem altyapı, hem deneyim, hem de akademik özgürlük açısından Türkiye'den fersah fersah ileride. Hele bizde, Anadolu'daki ''Yerel'' üniversiteler ile büyük şehirlerdeki ''Mahalle'' hatta ''Apartman'' üniversitelerini göz önünde tutarsak, her aile, imkanı varsa, çocuğunun iyi eğitim alması için tabi ki yurtdışını tercih eder.
  • Son olarak, 1973-78 döneminde üniversiteyi Fransa'da okumuş bir yurttaş olarak, Cumhurbaşkanının açıklamasına önce kızdığımı sonra da kendisine müteşekkir olduğumu ekleyeyim. Kızgınlığımın sebebi şu: Sayın Erdoğan, çok geç kaldınız! Keşke bu açıklamanızı 1972 yılında yapmış olsaydınız da, bizi uyarsaydınız. Gitmezdik o zaman! Bile bile ajan olmaya, havari olmaya gitmezdik herhalde değil mi? Müteşekkir olduğum konu ise şu: Bende yaklaşık olarak 2006'dan bu yana bir iç sıkıntısı var. Sebebini bir türlü çıkaramadım. Doktorlar da ''Bir şeyin yok, geçer'' dediler. Açıklamanız sayesinde iç sıkıntımın nedenini anladım. Sağolun. Ben meğerse gönüllü ajanmışım hatta adanmış bir havariymişim. Amen!
  • Üniversite bahsi açılmışken aklıma geldi: Bir diploma meselesi vardı. N'oldu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi