Bilmez Hocadan Tarih Tersleri
Farklı düzlemlerde farklı Dersimler
Dersim ’38’in yaklaşan yıldönümü vesilesiyle Tarih Terslerinde bir süre için farklı boyutlarıyla Dersim 1937-38’i ele alacağım.
Askeri operasyonların başlatılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararının imzalandığı tarih olduğu için Dersim kırımının anma günlerinden biri olarak kabul gören 4 Mayıs 1937’nin 87. yıldönümüne birkaç hafta kala başladığım bu tartışmayı, öncelikle kavramsal çerçeveyle açmanın doğru olacağını düşünüyorum.
Bu çerçevenin merkezinde ise Dersim kavramı bulunmaktadır.
1937 ve 1938 yılları söz konusu olduğunda merkeze oturacak olan, (Dersim ’38, Tertele, isyan, kırım, katliam, soykırım ve benim önerdiğim Dersim-Kırım kavramı dahil olmak üzere) alternatif isimlendirmeleri sonraki yazılarda ele almak üzere, ilk iki yazıda sadece Dersim kavramına değineceğim.
Başlarken, hemen şunu not etmeliyim: Modern dönemin tutkularından olan somut, kesin ve net ‘sınırlar’ arayışı, Dersim örneğinde karşımıza oldukça karmaşık bir tablo çıkarmaktadır.
*****
Genelde devlete ilişkili kullanılan ülke kavramından farklı olarak kullandığım memleket veya bölge isimlerinde kaçınılmaz sorun olarak sınırlar, daha doğrusu bölge ve memleketlerin başlangıçları ve sonları, genelde öyle değilmiş gibi davranılsa da belirsiz, çoğul, aslında öznel ve çoğu zaman keyfidir.
Esasen sınırları olmadan bir ‘varlık’ veya başka bir ifadeyle entite (entity) olarak düşünülemeyecek olan coğrafi birimler, sınırları ancak siyasi/idari bağlamda belirlenmiş/kesinleştirilmiş, daha doğrusu (mecazi ve gerçek anlamıyla) uydurulmuş olgulardır.
Bunu anlamanın en basit yolu, herhangi bir bölge veya memleketin nerede başladığı veya nerede bittiği sorusuna verilen çelişkili cevaplar ya da samimi cevapsızlıklardır.
Herhangi bir zamanda ‘ora’ya seyahat eden biri nereden itibaren o coğrafyaya girmiş olur; nereden itibaren çıkar?
Yıllar önce, şimdi ismini hatırlayamadığım bir kitapta “Galler bölgesine/memleketine nereden itibaren girmiş oluruz?” sorusuyla ilgili tartışmayı okuyunca hemen aynı şeyin Kürdistan için de geçerli olduğunu düşünmüştüm. Ancak kafamda ‘açık ve net’ (!) olan Dersim için de bunun geçerli olduğu hiç aklıma gelmemişti.
Sonraki okumalarımdan, özellikle zaman içinde anlamsal revizyonlar ve coğrafi kaymalar bağlamında Rumeli için benzer bir tartışmanın ne kadar anlamlı olduğunu görmüştüm.
Ancak bu bağlamda en zihin açıcı tartışmanın yine kafamızda güya pek ‘açık ve net’ olan Anadolu için de yapılması gerektiğini öğrenmek, aynı zamanda Doğu ve Güneydoğu Anadolu kavramlarının de ne kadar sorunlu olduğunu göstermişti.
Bu yazının konusunu oluşturan Dersim’in bir Anadolu şehri (bölgesi/memleketi) olarak kabul edilmesi ve bu nedenle Doğu Anadolu Bölgesinde gösterilmesi gerçekliğinin ne kadar yeni ve icat edilmiş olduğunu tartışmak anlamlı olacaktır, ancak konumuzla ilgisi çok dolaylı olduğu için bunu burada yapamayacağım.
*****
Bugün “Dersim’e gitmek” ne anlama gelir? Bu bağlamda Dersim’e nereden, hangi aşamada girilmiş veya çıkılmış olur?
Dersimli olmayan bazı arkadaşlarla Dersim seyahati sırasında yaşadığım bir sorun tam da bu olmuştu: Elazığ havaalanında inip güneyden Dersim’e gidildiğinde veya Elazığ’a dönüldüğünde hangi noktada Dersim coğrafyası başlar veya biter?
Bu sorunun cevaplandırılması sadece karayolu kullanıldığında zor ve hatta imkansızdır.
Pertek üzerinden araba vapuru kullanılarak yine güneyden gidildiğinde bu soruya verilecek cevap ilk anda kolay gibi gelir: “Suyun bir yanı Dersim, diğer yanı Elazığ’dır!”
Ancak bu yanıltıcıdır.
Benzer bir ‘sorun’ kuzeyden, Erzincan üzerinden Dersim’e gidildiği/girildiği zaman da geçerlidir.
Karayoluyla giriş ve çıkış için uygun karayolları bulunmadığı için pek gündeme gelmeyen Dersim’in batı ve doğu sınırları söz konusu olduğunda ise işler daha çok karışır.
*****
Güncel durumla ilgili bu soruların ve sorunların, tarihi coğrafya bağlamında daha karmaşık bir hal aldığını görürüz.
Öncelikle günümüzde Dersim için kullanılan en yaygın ve kısa tanımın “Tunceli’nin eski adı” olduğu görülmektedir.
Oysa 1935 yılı sonundaki isim değişikliği öncesinde (ve sonrasında) çok farklı anlamlarda kullanılagelen Dersim kavramının işaret ettiği fiziki ve beşeri coğrafyanın bugünkü Tunceli’den daha büyük olduğu da konuyla ilgili çalışan hemen herkesin ilk dikkat çektiği şeydir.
Ancak ‘daha büyük’ denilen bu coğrafyanın, yani ‘geniş anlamıyla Dersim’ bölgesinin tarih boyunca sınırlarını çizmek neredeyse olanaksızdır.
Ancak daha önemlisi, hem tarihte hem de bugün Dersim kavramının ayrı düzlemlerde farklı anlaşılmasıdır.
Dersim ’38 tartışılırken ihmal edilen bu meseleyi, üç düzlemde tartışacağım:
- Siyasi/İdari Taksimat
- Fiziki Coğrafya
- Beşeri Coğrafya
Bugünkü yazıda bunlardan ikisini kısaca ele alacağım. Dersim ’38 bağlamında daha büyük önem taşıyan üçüncü düzlem olan Beşeri Coğrafyayı ve “Kırımın var ettiği mekan olarak Dersim”i bir sonraki yazıya bırakacağım.
*****
SİYASİ/İDARİ TAKSİMAT DÜZLEMİ: DESİM’DEN DERSİM’E
Modern Osmanlı’da idari birimlerin ve sınırlarındaki değişimin tarihine baktığımızda hep karşımıza çıktığı üzere, 1847 yılında sancak olarak kuruluşundan, 1935 yılında Tunceli Vilayeti olarak yeniden yapılandırılmasına kadar Dersim’in idari sınırlarında da sık sık değişiklik olduğu görülür.
Kuruluş süreci ve sonraki gelişmeler hakkında, Osmanlı arşivlerine dayalı çalışmalar sayesinde bugün detaylı bilgiye sahip olduğumuz söz konusu sancağın isminin Desimu Aşiretinden geldiğini ve aslında sancak kurulduğunda Desim adıyla kurulduğu bilinmektedir.
Esasen bir yazım hatası sonucu bu adın Dersim’e dönüşmüş olabileceğini, Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak 2012 yılında yayınlanan makalesinde ilk olarak Mehmet Yıldırım göstermiştir.
Öğretim elamanı olarak bulunduğu Hatay’da Şubat 2023 depreminde kaybettiğimiz, hürmet ve muhabbetle andığım sevgili Mehmet Yıldırım, yerel anlatılar ve kolektif hafıza hakkındaki engin bilgisi sayesinde o zaman kadar bu konuda bilinenleri revize etmeyi başarmıştır.
Modern Osmanlı’da bitmek bilmez idari yapılandırmalar ve sınırların sürekli revizyonu nedeniyle sancak, mutasarrıflık ve vilayetler tarihinin takibi çok zordur. Aynı şekilde Dersim’le ilgili idari düzenlemeler ve sınırların da on dokuzuncu yüzyıl boyunca sürekli değiştiği görülür.
Kısaca, 1848 yılında teşkilatlanması tamamlanan Dersim sancağının sadece kuruluş aşamasında Erzurum Vilayetine sonrasında ise Mamuretülaziz Vilayetine bağlı bir sancak veya mutasarrıflık statüsünde olduğunu görüyoruz. Tek istisnayı, vilayet statüsü kazandığı 1880-88 arasındaki dönem oluşturur.
Çekirdeğini Mazgirt, Hozat, Pah, Çemişgezek, Çarsancak, Pertek, Ovacık kazalarının oluşturduğu bu idari birimin merkezi Hozat olmuştur.
Zaman zaman bağlanan ve tekrar ayrılan Kuzucan (1894 yılından itibaren Pülümür), Kızılkilise (1923 yılından itibaren Nazımiye), Kemah, Koçgiri, Gercanis (Refahiye) ve Kuruçay (İliç) kazaları ile birlikte idari taksimat bağlamında kapsamı ve sınırları sürekli değişmiştir Dersim’in.
*****
FİZİKİ COĞRAFYA DÜZLEMİ
Fiziki coğrafya bağlamında Dersim’in sınırlarını somutlaştırmak kolaymış gibi görünür, ama hiç de öyle değildir.
Dersim’in coğrafi sınırlarıyla ilgili en bilindik anlatıya göre, kuzey ve kuzeydoğudan Munzur Dağları, batıdan Karasu vadisi, Murat Suyu (bugün güneyde Keban Barajı) ve doğudan Peri Suyu ile çevrili bölgeye Dersim ismi verilmektedir.
Yalçın dağları ve sık ormanlarıyla dikkati çeken ve tarih boyunca merkezi otoritenin müdahalesinden uzak/muaf bir hayat sürmeye izin veren dağlık coğrafyasının, burada yaşayanların ‘biz’ tanımında önemli bir rolü vardır bence.
Bu çerçevede, coğrafi koşulların belirlediği beşeri bağlam, yani coğrafyaya dayalı ‘ortak’ yaşam biçimi veya ‘ortak’ kültür gündeme gelmektedir.
Genelde pek ihmal edilen ‘teritoryal’ veya ‘bölgesel’ kolektif kimliklerin, özellikle ‘dağlılık’ gibi coğrafi özelliklere bağlı olanların bugün anlaşılması ve açıklanması zordur.
Ancak, özellikle Dersim ve Dersimlilik söz konusu olduğunda bunun oldukça açıklayıcı olduğuna inanıyorum.
*****
Bir sonraki yazıda bu konuya beşeri coğrafya düzleminde Dersim kavramı ve “Kırımın var ettiği mekan olarak Dersim” başlıklarıyla devam edeceğim.
Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.