Fetih simgesi olarak nükleer: Çernobil’den ders almadan Akkuyu’da Rusya’ya teslim olduk

Bugün Ukrayna’ya bunu yapan Rusya’nın yarın Akkuyu ile Türkiye’yi farklı biçimlerde tehdit etmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Hala Akkuyu’dan vazgeçebiliriz, geç değil.

Çoklu krizler çağındayız.

İklim krizi, sağlık krizi, ekonomik kriz derken Rusya-Ukrayna krizi gezegeni giderek daha umutsuz bir yer haline dönüştürüyor.

Rusya’nın Ukrayna’nın farklı bölgelerine askeri müdahaleyle işgal operasyonu devam ederken, başkent Kiev'e 110 kilometre uzaklıktaki 1986’da büyük bir insanlık trajedisinin yaşandığı Çernobil çevresinde yoğunlaşan çatışma ve Çernobil nükleer santralinin Rusya tarafından ele geçirilmesi uluslararası toplumu alarma geçirdi.

Gelişmenin hemen akabinde Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkan Yardımcısı Mihail Podolyak, Rus güçlerine karşı Çernobil nükleer santralinde kontrolü kaybettiklerini duyurdu.

Nükleer santralin ve nükleer atık depolama tesislerinin son durumu hakkında bilgi sahibi değiliz.

Kontrolün Rusya’ya geçmesinin ardından Ukraynalı yetkililerin bölgede radyasyon seviyelerinde artış olduğunu açıklaması yeni bir ekolojik felaket endişesini gündeme getirdi.

Rusya Savunma Bakanlığı, Rus birliklerinin Çernobil nükleer santralini "milliyetçi gruplar ve diğer terörist örgütlerin olası bir nükleer provokasyonunu önlemek" için ellerinde tuttukları yönünde bir açıklama yaptı.

ABD Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki ise, "Rus askerlerinin şu anda Çernobil santralinin personelini rehin tuttuğuna dair güvendirici raporlar bizi öfkelendiriyor. Nükleer atık tesislerini bakımını sağlamak ve korumak için gereken rutin kamu hizmeti çabalarını sona erdirebilecek bu yasadışı ve tehlikeli rehin alma, açıkçası inanılmaz derecede endişe korkutucu ve büyük ölçüde endişe vericidir. Bunu kınıyor ve serbest bırakılmalarını talep ediyoruz" ifadelerini kullandı.

Ukrayna Nükleer Düzenleme Kurumu, ülkenin Rus güçlerine karşı kontrolünü kaybettiği Çernobil nükleer santralinde aşırı radyasyon seviyelerinin kaydedildiğini belirtti. 

Kurumun internet sitesinde yer alan açıklamada, gama radyasyonu dozunun kontrol seviyelerini aştığı ifade edildi.

Bölgedeki çatışmada, 1986’daki patlamanın gerçekleştiği 4 numaralı reaktörün çevresindeki beton lahitin hasar görmüş olması iddiaları gündeme geldi. 

Ancak, öyle bir durumda daha yüksek düzeylerde radyasyon ölçümlerinin olacağı düşünülüyor.

Üzerinde daha yaygın durulan ihtimal ise söz konusu artışın ağır askeri ekipmanların hareketi ve radyoaktif tozun havaya salınması nedeniyle olabileceği ihtimali oldu.

Ukrayna Nükleer Düzenleme Kurumu da yaptığı açıklamada, bu ihtimalin üzerinde durdu.

Bölgeden düzenli yapılan radyasyon ölçümü verileriyle otomatik olarak güncellenen harita radyasyonda ciddi düzeyde artış olduğunu gösteriyor.

Santralin yanıbaşındaki SRTV ölçüm istasyonunda radyasyon değerini gösteren gama ışını düzeyleri genelde 3000 nanosievert/saat (nSv/s) bandındayken, çatışmanın ardından 65500 nSv/s düzeyine fırladığı tespit edildi.

Toprak asla unutmaz…

1986 yılında yaşanan felaketin yeniden Avrupa'yı tehdit ettiği kaydediliyor. 

Çernobil’i ele geçiren Rus ordusunun nükleer atık merkezlerini vurması sonrası Reuters’a açıklama yapan bir diplomat, Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışmalarını sürdüren Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun gelecek hafta Ukrayna gündemiyle toplanacağını açıkladı.

Diplomat, "Toplantının gündemi, Ukrayna’daki durum, güvenlik ve uygulanabilecek güvenlik kuralları" dedi.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Genel Direktörü Mariano Grossi, Ukrayna’da yaşananlardan dolayı çok endişeli olduklarını söylemişti.

Zihinlerdeki soru ise şu: Rusya, Çernobil ve bölgesini spesifik bir nedenden mi ele geçirdi?

Carnegie Endowment for International Peace (Carnegie Uluslararası Barış Vakfı) Nükleer Politika Programı Direktörü James Acton, açıklamasında, Çernobil’in şu anda Ukrayna'daki en büyük nükleer endişesi olmayabileceğini söyleyerek, kendisini Çernobil’den ziyade Ukrayna’da faaliyetteki aktif dört nükleer santralin endişelendirdiğini belirtiyor.

Acton, Çernobil'in ele geçirilmesinin sadece Rusya'nın "tüm Ukrayna'yı veya en azından Doğu Ukrayna'nın tamamını fethetme" girişiminin bir sonucu olabileceğini dile getiriyor.

Acton, "Rusların ülkedeki her şeyi ele geçirmek istediğini düşünüyorum" diyerek, sadece coğrafi bir perspektiften bakıldığında Rus kuvvetlerinin Ukrayna sınırında dizildiği yerden Kiev'e yapılan saldırıya kadar Çernobil’in bulunduğu yere dikkat çekiyor.

21’inci yüzyılın askeri operasyon ve işgal simgeleri de değişiyor.

En önemli insanlık trajedilerinden birinin simgesi olan nükleer santralin Rusya fetihinin de simgesi haline gelebileceğini kim tahmin edebilirdi?

Elbette bu ele geçirmenin stratejik nedenleri de var.

Cevap coğrafya. Çernobil, Belarus’tan Ukrayna’nın başkenti Kiev’e giden en kısa rota üzerinde yer alıyor. Ukrayna’yı işgal eden Rus kuvvetleri için bir saldırı hattı oluşturmak için kritik bir yer. Çernobil’i ele geçirerek, Rusya, Moskova’nın müttefiki ve Rus birlikleri için bir hazırlık alanı olan Belarus’tan Kiev’e en hızlı işgal yolunu kullandı.

Ukrayna ile ABD ve NATO başta olmak üzere batı dünyası, Çernobil'i Rusya'nın ele geçirmesini kendilerine yönelik nükleer bir tehdit oluşturduğu tezini ortaya atıyor. 

Öte yandan, Rusya’nın olası bir nükleer sızıntının kendi ülkesini de doğrudan etkileyeceğini bildiği ve daha önce deneyimlediği için bu konuda dikkatli olacağı öngörülüyor.

Çernobil Nükleer Santrali’nde 4 numaralı reaktörde meydana gelen patlama, Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği’nde (INES) en yüksek sınıflandırma oranı olan 7 ile ölçeklendirildi. 

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Çernobil’in çevresindeki 30 kilometrelik bölgede yaşayan ya da tasfiyesinde görev alan toplam 600 bin kişi yüksek dozda radyasyona maruz kaldı. Felakette açığa çıkan radyasyondan bugüne kadar 100 milyonlarca insan etkilendi.

Ukrayna’da 18 bin kilometrekarelik tarım toprakları radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Ülke ormanlarının yüzde 40’ı (toplam 35 bin kilometrekare kirlendi. 

Çernobil’deki son reaktör 15 Aralık 2000'de kapatıldı. 

Kazanın Ukrayna’ya maliyeti 2000 yılı itibariyle 148 milyar dolardı.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) paylaştığı bilgilere göre, son reaktördeki çalışma süreci, buradaki yakıt ve atıkların uzaklaştırılması, bertaraf edilmesi ve radyoaktif olabilecek toprak ve su dahil olmak üzere tesis ile çevresindeki alanın tamamen arındırılması işlemlerini içeriyor.

4 numaralı reaktör, halihazırda nükleer sızıntı ve radyasyonu önlemek için dev bir metal kubbe içinde tutuluyor. Sadece bu kubbenin maliyeti milyarca euroya mal oldu.

Tüm bu nükleer enerjiye harcanan paranın yenilenebilir çözümlere, eğitime, sosyal adalete, iklim mücadelesine harcandığını bir hayal edin, bugün dünya çok başka bir yer olmaz mıydı?

Nükleer santraller gerek yapımı, gerek üretim safhası ve gerekse ömürünü tamamladıktan sonraki süreçlerde yarattığı riskleri, çevresel tahribatları, insan sağlığına ve ekosisteme verdiği zararları, havaya, suya, toprağa farkı biçimlerde etkisiyle hala dünyanın en riskli enerji sağlama biçimi. 

Çernobil faciası sonrası zaten şaibeli durumda olan nükleer endüstrinin Fukushima felaketi sonrası "yıkılmadım ayaktayım" diyebilmek için ne tür numaralara baş vurduğunu, Türkiye gibi ülkeleri nasıl nükleer çöplüğüne çevirmeye iştahlandığını yıllardır izliyoruz.

Belirleyicisinin teknoloji transfer etmek, elektrik ihtiyacı ya da enerji tedariğini çeşitlendirmek olmadığını, dönemin siyasi şartlarının, jeopolitik ortamının ve dış politika taktiklerinin belirleyicisi olduğu bir endüstrinin bir ülkenin geleceğinde nasıl rol oynadığını hepimiz biliyoruz.

Nükleer santral kurma kararları, ekonomik değil politik kararlardır. 

Ukrayna’da işgal var. Savaşlar ölüm ve yıkım getirir. Nükleer reaktörlerin olduğu hatta radyoaktivitenin olduğu bölgelerde savaş, felaketi büyütür. 

Enerjide ve nükleerde Rusya’ya bağımlılık beraberinde risk getirir, teslimiyet getirir. 

Gazda zaten Rusya bağımlısıyız. S-400’leri aldık çürümeye terk ettik.

Çernobil’den ders almadıysak, Ukrayna işgalinden ders alıp en azından gelecekteki nükleer bağımlılığını ortadan kaldırabiliriz.

Bugün Ukrayna’ya bunu yapan Rusya’nın yarın Akkuyu ile Türkiye’yi farklı biçimlerde tehdit etmeyeceğinin garantisini kim verebilir? 

Hala Akkuyu’dan vazgeçebiliriz, geç değil. Geçmişin değil geleceğin tarihini yazabiliriz.

Not: Bu vesileyle ilgi duyanlara 2015 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in sözlü tanıklıklar üzerinden yazdığı "Çernobil Duası" ve "Son Tanıklıklar: Çocukluğa Aykırı Yüz Öykü" kitaplarını tavsiye ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi