Yetvart Danzikyan

Yetvart Danzikyan

Fetihçiler, Kızıl Elmacılar ve kuzenleri..

AKP savaş isteyen herkese istediğini verdi gibi. Ha, bu arada Turancıları da unutmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Kızıl Elma' diyerek onların da gönlünü alıverdi.

Evet, AKP kürsü konuşmalarıyla, bol para gömdüğü Diriliş, Abdülhamit gibi dizileriyle sarayın merdivenlerine dizdiği, tarihi Türk devletlerinin askerlerinden esinlenilmiş üniformalar giydirdiği mankenleriyle, olur olmaz "Ceddimiz" demesiyle, perde önünde destekler görünmediği Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi girişimleriyle Osmanlı’nın fetihçi dönemini arzuladığını beyan edip durdu bilhassa son 5-6 yıldır. Bunu yaparken şüphesiz dayandığı tabanın da bu özlem içinde olduğunu varsayıyor, bu bastırılmış arzuyu az evvel bahsettiğim dizilerle, nutuklarla, eylemlerle açığa çıkarmaya, yoksa bile baştan oluşturmaya çalışıyordu.

Bunu da bir yandan kuramsallaştırıyor, Cumhuriyet döneminin sakin ve temkinli dış politikasının bu ülkenin genlerinde olmadığını (bu kelimelerle olmasa da) söyleyip duruyordu. Evet Cumhuriyet rejimi Osmanlı’yı unutturmakla kalmamış, bu ülkenin fetihçi geleneğini de kesip atmıştı. Oysa Türkiye’nin önü bir açılsa, neler yapılabilirdi. Bu hiç şüphesiz Milli Görüş geleneğinin, tarihin aklı başında bir okumasından ziyade, destanlar ve komplo teorileriyle örülü doktriner okumasından kaynaklanan bir zaman dışı/akıl dışı dünya yaratma hamlesi idi. Ama zararı yoktu, yalan da olsa toplumun bir kesiminin hoşuna gidiyordu. Söylenebilirdi.

Bu doktrin yüklemesi bir aşamadan sonra ciddiye bindi. Öncelikle Suriye’de iç savaş patlak vermişti. Buyrun size imkan. Suriye Arapları hatta tüm Ortadoğu "Türkler, ama özellikle AKP gelsin bizi kurtarsın, neydi o Cumhuriyet dönemi? Osmanlı’yı ihya edin, biz öyle bir dönem yaşamadık hayatımızda" diye inlemekteydi. Gerçekte durum hiç de böyle değildi ama böyle sunmak gerekiyordu. Suriye savaşına balıklama dalındı, ne olduğuna bakmadan her türlü İslamcı grup desteklendi.

Bu politika bir aşamada duvara çarptı. Türkiye’nin çapı henüz böyle büyük oyunları kurmaya izin vermiyordu. Zaten kurulan mantık da yanlıştı. Ortadoğu’da kimse Osmanlı’nın ihyasını talep etmediği gibi o dönemden pek hayırla bahseden de yoktu. Ama olsundu. Yeni bir fırsat çıkardı.

Çıktı. Kürtler Kuzey Suriye’de hakimiyeti ele geçirmişti. Bu Kürtler içinde Öcalan’ın fikriyatını benimseyen gruplar da vardı. Ve bu grupların da içinde olduğu/etkin olduğu Kürtlerin, Türkiye Suriye sınırı boyunca hakimiyeti ele geçirmesi mümkündü. Bu durumda o bastırılmış ve artık gemlenemez hale gelmiş fetihçi arzu, buraya yöneltilebilirdi.

Yöneltildi. Üstelik bu arzunun bir de kuzeni vardı. Seküler milliyetçi kesim de ne zamandır Türkiye’nin dişine uygun bir savaş arıyordu ve bir türlü bulamıyordu. Amerikan savaş filmleriyle, "yeni sağ" doktrinle büyülenmiş, "Şimdi artık hepimiz biriz ve tekiz. Savaşacağız. Belki acımızı kalbimize gömeceğiz. Ama onları sevindirmeyeceğiz" gibi filmlerden fırlama estetize edilmiş hamasi nutuklar atmak isteyen, merkez medyaya hakim bir grup da vardı oldum olası bu ülkede. Ve temsil ettikleri bir kesim, şüphesiz. Ne zaman savaş ihtimali belirse en önden koşarlardı. Ne olurdu yani bu ülke bir kere savaşa girse de kendileri güvenlik brifinglerinde en taze bilgileri alıp ertesi gün köşelerinde yazsalardı? Bu onlara neden çok görülüyordu? Bir ülke uzun süre savaşmazsa ordusu eskirdi üstelik. Bunu bilmiyorlar mıydı?

Fetihçi arzunun kuzeni de bu vesileyle tatmin edildi. Ama tam da edilmedi aslında. Bir mesele vardı. Şimdi bu, savaş desen tam savaş da değildi. Afrin diye bir yere girmiştik ama önden kim olduğunu tam bilmediğimiz ÖSO diye bir grup gidiyordu. Kimdi bunlar? Tamam bu belki çok mühim değildi ama gene de bilsek iyi olurdu. Hem tam olarak ne yapacaktık? Oraya yerleşecek miydik? Kürtleri kovup Arapları mı oturtacaktık? Nereye kadar gidecektik? Mümbiç neresiydi? Üstelik oralarda ne oluyordu? Her gün yüzlerce adam öldürdüğümüz bilgisi geliyordu. Nasıl sayılıyordu bu? Doğru muydu bunlar? Aman, ne önemi vardı. Savaştaydık işte. Kafamıza bir miğfer takıp canlı yayına çıkabilirdik. Bir ülke savaştaydı. Artık hepimiz her türlü kavgayı unutup gözümüzü kulağımızı cepheye dikmeli, birlikte sevinmeli, birlikte üzülmeliydik. Hey dostum. Bozuk ses çıkaranın da canı cehennemeydi, anlıyor musun?

Velhasıl. AKP savaş isteyen herkese istediğini verdi gibi. Ha, bu arada Turancıları da unutmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Kızıl Elma" diyerek onların da gönlünü alıverdi. Bütün bu süreçte CHP ne yaptı derseniz, böylesi her hamlede olduğu gibi bir kez daha iktidara destek vererek kendi aklınca kurnazca bir hamle yaptı. Partiden gelen açıklamalara bakılırsa CHP’nin desteği AKP’yi rahatsız etmişti. Oyunları bozulmuştu. Dikkatinizi çekerim, ne olduğunu kimsenin anlamadığı bir savaştan bahsediyoruz, insanlar ölüyor ve CHP’nin politikası bu: destek vererek oyun bozmak.

Ve tabii tüm bu hercümerç içinde "barış" diyenlerin sesi kısılıyor, insanlar gelişigüzel hapse atılıyor, gazetelerde televizyonlarda doğru dürüst bir haber kırıntısına rastlanmıyor, HDP gibi bir parti ve Kürtler yokmuş gibi davranılıyordu. Olsundu. Türkiye aradığı savaşı bu kez bulmuş gibiydi. Üstelik cepheden gelen haberlerin hiçbir önemi yoktu. Moralimizi hiçbir şey bozamazdı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yetvart Danzikyan Arşivi