Gün Zileli
Fincancı katırları ve karpuz kabukları!
Ben, Şebnem Korur Fincancı’nın açıklaması üzerine koparılan gürültüye, MHP Başkanı Bahçeli’nin “ihanet-i vataniye” açıklamasına, hatta Fincancı’nın alelacele gözaltına alınmasına değil de, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun Fincancı’yı destekleyen açıklaması üzerine onu “kınayan” açıklamalar yapan CHP sözcü ve yetkililerinin tutumuna şaşırdım daha çok.
Bir kere, Fincancı, TSK’nın “kimyasal silah” kullandığını söylemiş değil. İzlediği bazı görüntülerden hareketle “kimyasal kullanıldığı” (sinir gazı gibi) izlenimi edindiğini, bunun araştırılması gerektiğini ileri sürmüş. Bir tabip ve insan hakları savunucusu olarak böyle bir ihtimalin araştırılmasını istemesi, sadece doğal değil, ayrıca görevi.
Normal bir ülkede (elbette sansür yasası türü yasaların çıktığı ve hemen ardından gazetecilerin tutuklanmaya başladığı bir ülkenin “normal”in dışında olduğunun farkındayım) böyle bir durumda ne yapılır? Başta, sözü edilen ihtimalin muhatabı olan Silahlı Kuvvet komutanları olmak üzere, tüm yetkililer, sözü edilen ihtimali araştırmak üzere harekete geçerler, bunu dillendiren kişiyi gözaltına almak yerine, ihtimale yol açan veri ve düşüncelerini sorarlar ve ardından ciddi bir araştırmaya girerek olayı açıklığa kavuştururlar.
Oysa yapılan nedir? İktidar cephesi, yandaş medyasıyla birlikte “ihanet-i vataniye” saldırısına girişmiştir. Bu salvodan ürken CHP yetkilileri ise, kendi milletvekillerini anında susturmaya çalışarak, “TSK böyle şey yapmaz” türü açıklamalar yapmıştır. Oysa TSK’nın “böyle şey yapmayacağını” kanıtlamanın en iyi yolu, olayı yerinde araştırmak ve açıklığa kavuşturmaktır, öyle değil mi?
Ayrıca, kimyasal silah, geçmişte birçok ordu tarafından, “çabuk sonuç almak” amacıyla fütursuzca kullanılmıştır. Örneğin 1920’li yıllarda, Sovyetler Birliği’nde, ayaklanma halindeki Tampov bölgesi köylülerine karşı Kızıl Ordu kimyasal silah kullanmıştır. Bu, sadece konuyla yakından ilgilenenlerce bilinir ama ABD’nin 1960’lı yıllarda Vietnamlılara karşı kimyasal silah (napalm) kullandığı fotoğraflara bile yansımıştır. Başka örnekler de vardır. Orduların bu haltı yediği birçok olayla kanıtlanmıştır.
O zaman, böyle bir ihtimalden söz edildiği zaman hop oturup hop kalkmak yerine, suhuletle olayın üzerine gitmek, araştırmak en mantıklı yoldur. Böyle bir ihtimalden söz eden bilim insanını apar topar gözaltına almanın mantığı nedir? Nedir bu şiddet, bu celâl! Fincancı’yı dinlemek, varsayımlarını sormak ve araştırmak, kimyasal kullanılmasına gerçekten karşı olan devlet yetkililerinin yapacağı tek şeydi.
Ama olmadı.
Böyle olunca, Fincancı, “fincancı katırlarını” mı ürküttü acaba diye düşünmekten alamıyor insan kendini. “Katırların” ürkmesi de, ister istemez, “eşeğin aklına karpuz kabuğu” düşürüyor!