Fehim Işık
Fırsat kaçıyor mu? Geçin önüne kaçmasın!
Emin olun bu dönemin ruhuna uygun davranmazsak, yalnız Rojava’da değil başka birçok yerde fırsat kaçar. Bilmemiz gerekir ki Rojava’da kaçan fırsat Güney’in, Güney’de kaçan fırsat Doğu’nun, Doğu’da kaçan fırsat Kuzey’indir.
Fehim IŞIK
Artı Gerçek’te yayınlanan bir önceki yazıma çokça tepki geldi. Dengeci davrandığımı belirterek, tepki gösterenler çoğunluktaydı. Ne yazık ki yazımda şikayetçi olduğum "ihanet", "düşman" gibi kavramların ardına sığınarak tepki gösterenler de vardı.
Şunu bir kez daha diyeyim; Kürtler arası çatışmanın çatışanlar da dahil olmak üzere kimseye yararı yoktur; tam aksine sonuçları korkunç bir kayba da yol açar. Durum bu iken Kürtler arası çatışmayı körükleyecek bir dil kullanmayı doğru bulmam. Haliyle çatışmayı doğru bulmayıp taraflara eşit bir dille çağrıda bulunmayı ya da çatışan tarafların bu olumsuzluğunu ortadan kaldıracak üslubunu öne çıkarmayı, yeğlerim hep.
Peki, durum bu iken herhangi bir kesimi hiç mi eleştiremeyiz?
Birine, bir kesime "şunu yanlış yapıyorsun" deme hakkımız yok mu?
Yazılarımı takip edenler bilir? Kürt hareketlerine eleştiri konusunda –tabi üslubunu tutturarak– eleştiri yöneltmekte ketum davranmam. Bu yazılarım zaman zaman keskin geri dönüşlere, tehditlere, küfürlere, benzeri üslupsuz tepkilere neden olsa da bunu yaparım. Ancak işin içine kan ve ölüm giriyor, yaşanan durum Kürtlerin ciddi kaybına neden oluyorsa kılı kırk yararım, bunu yapmak gerektiğine inanırım.
Bir önceki yazımda da dedim ya!
Kürtler arası çatışmalarla ilgili korkunç tanıklıklarım var. Bu tanıklıklıklarım, bunun üstüne, mazlum, mağdur, sahipsiz bir toplumun ferdi olmak, bazen, hatta çoğu kez duygularımla hareket etmeyi de öne çıkarabiliyor ki bu durumdan hiç pişman olmadım.
Ama tüm bunlar, sınırını ve haddini bilerek eleştiri yöneltmeyi engellememeli. Eleştirinin yanıtı kötü olabilir. Bu da, yanıt vereni bağlar, onun seviyesini gösterir.
Şimdi gelelim işin eleştiri boyutuna…
Şengal’deki Rojava Peşmergelerinin başındaki komutanlardan birinin konuşmasını –ne yazık ki– dinleme şanssızlığım oldu. "PKK yalan atıyor. Çokça adamlarını öldürdük" diyordu. Düşünebiliyor musunuz? Bir Kürt peşmerge birliğinin komutanı, karşıdaki Kürt grubunu yalancı olarak tanımlarken hayatını kaybedenlerin sayısını az göstermekle itham ediyor. Hiçbir mantığın bu duruma getireceği bir açıklama yoktur. Bu üslup ancak düşmanlar arasında olur.
Bu komutan, başka şeyler de söylüyordu. Rojava Peşmergelerinin sayısını 10 bine çıkarıp Rojava’ya çıkarma yapacaklarını, ABD’nin bunu kendilerinden talep ettiğini söylüyordu.
Dediklerinin doğruluk payı ne bilmiyorum ancak şunu biliyorum; o üslup tamamen savaş meydanında çatışan düşman güçlere karşı geliştirilen bir üsluptur. Bu üslup çatışsalar bile Kürtler arası üslup olamaz.
PKK’yi eleştirmek mi istiyor? PYD’nin yöntemlerini mi beğenmiyor. Amenna! Eleştirsin, en sert şekilde eleştirsin. "Ey PYD!", "Ey PKK!" desin başlasın, siyaseten, ideolojik farklılıklardan kaynaklı, kendince yanlış bulduğu her şeyi ama her şeyi söylesin. Kim ona ne yapabilir ki!
Ama "Yalan atıyorlar. Çok adamlarını öldürdük" üslubu Kürdün üslubu değil, olamaz, olmamalı…
"Rojava’ya 10 bin peşmergeyle gireceğiz" deyip iç savaşı büyütme kabadayılığı yapmanın, bu kabadayılığı yapana da karı yoktur.
Bunu ABD mi ister, Türkiye mi ister, bilmem ama bunu kendine Kürdüm diyen biri istemez, isteyemez! Nokta!..
***
1991’den sonra Güney Kürdistan’ın durumunu, sıkıntılarını hepimiz hatırlıyoruz. Bir küçük nefese ihtiyacı vardı, Güney Kürdistan’ın. Ancak iç çelişkiler, çatışmalar nedeniyle zaman zaman bu nefes PKK tarafından kesiliyordu. Cizre, Silopi yolunda yakılan kamyonlar bugün gibi aklımızda. Hepimiz o dönem PKK’yi eleştiriyor, yaptıklarının doğru olmadığını söylüyor, tutumunu değiştirmesini istiyorduk. Güney Kürdistan yaşamalıydı. Evet, en demokratik toplum değildi ama Ortadoğu’nun en demokratik vahası olmayı başarmalı, tüm zulümlere inat bayrağını dalgalandırmalıydı. Bunun için çabaladık, hala da çabalıyoruz…
Peki, Allah’ınızı severseniz, bunu şimdi niçin Rojava için yapmayalım?
Kimse Rojava’nın kısa sürede İsveç demokrasisine sahip olmasını beklemiyor. Kendilerini boğmak isteyen onca ceberruta karşı bir nefes, bir küçük nefese ihtiyaçları var ve bunun için desteğe de gereksinimleri var. Ama hala kendine Kürdüm diyen birileri orayı yok etmek için uğraşıyor, o yetmez, Rojava’yı boğmak için Türkiye ile işbirliğine girmekten imtina etmiyor. Bazı ENKS yöneticilerinin Ankara’da Dışişleri Bakanlığı’ndan, MİT’ten dışarı çıkmamasının nedeni ne yazık ki bu! Bu türlerin alabildiğine düşmanca yürüttükleri PYD karşıtlığı, hatta PYD düşmanlığı zerre izah edilebilir bir tablo değil.
Bunların yaptıklarını görmezden mi gelelim?
PYD başka partilerin bürolarını basmış, kadrolarını tutuklamış… Tamam, PYD olmasa bile Demokratik Özerk Yönetim’e bağlı yerel asayiş güçleri bunu zaman zaman Rojava’da yapıyor. Bu tutumlar da genelde Güney Kürdistan’da yapılanlara misilleme biçiminde cereyan ediyor. Bu konuda ne yazık ki taraflar tutumlarıyla birbirini tamamlıyor.
Ha, bu tabloda PYD’nin payı yok mu? Var!
Bunu eleştirelim, açlık grevine girelim, siyasi suç kavramına karşı çıkalım, siyasetçilerin hapsedilmesini hazmetmeyelim, varsa PYD’nin başkalarının sesini kesme girişimlerini zehir zemberek açıklamalarla protesto edelim ama bunu Rojava’yı bir kaşık suda boğmak için olmadık rezaletlere imza atan AKP hükümetinin, Türkiye’yi yönetenlerin ekmeğine yağ sürerek yapmayalım.
Kürtler, çok ama çok dikkatli olmaları gereken bir dönemde…
Emin olun bu dönemin ruhuna uygun davranmazsak, yalnız Rojava’da değil başka birçok yerde fırsat kaçar. Bilmemiz gerekir ki Rojava’da kaçan fırsat Güney’in, Güney’de kaçan fırsat Kuzey’in, Kuzey’de kaçan fırsat Doğu’nundur.
Biri fırsatı mı kaçırıyor.
Gücümüz, olanağımız var ise geçelim önüne, bırakmayalım fırsat kaçmasın…
Kaçan bir fırsat olduğuna inanmıyorum ama eğer fırsat kaçarsa bilelim ki yalnız fırsatı kaçıranlar değil hepimiz suçlu oluruz. Kimse bu suçtan kendini kurtaramaz…