Eser Karakaş
Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları
Allah’tan korktuğum olmadı ve Fransa seçmeni bir biçimde gerekli hatta zorunlu demokratik cumhuriyetçi tepkisini verdi ve Macron seçimleri aşırı sağcı Le Pen’e karşı %58.5-%41.5 kazandı.
Umarım Türkiye de ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde zorunlu hukuk devleti refleksini gösterir ve Kavala’ya (sadece bir örnek) bu zulmü yaşatanlar giderler.
Geçerken şu düşüncemi ifade etmek isterim, siyasi yelpazede bu "aşırı sağ" ya da "aşırı sol" tabirlerini pek sevmem ama kullanılıyor (extrême droite), bu kriterleri kim koyuyor belli değildir çünkü; bir siyasal parti Anayasaya ve altında devletin imzası bulunan uluslararası sözleşmelere aykırı bir programla seçmenin önüne çıkmak isterse ilk seçimlere katılımı engellenebilir (parti kapatma değil) ama hem seçimlere girişine izin verin hem de "aşırı" diye niteleyin, bana sorunlu gelir bu ifade.
Dünkü (Pazar) seçimlerde, oy oranını yukarıda verdim, Macron 18.8 milyon oy aldı.
Marine Le Pen’in de oy oranını vermiştim, 13.3 milyon oy aldı.
Sandıklara gitmeme oranı yüzde 28.2, yaklaşık 13.6 milyon seçmene tekabül ediyor.
Geçersiz ya da beyaz oy oranı ise % 8.6, üç milyon seçmen ediyor.
Fransa gibi hem eğitim sisteminin yüksek olduğu hem de oy verme tekniğinin çok basit ve hatalara oldukça kapalı bir sistemde geçersiz ya da beyaz oy sayısının üç milyon olması da dikkat çekici.
Fransa’da seçmen sandığa gidip protesto anlamında beyaz oy kullanabiliyor.
Bizde ise böyle bir kategori yok, sehven yanlış oy kullanan ile Cumhurbaşkanlığı için pusulaya Ajda Pekkan’ın adını yazanlar ayrışamıyor.
Fransa’da oy pusulasına mühür vurulmuyor, bu nedenden teknik hata nedeniyle geçersiz oy oranının çok düşük olması gerekiyor; küçük bir zarfa sandık kurulunun size verdiği iki adayın ismini taşıyan iki ayrı (Macron, Le Pen) küçük pusuladan birini zarfa koyuyorsunuz ve sandığa atıyorsunuz, hata yapmak kolay değil (bu arada, geçen yerel seçimlerde ben hata yaptım, oyum geçersiz oldu, bunu da kimseye söylemeyin, çok ayıp çünkü).
Bu seçimleri Macron kazandı (Pirus zaferi denebilir) ama Le Pen de aşırı (!) sağ oyları tarihi zirvesine taşıdı, eski bir tabirle galip sayılabilir bu yolda mağlup.
Durum en azından beş sene sonraki ilk cumhurbaşkanlığı seçimleri için ciddi tehlike sinyalleri veriyor.
Marine Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen 2002 cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalmış ve 5.5 milyon oy almış idi.
2017 cumhurbaşkanlığı seçiminde Marine Le Pen 10.6 milyon oy aldı.
Aynı Marine Le Pen dün de (Pazar) 13. 3 milyon oy aldı.
Fransa nüfusu ve buna bağlı olarak seçmen sayısı Türkiye’de olduğu gibi pek kıpırdamıyor, senelerdir aynı gibi, yani bu artış çok ciddi bir artış.
Bugün yapılması gereken ilk iş Fransa’nın AB üyeliğine karşı çıkan, yabancı düşmanlığı yapan, kamusal alanda türban yasağı getirmek isteyen bir siyasal aidiyetin oylarının bu kadar nasıl arttığını çok iyi araştırmak ve çok nokta çözümler üretmek.
Önümüzdeki beş sene için çok net bir iktisadi öngörüde bulunmak kolay değil ama Ukrayna’da çözümün kolay olmadığını düşündüğünüzde bu beş senenin satınalma gücünün korunması açısından çok kolay geçmeyeceği belli gibi; bu durum da Le Pen’in siyasi hareketinin 2027’de işini daha da kolaylaştırabilir.
Haziran’da (2022) Fransa’da Parlamento seçimleri var, bu seçim bazı arkadaşlar tarafından iki turlu cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü turu olarak da değerlendiriliyor, haksız da değiller.
Macron ikinci tur kampanya döneminde çok doğru bir iş yaptı ve Fransa Cumhurbaşkanlığı seçiminde tartışmaları AB eksenine oturttu; Le Pen de öbür yönden bu tartışmayı alevlendirdi.
Le Pen AB konusunda çok komik işler de yaptı, sorun çıkarmamak için açıktan "kazanırsam AB’den çıkarız" demedi ama AB sistemi ile uyumsuz her şeyi yapacağını açıkladı, mesela AB hukuku ulusal hukukun üzerinde olamaz falan dedi, örnek saçmalık olarak sunuyorum.
Le Pen’in bu söyledikleri, bu söylemi bana bildiğimiz birisini hatırlattı ama şimdi aklıma gelmiyor ismi doğrusu.
Önümüzdeki dönemde Fransa’yı iki önemli konu bekliyor.
Birincisi Macron’un atayacağı Başbakan (Fransa yarı başkanlık sistemi), ikincisi ise Haziran’daki seçimler.
Le Pen kazansa idi, AB’yi büyük sorunlar bekliyor olacaktı.
Önümüzdeki dönemde tartışmaları bu eksende yapmak gerekecek galiba.