Gazeteci gerçeğin elçisidir!

Uzun bir sakatlıktan sonra yeniden sahalara dönmüş bir futbolcu gibi hissediyorum kendimi. Bırakın yazı yazmayı, kendi ülkesinde yaşaması bile olanaksız hale getirilmiş gazetecilerden biriyim. Nedeni de basit, iktidardan farklı düşünmem, eleştirmem ve karşı koymam.

Öfkenin, gözdağı çabasının temel nedeni de bu zaten. İnsanların düşüncesini açıklamaktan korkar hale gelmesi. Otoriter ve totaliter siyasi yapı konusunda bizden daha fazla tecrübe sahibi olan ünlü satranç ustası Garry Kasparov, bu tutumun nedenini şu sözlerle açıklıyor:

"Modern propaganda çabasının temel noktası sadece yanlış bilgilendirme veya yeni bir ajanda yaratma değil. Asıl hedef, senin eleştirel düşünceni ortadan kaldırmak, gerçeği yok etmek."

Yeniden gerçeğe savaş açılan bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir döneme Nazi Almanya’sı veya Stalin Rusyası döneminde tanıklık ettiğimizi tarih kitaplarından biliyoruz. Dünyanın gelişmişlik çizgisi, küreselleşme, iletişimde açılan yeni ufuklar sayesinde böyle bir dönemin geride kaldığını düşünürken kendimizi tam da göbeğinde bulduk gerçeğin inkarının.

İçinde yaşadığımız dönemi ben "arsız kapitalizm" dönemi olarak adlandırıyorum. Bu dönem komünizm tehdidi sonucu ortaya çıkan sosyal devlet modelini sıfırlamayı, toplumsal bilinçlenme sayesinde çevre yağması önüne kaldırılan tüm engelleri ortadan kaldırmayı, hukuk tamamen devreden çıkarmayı planlıyor.

Amerika’nın içinde girmekte olduğu dönem de böyle bir dönem. Orada güçlü ve bağımsız bir yargı sistemi, hala işleyen kuvvetler ayrılığı ilkesi ve toplumsal mücadelelerle yoğrulup güçlenmiş bir sivil toplum gerçeği var.

Türkiye’de bunların hiçbiri yok. Trump Amerika’da gerçekliğin tek kaynağı haline gelme çabasına bu nedenle giriyor. Ana akım medyayı itibarsızlaştırmak, kendisini izleyen "Beyaz ve orta sınıf" Amerikalılardan oluşan kitle için gerçeğin tek kaynağı haline gelmeye çalışıyor. Kara Amerikası’nda bunu büyük ölçüde de gerçekleştiriyor. Amerika’nın teknoloji, finans ve eğlence-sanat endüstrisinin hakim olduğu sahil ağırlıklı merkezler dışında itibarı gayet sağlam.

Dezavantajı, iyi eğitimli bağımsız yargıçlarla tahkim edilmiş yargı sistemi, başkandan bağımsızlığı korumayı başaran yasama sistemi ve devletle akçeli işleri olmayan medya sistemi. Başta New York Times ve CNN olmak üzere irili-ufaklı çok sayıda medya kurumu her gün bir yalanını Trump’ın yüzüne çarpabiliyor.

Medya, Türkiye’de kendinizi bir anda "terör örgütü üyeliği" suçlaması ile demir parmaklıklar arkasında bulabilmenize neden olacak terimleri Trump hakkında özgürce kullanabiliyor.

Küreselleşmenin öncüsü Amerika’nın yeni üretim biçimlerinin ortaya çıkması nedeniyle içinde düştüğü bir durum bu. Microsoft ile, Google ile, NASA ile, Apple ile ortaya çıkan yeni gerçeklik. Göçmenlerden bağımsız bir gerçeklik. Teknolojinin hızla değişmesi sonucu insan emeğinin giderek ‘gereksiz’ hale gelmesinin kaçınılmaz sonucu.

Bu değişimi anlayamayan ama bedelini ödeyen Amerikalılar’ın sözcüsü Trump aslında. Çözüm önermiyor, sadece öfke ve nefretlerini yönlendiriyor.

Yaptığı tek şey düşman yaratmak. İşsizliğin tek nedeni Meksikalı göçmenler diyerek ‘duvar’ önerisi getiriyor mesela. Müslümanları terörün tek kaynağı göstererek İslam düşmanlığını körüklüyor bir yandan da.

Toplumun rahatsız olduğu gerçekliği görüp onları bir düşmanla meşgul ederken büyük Amerikan sermayesinin ajandasını dayatıyor topluma.

Türkiye ise böyle değil. Bir defa devletten bağımsız bir sermaye grubu da, medya kuruluşu da yok. Erdoğan kendi gerçekliğini istediği gibi dayatabiliyor bu gruplara. Her gün, her an değişen bir gerçeklik algısıyla kendi kitlesini istediği gibi yönlendirebiliyor. Çünkü toplumsal yapı, gerçeği dilediği gibi belirlemesine imkan tanıyor.

Nasıl mı?

Sesi çıkmayan büyük sermaye sahipleri ve tamamen denetim altına alınmış medya sayesinde.

Bugün Türkiye’de Erdoğan’dan bağımsız durabilen medya kuruluşu sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az neredeyse ve güçleri sınırlı. Cumhuriyet Gazetesi’nin başına gelenler ortada. Neredeyse tüm kadrosu cezaevinde olan gazete, ölüm-kalım mücadelesi veriyor.

Nedeni?

Basit, Erdoğan’ın belirlediği gerçeklik alanının dışına çıkması. "Suriye’ye giden TIR’lar insani yardım taşıyordu" söylemi Erdoğan’ın belirlediği gerçeklikti. Cumhuriyet’in "Hayır, köktendinci militanlara silah taşıyordu" haberi, tabanını etkileme gücüne sahip değildi ama Erdoğan’ın belirlediği gerçeklik sınırlarının yıkılmasına yol açma potansiyeli taşıyordu. Onun için casusluk suçlamaları, tutuklamalar geliverdi. Hedef sadece Cumhuriyet değil, doğrudan kendi belirlediği havuz dışında kalan medya gruplarıydı.

Çünkü Erdoğan’ın mutlak iktidarını sürdürebilmesi iki koşula bağlı: Kendi gerçekliğini topluma dayatmak ve sürekli bir düşman yaratmak.

Dün düşman olan bugün dost, bugün dost olan yarın düşman olabilir. Perinçek ve Ergenekon’dan Fethullah Gülen’e, Kürtler’den askere, Rusya’dan İsrail’e uzanan bir yelpazede durum böyle.

Bu komediyi toplumdan gizlemesi veya toplumun yaptıklarını sorgulamasının tek yolu gerçeklik algısını belirleme gücü.

Burası, bu tabloya hayır diyenlerin yeni buluşma yeri. Gerçeğin sözcüsü olmak, duyurmak ve savunmak gazetecinin asli görevidir. Elbette yalanla mücadele de. Elinden geldiğince, gücü yettiğince. Onun için buradayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi