Mehveş Evin
Gazeteci oldukları için öldürüldüler
Konuşurken sesi titremiyor, ama anlattıkça yükseliyor. Annesinin, kendi adıyla köşe yazan ilk gazeteci ve ilk kadın olduğunu, ülkesinde yolsuzlukları kararlılıkla, senelerce, türlü tehdide rağmen ifşa eden tek gazeteci olduğunu anlatıyor. Ve arabanın patlama sesini duyduğu anı…
Genç adamın adı, Matthew Caruana Galizia. Geçen yılın Ekim ayında, annesi Daphne Caruana Galizia, arabasına yerleştirilen bir bombayla öldürüldü. Çünkü onu başka türlü susturamadılar...
Malta’da yargıdan siyasete, iş dünyasından polise uzanan kirli ilişkileri ortaya çıkaran tek gazeteci olan Daphne’nin ölümü, Avrupa’da şok dalgası yaratsa da soruşturma sürecinde gram yol alınmış değil. Oğulları, hem uluslararası destekle hukuki süreçle boğuşuyor, hem de annelerinden kalan en büyük mirası; araştırmacı gazetecilik geleneğini sürdürüyor.
Faili meçhul gazeteci cinayetleri, maalesef yabancısı olduğumuz bir konu değil. Sabahattin Ali’den Abdi İpekçi’ye, Uğur Mumcu’dan Metin Göktepe’ye, Musa Anter’den Hrant Dink’e, nice gazeteci, "birilerinin kovanına çomak soktuğu için" canından oldu. Göktepe davası hariç, hepsinin davası yıllarca sürüncemede kaldı. Sonuçlanmadı. Failler yakalanmadı, sorumlular cezalandırılmadı.
Hatta taltif edildiler!
Cezasızlık kültürü, devletin temel taşlarından biri. Ancak faillerin ortaya çıkarılmaması, çıkarılsa bile caydırıcı cezalara çarptırılmamaları, bundan sonra gazeteci suikastleri için kapıyı açık bırakmak demek.
ASIL FAİLLER NEREDE?
İnsan, en yakının hunhar bir cinayete kurban gitmesini, aradan yıllar geçse de unutmaz, acısı dinmez...
Oğul Galicia’dan sonra, Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu; Özgür Gündem gazetesi köşe yazarı Musa Anter’in oğlu Dicle Anter ve gözaltında öldürülen gazeteci Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe söz alyor.
Hepsinin hikayesi ayrı, ama hepsi çok benzeşiyor. Karanlık 90’ların baş aktörlerinden Mehmet Ağar’ın adını hepsi anıyor. Özge Mumcu’nun hatırlattığı gibi, "bir tuğla çekilse duvar yıkılır" diyen Ağar.
Gerçeğin peşinden koşan, kimi güçleri "rahatsız" eden gazetecilerin katlinden sonraki süreç, aileler için bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele.
Mumcu davası mesela, tekrar açıldı. Bombayı koyan hala bulunamadı. Mumcu’nun katli sonrasında yurtdışına kaçan ve kırmızı bültenle aranan bir isim ise Star gazetesinde köşe yazıyor.
Göktepe cinayeti, ceza almış tek gazeteci cinayeti. Ama nasıl? Başka şehirlere taşınan davalara bakan hakimler de sürülerek, nihayet 7 yıl 6 ay ceza verildi. Katiller, 1.5 yıl yatıp afla çıktı.
Musa Anter cinayeti ise AİHM’e taşındı. 2007’de Türkiye, "Anter’in can güvenliğini sağlamadığı" gibi trajik bir gerekçeyle de olsa para cezasına çarptırıldı. Tetikçi, 5 yıl hapisle kurtuldu. Asıl failler ise...
Nerede olduklarını herkes biliyor.
Türkiye’de katledilen 28 gazeteci ve hak savunucusunun ailesi, bir platform kurup hak mücadelesini sürdürüyor. Mumcu ailesi "Araştırmacı Gazetecilik Vakfı" kurdu, Uğur Mumcu’nun yolunda genç gazetecilerin yetiştirilmesinde öncülük yapıyor.
Galizia cinayetinin ardından 15 ülkeden 45 gazeteci biraraya gelip, araştırmalarını "The Daphne Project"- Daphne Projesi adıyla sürdüreceklerini açıkladı.
GAZETECİ CİNAYETLERİ YETERİNCE ARAŞTIRILDI MI?
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin düzenlediği panelde, ailelerin tümü dayanışmanın önemini vurguladı.
Peki yakın çevreleri, gazeteci dostları dışındaki basın, dava sürecini yeterince gündeme getirdi, faillerin ortaya çıkarılması için çaba harcadı mı?
Özge Mumcu, dava sürecinin haberleştirildiğini, anmaların yapıldığını, ancak gazetecilerin Uğur Mumcu’nun yaptığı gibi, katilin peşine düşmediğini belirtti. Dicle Anter ise gazetecilerle konuştuklarını ama daha geniş kitlelere ulaşamadıklarını ifade etti. Haberciliğin yapılamaz hale getirilesinin de bunda etkisi olduğuna değinen Anter, Özgür Gündem’in isimsiz kahramanlarını, gazete dağıttıkları için öldürülen çocukları da andı.
"Gazeteciler, failleri meçhulleri anlatarak yeni nesillere taşımalı, genç gazeteciler yaşamasın bunları diye. Senede bir anmak, çok birşey ifade etmiyor. Basın örgütleri başka katkılarda bulunabilir" diye bitirdi sözlerini.
Türkiye basın özgürlüğünde 2002-2015 arasında 56 basamak birden gerilediyse (Kaynak: RSF), hapisteki gazeteci sayısında rekor kırdıysa, demokratik kurumları birer birer çöktüyse... Geçmişteki karanlık cinayetlerin çözümsüz brakılmasının, cezasızlığın rolü çok büyük.
Aynı acılar tekrar yaşanmasın diyorsak, sorumluların ortaya çıkması için ısrar etmeyi asla bırakmamalıyız.
Bu mesleğe başladığımdan beri dostum, destekçim, editörüm olan Aytekin Hatipoğlu’nu maalesef kaybettik. Ayto, gazeteciliğiyle, dil ve tarih bilgisiyle, basının gizli kahramanlarındandı. İyi ki onu tanıdım, ondan çok şey öğrendim, hayatımın en zevkli sohbetlerini yaptım. Kaybı, büyük bir boşluk bıraktı. Hoşçakal Ayto...