Candan Yıldız

Candan Yıldız

Gazetecilik için yöneticiler de sorumluluk almalı

Öyle bir dönem ki, güçlünün haklı olduğu değil sadece, gücün daha dar bir çevrede temerküz ettiği, kendi ahlak ve kurallarını ikame etmeye aç, bunu pervasızca yapan bir siyaset var.

Hazır hala gazetecilik yapabiliyorken ( malum mafya düzeninde tehdit eden edene), yeni dönemde artan oksijensizliğe karşı neler yapılabileceğini düşünmenin tam zamanı.

Bu artık gazetecilerin sorunu değil tek başına…

Bu artık gazetecilik ısrarını sürdüren medya kuruluşlarının yönetimindeki isimlerin derdi olmalı.

Seçimlere giderken güzel bir örnek yaşandı… "Sansürü Yeniyoruz" diyen gazetecilere TELE1 ekranlarını açtı.

Söz çeşitliliğine izin veren, ekran başındakilere, birbirini tekrar eden organik sözcüleri görmekten prangalanmış zihin dünyasının dışına çıkabilmenin mümkün olduğunu hatırlatan yayın çizgisi Türkiye’nin ihtiyacı olan şeyi örnekledi.

Devam edebilseydi keşke…

Yine seçim öncesi, farklı kurumları yönetimsel düzeyde olmasa da, ( ki böylesi temsiliyetler de vardı) kişiler bazında bir araya getiren, yer yer "Sansüre Karşı Sıfır Baraj" fikrinin dolaşıma girdiği buluşmaların süreklilik arzeden bir form kazanması da yeni dönemin barikatlarını aşmak için önemli zeminlerden biri.

Öyle bir dönem ki, güçlünün haklı olduğu değil sadece, gücün daha dar bir çevrede temerküz ettiği, kendi ahlak ve kurallarını ikame etmeye aç, bunu pervasızca yapan bir siyaset var. Bunun farklı tezahürleri olacak. Medyanın kendi kuralsızlığına bile rakip başka kuralsızlıklara şahit olacağız.

Zira AK Parti’nin bile "rehine" durumuna düşebileceği günlerden geçiyoruz.

Geçen bir yazımda bahsetmiştim. MİT’in bir dönem yurtdışı operasyonlarında kullandığı, devletin has evladı Alaattin Çakıcı’nın gazetecileri öldürmekle tehdit edebilmesinin gücü, hemen seçimler sonrası nereden devşiriliyor diye.

Çakıcı’nın neyi ifade ettiği açık. Bahçeli’nin de 24 Haziran’ın hemen ertesi gazetecileri "teşekkür" ironisi ile hedef göstermesinin art ardalığını dikkatlerden kaçırmadan, gazeteciliği ve gazetecileri ne tür tehlikeleri beklediğini görmemiz gerekiyor. Çakıcı’nın Hıncal Uluç’u ayağından vurdurttuğunu hatırlatalım.

Buna karşı verilecek güçlü yanıt yine gazetecilikle mümkün olabilecek. Zira gazetecilik-hafıza arasında yandaş olmayan bağı ancak "Sansüre Karşı Sıfır Baraj" anlayışını hayata geçiren kurumlar kurabilir. Bunun adı "alternatif medya" değildir, bunun adı, haberciliğin ve gerçeğin birleştirdiği kurumlar arası ilkeli birlikteliktir.

Ultra milliyetçi iklimin hem fiziki hem fikri olarak iktidar olmasının dizayn edeceği ideolojik aygıt medya alanının, AK Parti döneminin has çocuklarını bile devre dışı bırakabilir. Devletin "andıç" döneminden, mafyanın "andıç" dönemine geçiş onları da vuracaktır.

Medyadaki bütün bu kirlenmenin müsebbibi oldukları gerçeği bir kenara, MHP lideri Devlet Bahçeli, korumak ve kollamak da ısrar ettiği Alaattin Çakıcı’yı cezaevinden çıkartmaya kararlı gibi… Çakıcı’nın "kader mahkumu" olmadığını anlatacak haberciliğe ihtiyaç var.

Sedat Peker’in Barış Akademisyen’lerini tehdit ederken, hangi gazetelerin iştahlı haber sunumu yaptığını hatırlıyoruz. Çakıcı’nın hedef cephesini genişletmesinin oralarda nasıl yankılandığını henüz duyabilmiş değiliz. Ama Peker-Çakıcı’nın siyasetteki rolü gazeteciliğe de çok şey söylüyor.

Gazeteciliğin hafıza ile bağını kuran kurumların mesleki birliği hiç olmadığı kadar acil ve elzem…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Candan Yıldız Arşivi