Gazetecilik ve Milletvekilliği

Aday adayları listelerine baktığımızda bizim meslekten hem çok sayıda hem de kaliteli isimlerin milletvekili olmak istediklerini görüyoruz. Tabi ki olabilir…

Bizde gazeteciler eskiden beri milletvekilliğine ilgi duymuşlardır. Batı’da bu eğilim daha zayıf. Oralarda iki meslek, iki uğraş alanı arasındaki sınırlar daha keskin, geçişkenlik daha az.

Milletvekilliği bir meslek değil, siyasi temsilcilik, alanı belli, süresi sınırlı. Seçimle geliyorsun, seçimle gidiyorsun.

Sadece bizde değil, galiba bütün dünyada, geniş anlamda siyaset değil, dar anlamda milletvekilliği için ‘’daha uygun/daha müsait ve münasip’’ meslekler, alanlar, geçmişler var. Mesela tıp doktorluğu. Çünkü hekimler her gün onlarca yurttaşla muhatap oluyor, sağlık sorunlarına çare üretmeye çalışıyor. Mühendisler de meraklıdır milletvekilliğine. Doktor hastayı tedavi ederse, toplumu da sağlığına kavuşturur, sanılır. Tıpkı, mühendisin toplumu iyi tasarlayacağına inanmak gibi.

Bürokratlar da teşnedir milletvekilliğine: ‘’Devleti ben bilirim, kararları da ben vermeyelim’’ coşkusuyla girerler seçime.

Gazetecilerin durumu ise farklı. Çünkü onlar zaten 24 saat siyasetin ve toplumun içinde. Bu nedenle bugün bizim meslekten milletvekilliğine geçmek isteyenlere yönelik en küçük bir eleştiri yapacak değilim. Bir tercihtir.

Siyasi partiler, gazetecilerin bilgi, birikim ve ilişki ağlarından ayrıca popülaritelerinden yararlanmak ister. Gazeteciler de, şimdiye kadar medya alanında sürdürdükleri mesleki ve siyasi çalışmaları bu sefer Meclis’te devam ettirmek ister.

Zaten iki alan hem birbirine çok yakın, hem de bir çok ortak özelliği var. Mesela ikisinde de öngörü neredeyse tayin edici. İkisinin hammaddesi de bilgi, olaylar, fikir, insan ve toplum. İki alan da bağımsızlık ve özgürlükle ilgili. Galiba bu nedenle Türkiye cezaevlerinde halen çok fazla gazeteci ve milletvekili var.

Kuşkusuz farklılıklar da var. Birinde seçiliyorsun, dolayısıyla başkalarının adına iş yapıyorsun. Gazetecilikte genel anlamda hep muhalif olmak gerekir, siyaset ise iktidar olmak için yapılır.

Bu tercihi yapanların çoğunu tanıyorum, bazıları yakın arkadaşlarım. Bu bağlamda Ahmet Şık’a, Faruk Balıkçı’ya, Ferit Demir’e, Murat Aksoy’a İshak Karakaş'a ve diğer meslektaşlara başarılar. Onların Meclis’te, kamu çıkarının yanısıra, gazetecilerin, basının çıkarlarını en iyi şekilde savunacaklarından eminim.

Gazetecilikten milletvekilliğine geçiş konusundaki etik düzenlemeyi, benim izleyebildiğim kadar, en önce ve en ayrıntılı bir şekilde 80 yılların sonunda Fransız Le Monde gazetesi yapmıştı ve bunu kendi Anayasa’sına kaydetti.

Le Monde’da kadrolu olarak çalışan bir gazeteci, sadece milletvekilliği için değil, seçimle işbaşına gelinen herhangi siyasi bir makam için, mesela Belediye Meclis üyeliği için bile, aday olduğunda, derhal gazete yönetimini bilgilendiriyor ve oylama bitene kadar gazete ile bütün ilişkileri donduruluyor. Oylamada seçilmişse, gazeteden istifa ediyor. Seçilememişse, gazete yönetiminin onayı ile yeniden eski görevine dönebiliyor. Keza milletvekilliği sona erdikten sonra da yine yönetimin onayı ile eski görevine geri dönebiliyor.

Burada temel mesele, çıkar çelişkisi olmaması ve haksız rekabete yol açmamak. Bir basın mensubu, gazeteciliğin kendisine sağladığı olanak, kolaylık ve imtiyazları bizzat kendisinin adaylığı için kullanmamalı. Bütün adayların TV’de ya da radyoda programı, gazetede köşesi olmadığına göre, yarışmanın/seçimin adil ve eşit koşullarda gerçekleşebilmesi için eski gazeteci yeni adayın, aday olduğu andan itibaren eski mesleğinin hiçbir imkanından yararlanmaması gerekir. Milletvekilliği sona erip gazeteye yeniden dönen eski siyasetçi de, siyasetçi kimliğinin doğal bir boyutu olan tarafgir konumdan kurtulması için, gazete yönetimi onu eski siyasi kimliğinden uzak bir alanda görevlendirmek isteyebilir.

Tüm bu kurallar, gazetede profesyonel olarak bordroda adı geçen, yazı işlerinde çalışan ya da muhabir olarak görev yapanlar için geçerli. Dışarıdan uzman, akademisyen ya da başka bir sıfatla arada sırada yazı yazanlar için geçerli değil. Ama onlar da seçilirlerse, gazete ile ilişkileri değişiyor. Uzman, akademisyen değil artık siyasetçi kimliği ile gazeteyle ilişki kurabiliyor.

İsim vermek istemem ama kural neredeyse bellidir:

İyi gazeteci iyi milletvekili olabilir. Kötü gazeteci de büyük bir ihtimalle kötü milletvekili olacaktır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi