Murat Aksoy
Gezi kimlik politikasına ilk itirazdı
Türkiye tam altı yıl önce bugünlerde başlayan bir süreç yaşadı: Gezi Protestoları. Yaklaşık bir ay süren ve Türkiye’nin tüm illerinde kendiliğinden yaşanan süreç, uzunca süre biriken toplumsal tepkinin dışavurumuydu.
Tüm bu protestoları başlatan ise Gezi Parkı’na yapılmak istenen yapılar (Topçu Kışlası, AVM, rezidans vs.) için ağaçların kesilmesi oldu.
Ağaçların ve parkın korunması için başlayan protestolar, daha geniş bir toplumsal tepkinin ifadesi aynı zamanda toplumsal talebin de ifadesi oldu. Bu talep, özel alanı koruma, kamusal alanda da daha çok özgürlük oldu.
Gezi protestolarını kitleselleştiren esas olarak AK Parti iktidarının 2011 sonundan itibaren dış politikaya paralel olarak iç politikada savrulduğu kimlik politikasıdır.
AK PARTİ'LİLER VE DİĞERLERİ
AK Parti, 2011 sonundan itibaren içinden geldiği kültürel kimliğin "doğru" norm ve değerlerini, iktidar olmanın gücü ve devlet imkânlarıyla tüm topluma empoze etmeye başlamıştır.
Kendi dinsel yorumunu biricikleştirdiği ölçüde farklı dinsel yorumları yok saydığı gibi toplumda var olan farklı kültürel kimlikleri de bir anlamda yok sayan bu politika, kamusal alanda bu politikanın pratiklerini hayata geçirdikçe toplumsal farklılıklar tepkilerini alanda her fırsatta verdiler.
Çocuk sayısı, doğum kontrolü, doğum şekli, kadın ve gençlik politikaları, içki satışı düzenlemesi, eğitim sisteminin dinselleştirilmesi vs. bütün bunlar başta Aleviler olmak üzere AK Parti’den farklı dini yorumu olan Müslümanları ve kültürel, siyasal ve etnik kimlik olarak farklı olan toplumsal kesimleri rahatsız etmiştir. AK Parti, kendi dışında kalanları ötekileştirmeye başlamıştır.
İşte Gezi protestoları bu tepkilerin kendini kamusallaştırması yani siyasallaştırmasıdır. Gezi protestoları, bugüne kadar hak ve özgürlükleri için oy vermek dışında siyasi aktivitede bulunmamış ebeveynlerinin çocuklarının kamusal alana çıkması bir tür siyasetle tanışmasıydı. Hak ve özgülükleri için sokağa çıkması ve onun için mücadele etmesiydi.
Bu açıdan Gezi protestoları bir siyasallaşma, laik kesimin bilmediği bir siyasetle tanışma biçimiydi. Ama ne yazık ki, Gezi ruhu, kendine bir beden bulamadığı gibi kendi bedenini de henüz inşa edemedi.
GEZİ İTİRAZDI, İSYANDI
Özetle Gezi bir itiraz ve başkaldırıydı. Gezi, siyasi iktidarın kendi doğruluğuna inandığı "inançları" tüm toplumu kuşatacak bir "norm" haline getirmesine; bu "doğru" yaşam tarzını, tüm topluma siyaset ve devlet imkânları aracılığıyla empoze edilmesine itiraz ve başkaldırıydı.
Gezi, AK Parti’nin 2011’den sonra yöneldiği değer eksenli siyasal tercihlerin laik ve seküler alana yönelik hak ve özgürlük alanlarının daraltılmasına, özel alana müdahaleye itiraz ve başkaldırıydı.
Gezi, gençlik, kadın, beden, içki tüketimi gibi ‘hayat tarzı’ temelinde ortaya çıkan toplumun muhafazakârlaştırılmasına itiraz ve başkaldırıydı.
Gezi, anayasa ve yasa referans gösterilerek hak ve özgürlüklerin daraltılmasına itiraz ve başkaldırıydı.
Gezi, devletin yasal gücünü kullanılarak, devlet eliyle topluma bir "ahlak" dayatmasına itiraz ve başkaldırıydı.
BEDENİ BİZ İNŞA EDECEĞİZ
Aradan geçen 6 yılın sonunda, Gezi’de ortaya çıkan itiraz ve başkaldırı ruhunu güçlü tutacak toplumsal atmosferin içindeyiz.
Bugün Gezi’de ifade edilen toplumsal talepler, üstelik daha güçlü gerekçelerle varlığını koruyor.
6 yılın sonunda Gezi ruhu üzerimizde dolaşıyor.
Kendine uygun bir beden arıyor.
Türkiye’de farklı toplumsal kesimler adalet, demokrasi ve özgürlük temelinde birbiriyle buluşup bir demokrasi koalisyonu kurdukça, ortak siyasal anlayış ve dil ürettikçe, o beden canlanacak ve o ruhla buluşacak.
31 Mart seçimlerinde Türkiye’nin katma değerinin yüzde 60’dan fazlasının üreten büyükşehirde yerel yönetimlerde muhalefetin elde ettiği başarı bu arayışın, bu siyasal ortaklığın bir sonucudur.
Siyasi iktidar bundan 6 yıl önce olduğu gibi bugün de, Gezi’de ortaya konan toplumsal talepleri anlamak yerine açıklamayı tercih ediyor. Yok sayıyor, bu talepleri kendi iktidarına yönelik arayış olarak görüp, kendi tabanına öyle sunuyor.
Oysa Gezi protestoları bir sonuçtu. İktidarın kimlik siyasetine, kendi siyasal tercihlerini topluma empoze etme girişimlerine, farklı hayat tarzına müdahale girişimlerine karşı farklı kültürel, siyasal, dinsel ve etnik kimlikte olanların ortak bir itirazı ve başkaldırısıydı. Öyleydi, öyle kalacak.