Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Gramsci'nin cezaevinden çocuklarına mektupları da sakıncalıymış

Ve şimdi yine nice aile bu durumu yaşıyor. Gazeteci, siyasetçi, akademisyen…. Çocuklarından koparılan anne ve babalar… Anne ve babalarından koparılan çocuklar…

https://i1.wp.com/uzuncorap.com/wp-content/uploads/2014/02/photo-3.jpg?w=350

Gramsci’nin eşi Julia Schlucht ve iki oğlu

Antonio Gramsci’ye Türkiye’de ilk dikkat çeken Vedat Günyol’dur… "Aydınlar ve Toplum" adlı derleme ile, Çan yayınlarından, Ferit Edgü ve Bertan Onaran ile birlikte tercüme ettiği, daha 1967 yılında. Yine o sıralar Fethi Naci, "Hapisane Mektupları"nı yayınladı. Sonra 1940 gençlik kuşağından Adnan Cemgil, "Hapishane Defterleri"nden bir seçki hazırladı ve Payel 1975 yılında yayınladı, daha sonraki baskılarını Belge yaptı. Entelektüellik ile yayıncılığın kesiştiği parlak yıllardı.

Kalkedon Yayınları  yıllardır "Hapishane Yazıları"nın bütününü yayınlama gibi zor bir işisürdürüyor. 12 ciltten 4 cilt yayınlanmış vaziyette.

Gramsci’nin cezaevinden çocuklarına yazdığı mektuplar, kitabın  İtalyanca orijinalini gördüğümüzde hemen dikkatimizi çekmişti. O sıralarda Meral ve Cemal Erez İtalya’dan yeni dönmüşlerdi. Onlar da kitabı çok sevdi ve hemen tercüme etmeye giriştiler. Deniz Oral da harika bir kapak yaptı. Ne kadar erken kaybettik onu da, Ayşe gibi. Belge’nin amblemini, ilk kitapların kapaklarını hep Deniz yapmıştı. 1979 yılında Ayşe ile birlikte en sevdiğimiz kitaplardan biri olarak keyifle yayınladık sonunda.Kapağa sokakta koşturan iki çocuğun siyah beyaz fotoğrafını seçmiştik. Yanlış hatırlamıyorsam André Kertész’in bir fotoğrafı idi.

https://i0.wp.com/uzuncorap.com/wp-content/uploads/2014/02/photo-1.jpg?resize=222%2C331

birinci baskının kapağı

Hiç aklımıza gelmezdi aradan geçen 38 yıl sonra 2017 yılının Mayıs ayında yayınevinde saçma bir gerekçe ile arama kararı çıkartılıp 61 adet "Çocuklarıma Mektuplar"a el konulabileceği. 12 Eylül vartasını bile atlatmıştı oysa! Bu olay yine aldı beni 80’li, 90’lı yıllara götürdü.

Kitabın ikinci basımını 1998 yılında yapmıştık. Kapağında bu kez, benim çektiğim bir fotoğrafı kullanacaktık.

Alman gazeteci ve araştırmacı arkadaşımız Corry’nin  oğlu Tayfun ile kızı Tavga’nın sokakta koştururken ki bir resmini seçecektim.

 

Tayfun ve Tavga 2. Baskının kapağında koşturuyor

Bağımsız gazeteci ve araştırmacı olmak çok kere dert getirir insana. Corry kirli savaş yıllarında zorlu Kürt coğrafyasında gazetecilik yaptı. Önemli Alman TV kanallarından biri için çekim yapan ekibe çevirmenlik ve rehberlik yaparken, korucular tarafından kaçırıldılar, 10 saat kadar dağlık bir yörede dolandırıldılar. Neyse ki, yukarılardan gelen bir talimat üzerine bırakıldılar. Demek risk alınmak istenmemişti. Bu program TV ödülü de alacaktı. Almanya’nın sattığı zırhlı araçların sivil yerleşimlere  yönelik ölçüsüz şiddette kullanıldığı da kanıtlanmıştı bu arada. Bu Alman kamuoyunda büyük tepki yaratınca, Alman hükümeti Türkiye’ye silah satışını durdurmak zorunda kalacaktı.

İşte gerçek gazetecilik! Ayşe, sivil halka yönelik savaş suçlarını ifşa eden Human Rights Watsch raporunu yayınladığı için 1996 yılında yargılanırken, arkasındaki jandarma çavuşu, "sizlerin yüzünden Skorsky’leri alamadık" diye söyleniyordu.

Ama pekala bir faili meçhule kurban da gidebilirlerdi. Bazen yörede hapsedilme bir şans olarak kabul ediliyordu, faili meçhule kurban gitmektense…

Corry Mersin’e yerleşmişti. Çocuklarını Türkiye’de büyütmek istiyordu bir yandan gazetecilik yaparken. 1996 yılında bir haber için İzmir’e gitti, çocuklarını komşulara emanet edip. O sırada, General Evren’in Dev-Yol’u çökerttikleri için özel olarak ödüllendirdiği 5 kişilik DAL ekibinde yer alan Kemal Yazıcıoğlu ya İzmir Valisi ya da emniyet müdürü idi.

Yazıcıoğlu, Corry’i göz altına aldırıp sınır dışı ettirdi.  Çocuklar Mersin’de kaldı mı? Bir anne için olabilecek en zor durum. Ancak olay Alman basınına yansıyıp tepki gelince, gelip çocuklarını alıp Almanya’ya dönmesi için kısa süreliğine girme hakkı tanındı. Girme yasağı ancak daha sonra Mesut Yılmaz’ın Almanya ziyareti sırasında yaptığı jest üzerine kaldırıldı. Helmut’un yasağının kaldırılışı gibi. Mersin’de Kürt komşular sahip çıkacaktı, anneleri kendilerinden koparıldıktan sonra.

Mussoli’nin yaşam boyu hapiste tuttuğu büyük İtalyan sosyalisti ve düşünürü Gramsci’nin çocukları ile yazışması, onlara anlattığı masallar bizi çok etkilemişti. Bu yüzden karar vermiştik onu yayınlamaya.
https://i2.wp.com/uzuncorap.com/wp-content/uploads/2014/02/photo-5.jpg?w=222

Gramsci’nin çocukları anneleri Julia ile

Bu yazışmaya  ilişkin güzel bir yazıyı, şurada okuyabilirsiniz: uzuncorap.com/2014/02/14/bir-baba-olarak-antonio-gramsci

Corry’nin ve çocuklarının yaşadıkları da bizi çok etkiledi. Bu yüzden 2. Baskının kapağında Tayfun ve Tavga’nın resmini koymaya karar verdik.

Bu da el konan kitaplardan bir diğerinin hikayesi…  Dedim ya, yayınladığımız kitaplar çocuklarımız gibidir. Ve her birinin ayrı öyküsü vardır.

Ve şimdi yine nice aile bu durumu yaşıyor. Gazeteci, siyasetçi, akademisyen…. Çocuklarından koparılan anne ve babalar… Anne ve babalarından koparılan çocuklar…

1967 yılı sonbaharında eğitimin özelleştirilmesine karşı, İTÜ Öğrenci Birliğinin öncülüğünde İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüş yapmıştık. Sonunda Anayasa Mahkemesi özel okulları iptal edecekti, eğitim hakkının engellenmesi olarak kabul ederek. Artık Adalete sahip çıkacak bir Anayasa Mahkemesi de kalmadı!

Şimdi yine anlamlı bir yürüyüş var, "Adalet" talebiyle… Çok gecikmiş de olsa anlamlı bir eylem…  Bu kez Ankara’dan İstanbul’a… Dilerim bu da başarılı olur, 50 yıl önceki bizim uzun yürüyüşümüz gibi.


 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi