Ergun Babahan
Güya Rakka’ya gidecekti ama El-Bab’ta bile kalamayacak
Bölge güçleri ve Batılılar için Türkiye şu anda sürekli esip gürleyen ama bir eylem yapamayan ülke görünümündedir. Hollanda’da yaşanan krizde tanıklık ettiğimiz diplomasi sefaletinden sonra ciddiye alınma ihtimali de kalmamıştır zaten.
Ergun BABAHAN
Fırat Kalkan'ı adı verilen operasyon başladığından beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önemli bir iddası vardı: El-Bab’ı aldıktan sonra, Minbiç’e, ardından da Rakka’ya yönelmek.
Mesela, 22 Ekim 2016’da Bursa'nın İnegöl ilçesinde Hacı Sevim Yıldız Mesleki Eğitim Kampüsü'nün açılış töreninde yaptığı konuşmasında şu iddialı söylemde bulunmuştu: "Şimdi El Bab ve Mimbic. Ama ‘oraya inmeyin' diyorlar. Mecburuz, ineceğiz. Niye? Çünkü burada terörden arındırılmış bir bölgeyi hazırlamamız lazım. Koalisyon güçleri, eğer beraber hareket etmeye hazır olurlarsa Rakka'da da DEAŞ'a karşı gereğini yapacağız."
Musul meselesinde de çok iddialıydı Cumhurbaşkanı Erdoğan. Yukarıdaki konuşmasından sadece 6 gün önce, yani 16 Ekim 2016’da Irak ve koalisyon güçlerinin başlattığı operasyon konusunda şu değerlendirmeyi yapıyordu:"Şimdi Musul (operasyon) başladı. Şu anda Musul'da operasyonlar devam ediyor. Ne diyorlar ‘Türkiye Musul'a girmesin.' Ya nasıl girmeyeyim 350 kilometre sınırım var benim ve bu sınırdan ben tehdit altındayım. 911 kilometre Suriye, 350 kilometre Irak… Hiç ilgisi, alakası olmayanlar gelip giriyor. Neymiş Bağdat onlara ‘Gel' demiş. ‘Gel' demedikleri zaman Irak'a gelenlere niye ‘hayır' demediniz.
Biz operasyonunda da olacağız, biz masada da olacağız. Bunun dışında kalmamız mümkün değil. Çünkü burada bizim için bir tarih yatıyor."
Erdoğan’ın iddiasının aksine, Türkiye Musul operasyonunda olamadı. O dönem arasının limonu olduğu Rusya da, Irak yönetimi de, Washington da buna izin vermedi. Erdoğan bu iddialı lafları ettiğiyle kaldı.
Daha geçtiğimiz hafta El-Bab harekatının gittiğini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Minbiç’e ilerlediğini iddia etmişti Erdoğan, El-Cezire televizyonuna yaptığı açıklamada. Amerika’nın ardından Rus güçleri de bölgede bayrak gösterince durumun böyle olmadığı bütün çıplaklığıyla anlaşıldı.
Murat Yetkin’in dün Hürriyet’te yazdığına göre, Suriye ile ilgili iddialı sözlerinin boşa düşmesi bununla da sınırlı değil. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Antalya’da düzenlediği üçlü zirvede Rus Genelkurmay Başkanı, Akar’a resmen "Artık Suriye’den çıkma zamanınız geldi" demiş. Yani, El-Bab’ta bile kalmanız tartışmalı.
Rusya’ya yazılan özür mektubu, sürekli gündemde tutulan S-400 füzeleri alımı bile Putin’in Suriye politikasını milim etkilemedi. Rus lider, Erdoğan’ın Moskova’da ısrarla gündeme getirdiği PYD’nin Moskova Bürosu’nun kapatılması çağrısını duymazdan geldi. Erdoğan’ın bütün bağırıp çağırmasına rağmen, ne Amerika ne de Rusya, PYD’yi terörist ilan etmeye yanaşmadı.
Bir ülkeyi en üst düzeyde temsil eden bir şahsiyetin, böyle iddialı laflar edip sonra arkasında duramaması o kişinin de, ülkenin de itibar ve inandırıcılığını doğrudan etkiler. Bölge güçleri ve Batılılar için Türkiye şu anda sürekli esip gürleyen ama bir eylem yapamayan ülke görünümündedir.
Hollanda’da yaşanan krizde tanıklık ettiğimiz diplomasi sefaletinden sonra ciddiye alınma ihtimali de kalmamıştır zaten.
Batılılar için Türkiye, katlanılması gereken belalı bir ülke durumuna düşürülmüştür. Dış politikanın iç siyasete alet edildiği, referandum sonrası herkesin her şeyi bir anda unutacağını düşünen bir zihniyetle tehlikeli bir biçimde yönetiliyor Türkiye.
Bir Bakanı'nın Hollanda tarafından ‘İstenilmeyen Kişi’ ilan edilmesi nedeniyle 10 yıl boyunca Schengen ülkelerine giremeyeceği gerçeğinin farkındaymış gibi davranıyor. Hollanda’nın bu kararlı tutumuna karşı verdikleri tek tepki, tatildeki büyükelçinin geri gelmesine izin vermemek. İlişkilerin düzeyini düşürmeye bile cesaret edemiyorlar. Çünkü bölgede de, Avrupa’da da, Birleşmiş Milletler’de de yapayalnız olduklarını biliyorlar.
Radikal İslamcı söyleme yaklaşan açıklamaları, önüne geleni Nazi ve faşist ilan etmeleri, bunu yaparken Birleşmiş Milletler’in Kürt coğrafyasında vahim insan hakları ihlalleri yaşandığına ilişkin bir rapor yayınladığını görmezden gelmeleri itibar çizgilerini daha da aşağı çekiyor.
Daha 1915’le yüzleşmemiş, ısrarla inkarcı bir politika sürdürmüş Türkiye’nin Nazizm’e ağır bedeller ödemiş ülkelere insanlık ve tarih dersi vermeye kalkması bile başka vahim bir nokta elbette.
Ekonomiden, diplomasiye, hukuktan insan haklarına kadar her alanda tarihin en büyük çöküşünü yaşıyor Türkiye. Bedeli elbette ağır ödenecek ülke tarafından.