Hakiki gazetecilik

Bizim meslek çok siyasi, çok toplumsal, çok kültürel bir alanı izliyor. Her yeni gelişmede/değişimde yapılması gerekli yeni işler, benimsenmesi gereken yeni tutumlar ortaya çıkıyor.

16 Kasım tarihli Fransız Libération gazetesinde ‘’Sarı Yeleklilerin Birinci Yılında Medya Organları Uygulamalarını Nasıl Değiştirdi’’ başlıklı bir derleme haber yayınlandı. Libération, Fransa’nın önde gelen 8 medya organının (La Voix du Nord, BFM TV, France Info, France Télévisions, Mediapart, Point, La Croix ve Ouest-France) Genel Yayın Yönetmenleri, Yazı İşleri Müdürleri ya da Haber Müdürlerinin başlıktaki soruya cevaplarını toparlamış.

Sarı Yelekliler hareketi Fransa’ya has, son derece ilginç, yeni ve özgün bir toplumsal kalkışma. Fransız medyası süreç içinde bu hareketi ne siyasi ne ekonomik ne ideolojik ne de toplumsal olarak kavrayıp yorumlayabildi. Ve ilk başta da bugün de harekete uzak durdu hatta iktidarla birlikte karşı çıktı. Üstelik bu tutumu ciddi, derin, anlamlı bir araştırma, bir gazetecilik faaliyeti gerçekleştirmeden benimsedi. Doğal olarak, Sarı Yelekliler de egemen ya da kendisini muhalif sayan medyaya karşı tutum aldı. Kimi zaman alandaki muhabirleri engellemek hatta onlara şiddet uygulamaya kadar vardı bu muhalefet. Belki bir tek Mediapart, bu anti-medyatik tepkinin dışında kaldı. Dahası, Sarı Yelekliler, polis, Mediapart’ın merkezini basmaya kalktığında gazetenin önüne gelip gazetecileri destekledi.

Fransa’da Macron, kendisine yakın sanayici ve iş adamlarının mülkiyetindeki dev medya holdingleriyle her türlü muhalefeti bastırmaya çalışıyor. Bu holding medyası da işin derinine, ayrıntısına inmeden, bazı anarşist grupların faaliyetlerini bahane ederek, Sarı Yeleklileri topyekûn marjinalize edilmesi gereken, şiddet yanlısı bir hareket olarak kamuoyuna sundu. Gerçeği yansıtmayan bu yayın politikasına karşı, sadece Sarı Yelekliler değil Fransız toplumunun önemli bir kesimi, inandırıcılığı/güvenirliği zaten çok yüksek olmayan Fransız medyasına karşı iyiden iyiye uzak durmaya başladı. Bu durum bazı medya organlarının, bazı hakiki gazetecilerin, bugüne kadar uyguladıkları yayın politikasını ve çalışma yöntemlerini sorgulamasına yol açtı.

Libération’un derleme haberinde işte bu özeleştirinin izleri var.

Değerlendirme yapan 8 medya yöneticisi çok farklı siyasi-ideolojik kimliklere sahip. Merkez-sağdan radikal sola, kamu yayıncılığından yerel medya mensuplarına kadar geniş bir yelpaze var görüş belirtenler arasında.

Tüm bu değerlendirmelerin birçok ortak noktası var.

  • Okura, yurttaşa, sokağa daha fazla eğilmemiz lazım. Bu nedenle daha çok röportaj, bu nedenle okurlarla/izleyicilerle doğrudan temas için daha çok toplantı düzenlemeliyiz. Muhabirler, zamanın çoğunu masa başında değil sokakta/alanda geçirmeli.

 

  • Haber ve yorumlarımızda, siyasi yetkililer ve bilinen uzmanlardan çok olayın kahramanlarına ve tanıklarına daha çok yer ve zaman vermemiz gerekir.

 

  • Sadece katılan insanların ilgilendiği etkinlikleri değil, toplumun çok daha geniş kesimini ilgilendiren, yurttaşların acil sorunlarına değinen konulara ve etkinliklere ağırlık vermemiz gerekir.

 

  • Sadece ‘’büyük’’ yani manşetlik siyasi, ekonomik, toplumsal olaylara değil, küçük ama birçok insanın ortak konusu olan haberlere daha çok yer ve zaman ayırmamız lazım.

 

  • Şimdiye kadar çoğunlukla zenginlerin, ünlülerin ve az da olsa yoksulların haberlerini, röportajlarını yaptık. Ama iki kesim arasında kalan orta ve orta alt kesimlere yeteri kadar eğilmedik ki Sarı Yelekliler nüfusun tam da bu kesimine tekabül ediyor.

 

  • Yerel önemlidir. Sadece başkent ya da büyük şehirlerde olup bitenlerle ilgilenmek yetmez. Her zaman, çok sık gitmediğimiz alanlara da gidip oralardan da haber çıkarmak gerekir. Yurttaşla, okurla, izleyici ile fiziki temas kurmak, onları dinlemek, onların sorunlarını anlamak zorundayız.

 

  • Şimdiye kadar çoğunlukla, reklam ve halkla ilişkiler faaliyetleri yoğun olan tanınmış politikacılar ve zengin iş adamlarının haberlerini, söyleşilerini yayınladık. Yurttaşların tepkisine neden oldu bu yayın politikası. Haber değeri olmadıkça bu alanlara girmemek iyi olur.

 

  • Yazı işlerinde bir sorun var: Muhabir, editör, kameraman ve prodüktörlerin çoğu aynı sınıf kökeninden, aynı toplumsal ortamdan geliyor ki, söz konusu bu tabaka Fransa ortalamasından oldukça farklı. Bu durum haberlerimizin, yorumlarımızın çok benzer bir perspektifle işlenmesine yol açıyor. Okuru cezbetmiyor.

 

  • Yazı işlerinde katılımcılığı güçlendirmek şart. Her şey Genel Yayın Yönetmeninin iki dudağı arasında olursa, toplumu izleyip doğru bir şekilde aktaramayız. Yazı İşlerinde serbest tartışmayı, katılımcılığı teşvik etmek lazım.

 

  • Haberle yorum çoğu zaman aynı küfede veriliyor. Hatta yorumlar habermiş gibi sunuluyor. Haber ile yorum arasında kesinlikle kalın bir duvar örmek gerekir.

 

  • Yalan Haber etrafı sardı. Her gün mutlaka en az 2-3 yalan haberi, ayrıntılı bir şekilde, gerekçeleriyle yani doğrusuyla teşhir eden programlar yapmak, yazılar yazmak lazım.

 

  • Televizyonda somut bilgiyi söz ya da yazı ile verirken, seçilen/kullanılan görüntüler çok önemli. İnsanlar, olumlu ya da olumsuz görüntünün cazibesine kapılarak haberin içeriğini izleyemez hale gelebiliyor.

 

  • Başta Sarı Yelekliler olmak üzere, yeni/orijinal toplumsal hareketleri hemen yargılayıp onu övmek ya da kınamak gazetecinin işi değil. Yeni olan her gelişmeyi bütün boyutlarıyla incelemek, gelişmenin tüm taraflarının görüşlerini aktarmaktır gazetecilik. Övmek ya da kınamak politikacıların işi. Biz haberi yapalım, yurttaş kendi yargısını versin.

 

  • Gazetecilik, uzun vadeli bir çaba, uğraştır. Biz her gün kumdan şahane kaleler yapıyoruz. Ama akşam bir dalga gelip bizim kumdan kaleyi yıkıyor. Ertesi gün yeni bir kumdan kale daha yapmak durumundayız. Akşam yıkılacağını bilsek de…

 

İlginç değil mi? Aslında söylenenlerin çoğu zaten bizim eski, klasik, geleneksel gazeteciliğin kural ve ilkeleri. Ama 1980’lerden bu yana bu kural, ilke ve yaklaşımların çoğu hasıraltı hatta berhava edildi, yerine rekabetçi, paracı, yüzeysel ama renkli magazin ağırlıklı, asparagaslı ve en önemlisi iktidar ve yerleşik düzen yanlısı bir ajit-prop mekanizması medyaya hâkim oldu.

Ben İngilizce ya da Fransızca ne okusam, hep Türkiye gözlükleriyle ve 3 yıldır hep Artı TV/Artı Gerçek perspektifiyle okuyorum. Bu uygulama bizde olur mu? Nasıl olur? Uyarlayabilir miyiz? Artı TV’ye gider mi?

Türkiye’de Kürtler, solcular, akademisyenler, siyasi mahkûmlar, işsizler, kadınlar, çocuklar, gençler… Onlar da biraz Sarı Yelekli sayılmaz mı?

Tabi ki hiç bir uygulama kopyala-yapıştır yöntemiyle gerçekleşemez. Ama mesela biz son bir yıl içinde Avrupa’nın 20 kentinde düzenlediğimiz Artı Buluşmalarının ne kadar önemli ve değerli olduğunu bir kez daha anladık. Artı TV/Artı Gerçek’in genel yayın politikalarında, Libération’daki haberde sözü geçen yaklaşımların çoğu mevcut. Bu yetmez. Önemli olan bunların düzgün ve yaratıcı bir şekilde uygulanması.

Medya konusunda dünyada eşi-benzeri olmayan bir memleketiz. Hiçbir ülkede ne Akit gazetesi gibi gazete var ne de ahaber gibi televizyon kanalı. TRT artık uzun zamandır kamu yayıncılığından Saray yayıncılığına geçmiş durumda. En kalabalık gazeteci kadrosu ise cezaevlerinde bulunuyor.

E o zaman bize de hakiki gazetecilik yapmak için çok çalışmak, çok araştırmak, çok tartışmak, çok denemek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi