Ceren Gündoğan

Ceren Gündoğan

Hakkâri’de Bir Mevsim… Yeniden

Erden Kıral'ın 1982'de çektiği Hakkâri’de Bir Mevsim’i restore edilmiş versiyonuyla izledim. Kıral, bir Kürt köyünde ıssızlığı, sefaleti, terk edilmişliği içe dokunur göstergelerle göstermiş ki ister istemez sinemanın büyülü bileşenlerini düşünüyor insan.

Sanatın evren gibi uçsuz bucaksızlığına, dünya gibi kendini çoğaltan yanına ne önemli bir örnek Hakkâri’de Bir Mevsim… Su içer gibi kitap okuduğum ilk gençlik yıllarımda Ferit Edgü’nün “O” adlı az sayfalı çok dokunaklı romanını çarpılarak okumuştum. “Romanda sinema”nın, sinemasal göstergelerle yazılmış romanların etkileyiciliğini içermesi bir yana, varoluşçu ve bireyci etkileri ile beyaz, Batılı, şehirli bir öğretmenin, sefaletin içinde, doğuda kaderine terk edilmiş bir köye gidişini, ora insanıyla bir noktadan sonra ortaklaşan yazgısını, oryantalist bakıştan uzak anlatabilmesi/gösterebilmesiydi çarpılmamın nedeni.

Ferit Edgü, 1964’te er-öğretmen olarak gittiği Pirkanis köyünde yaşadıklarını 1977’de yayınlanan romanında kurgulamış ve film de 1982’de çekilmiş. Filmin Türkiye’de beş yıl sonra gösterime girmiş olması ise Kürtlüğe dair, bırakın en temel hak olan anadili konuşmayı, her tür göstergeden korkan ve bunu yasaklayan bir devlet aklının sanat aklıyla mesafesini, arasındaki uçurumu gösteriyor.

BEN BU FİLMİ, BİZ BU FİLMİ…

6 Ekim Cuma akşamı Sinematek Sinemaevi ekibinin özel tercihi ve emeğiyle restore edilmiş versiyonuyla izledim Hakkâri’de Bir Mevsim’i. Geçtiğimiz sene ömrü biten değerli yönetmen Erden Kıral’ın yönettiği film, Türkiye sinemasına ve edebiyatına (ah İshak…) özel bir sanatçı duruşu katan Onat Kutlar’ın Edgü’nün O’sunu senaryolaştırması, Erkan Yücel, Genco Erkal, Şerif Sezer, Rana Cabbar gibi değerli aktörleri buluşturmasıyla da özel. Açılış konuşmacılarından Şükran Yücel’in film çekim süreci ve sonrasına dair bilgi veren, dokunaklı cümleleri ilk yumruları yerleştirdi boğazımıza.

Türkiye sanat sinemasında diyaloğun ve anlatımın göstergelerle başa baş gittiği bir dönemdeyiz. Romanda sinema etkileyiciliği, sinemada roman için de benzer etkileyiciliği taşısa da sinemanın başka bir yere evrildiğini gösteriyor.

Hakkâri’de Bir Mevsim’de ise, Onat Kutlar romana sadık kalarak muhteşem bir senaryolaştırma gerçekleştirmiş. Yönetmen Erden Kıral, Türkiye’nin çok unutulmuş, belki hiç bilinmemiş (artık sadece filmle bilinecek) bir Kürt köyünde ıssızlığı, sefaleti, terk edilmişliği öylesine içe dokunur göstergelerle göstermiş ki ister istemez sinemanın büyülü bileşenlerini düşünüyor insan. Şükran Yücel’in konuşmasının sonunda öğrendiğimiz gibi, “artık olmayan” bir köyde, bugünküyle kıyaslanamayacak kadar manuel imkânlarla çekilmiş bir film Hakkâri’de Bir Mevsim. Dönemin toplumsal ruhuyla ilgili olarak ötekiye olan duyarlılığıyla Kıral’ın muhtemel ki öncülü, asistanlığını yaptığı Yılmaz Güney sinemasının baktığı yönü gören Erden Kıral sinemasının çok özel bir örneği.

Bana filmi izlediğim duygusunu veren Edgü’nün romanını okumuş olmam mı, filmden yıllar sonra çekilen Fehmi Yaşar’ın biricik filmi Camdan Kalp’le (Genco Erkal ve Şerif Sezer’li kadrosuyla) benzer dokusu mu, ezbere bildiğimi iddia edecek safhaya erişmesem de çok sevdiğim Italo Calvino’nun Görünmez Kentleri’yle bir düş ülkeye gerçekten gitmiş olmam mı… Zihin bu, her yere gider, her şey mümkün, hepsi bir, hepsi farklı.

Yeteneği yanında aktör karizmasıyla Erkan Yücel’in oynadığı Halit’in Öğretmen’le diyalogları filmin ve Öğretmen’in ipuçlarını incelikle dokuyor.

Bir hüzün bu kadar mı ‘muhteşem’ olur? Bir perde bembeyazken, karların akı gözümüzü alırken bu denli mi dokunaklı olur? Hikâyenin ve sinemanın gücüyle soluğumuz kesilmiş izliyoruz; kadrajda şimdi kim bilir neredeler köylü çocuk oyuncuların ışıltılı yüzleri, inatla renkli giysileri, “almacuk” yanakları… Allah yok, devlet yok, Ramazan biliyor hiç kimsenin gelmeyeceğini, Öğretmen kurumların görevine inanıyor henüz, bekliyor, Godot gelecek… Halit biliyor, Zazi biliyor, çocuklar biliyor, hepsi biliyor, hiç kimse gelmeyecek. Oramar’da bir ev yapacak Halit, Öğretmen’i de götürecek oraya. Üstüne getirilen kumayla onuru çiğnenen Zazi sırtına vurup bebesini gidecek, çocuklar aşısızlıktan ölmez sağ kalırlarsa onlar da gidecek, karlar eriyince gidecek yerinden mutsuz Öğretmen de, herkes gidecek.

Herkesin gittiği, filmin çekimlerinden birkaç yıl sonra devlet eliyle boşaltılan bir köydeyiz.

Orada bir köy yok artık.


Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ceren Gündoğan Arşivi