Ceren Gündoğan

Ceren Gündoğan

Mükemmel Günler

Duygular-hisler ikilisinin insandan insana aktarımından çok, insandan doğaya, doğadan insana olduğu bir film Mükemmel Günler. Modern dünyadan kaçışın her zaman trajik olmayabilirliğini gösteriyor.

Yönetmen Wim Wenders, İstanbul Film Festivali kapsamında Mükemmel Günler – Perfect Days’deki rolüyle Cannes-En İyi Erkek Oyuncu ödülünü de alan muhteşem Kōji Yakusho ile birlikte İstanbul’a geldi, söyleşti…

Mükemmel Günler’de, Tokyo’da 60 yaşlarında bir tuvalet temizlikçisinin, Hirayama’nın odağındaki kamera bizi onunla bir tam günün, günlerin, haftaların akışına getirip bırakıyor.

Bu gündelik yaşam akışında Hirayama ile birlikte biz de, şiirsel görsellikteki ağaçları, rüzgârda sallanan yaprakların yarattığı ışık oyunu “komorebi”yi, komorebinin sadece o anda, bir kereliğine var olmasıyla her bir anın diğerinden ayrımını hissediyoruz. Duygular-hisler ikilisinin insandan insana aktarımından çok, insandan doğaya, doğadan insana olduğu bir film Mükemmel Günler.

Hirayama’nın, sokağı temizleyen kadının çalı süpürgesinin çıkardığı sesle her sabah aynı yaşam ereği içinde uyanması, evden çıkarken kol saatini almaması, doğayla, gökle ve yerle uyumlanan varlığının ifadesi. Temizlik gereçlerinin bulunduğu minik arabasında banyosu olmayan evinin karşısındaki otomattan aldığı soğuk kahveyi yudumlarken, aracın teybine rock ve pop müziğin klasikleşmiş kasetlerinden birini “takar”. Güneş yükselir. An devam eder…

Hirayama’nın içtenliği o kadar inandırıcı ki onun geçmişte ne olduğuyla, bu yaşamına geldiği noktadan öncesinde yaşadıklarıyla ilgilenmiyoruz bile. O, şimdi ve burada, uzun erimli bir meditasyonun içinde. Medite olmuş bir ruhun yaşamsal döngüyü ve döngüdeki zerreliğini kabullenişiyle ilgili bir hikâye Mükemmel Günler…

Hirayama, tuvaletleri enfes bir özveri ve adanmışlıkla steril hale getirirken işi bittiğinde parkta oturup sandviçini yer, göğe bakar. Ağaçlara, rüzgârda salınan yapraklara. Var olmanın bütüncül mutluluğunu okuruz yüzünde. Kendinden, yaşamından memnun olmanın biricik doyumuyla. Seyirci algımız tuvalet temizleme sahnesinin üstüne sandviç yerken gördüğü Hirayama’nın ellerini yıkayıp yıkamadığına takılır. Yönetmen Wenders, el yıkama sahnelerini bilerek kesmiş.

Hirayama’nın, üst sınıftan olduğu hem şoförlü arabasından hem de görünüşünden çok net biçimde anlaşılan kız kardeşiyle karşılaştığı an, kız kardeşinin, “gerçekten tuvalet mi temizliyorsun?”basit” sorusu, sınıfsal farklılık üzerine yazılacak yüzlerce makaleden çok daha fazla şey anlatıyor.

Mutluluğumuz için sadeleşmek gerekir diyen Wenders’ın rotasının minimalist yaşam felsefesinin merkezi Japonya olması, karakterin Japon ve filmin de Japonca çekilmiş olması oldukça anlamlı.

Wenders’ın Tokyo’daki tuvaletleri tasarlayan bir mimarın belgeselini çekmesi için aldığı davet, araya giren pandemi sonrası Takuma Tasaki ile yazdığı filmi çekmesine yol açmış.

Wenders, Mükemmel Günler’in gösterim ve söyleşileri devam ederken bir yandan da, dansçı, koreograf Pina Bausch müzikal-belgeselinden (Pina, 2011) sonra festivalin kapanışında gösterime girecek ressam ve heykeltıraş Anselm Kiefer’in yaşamını ele alan belgesel film Anselm (2023) ile 1940’lar II. Dünya Savaşı kuşağı çağdaş Alman sanatçıların sanat yolculuğunu seyirciyle buluşturmayı sürdürüyor.

Yönetmenin 1985 yapımı Japon yönetmen Yasujiro Ozu hakkındaki belgesel filmi Tokyo-Ga ile başlayan Japonya serüveni Mükemmel Günler’le Tokyo’da devam ediyor. Sam Shepard ve Wim Wenders harikası kült Paris-Texas’ın modern dünyadan ve modern insan ilişkilerinden kaçan Travis’i, Mükemmel Günler’de Hirayama’nın neşeli varoluşuna evrilerek modern dünyadan kaçışın her zaman trajik olmayabilirliğini gösteriyor.

GÖKYÜZÜ AĞACI

Mükemmel Günler’de Hirayama ile birlikte minik tatlı arabasında Lou Reed, Nina Simone, The Animals şarkıları eşliğinde giderken Tokyo’nun 634 metrelik Skytree Kulesi ile sık sık karşılaşıyoruz. Evden çıkarken geride bırakılan kol saati gibi Skytree de Hirayama’nın organik dünyasının karşıtlığını gösterir bize. Ağaçları görmeyi, rüzgârı duymayı, ışığın ve gölgenin içinde sadece yaşıyor olmanın doyumunu hatırlatıyor. Analog, manuel, eski, geleneksel gibi kavramların ilerlemeci dünyanın hızında kendini kaybeden bireyin eriyip gitmesine karşı emniyet sübabı olabileceğini…

Dostlarımı güldüren, duygularımı sabote etmek gibi bir huyum var. Beni çok duygulandıran bir durum karşısında ağlarken bir noktada kahkahalarla gülmeye geçmek gibi… Mükemmel Günler’i, özellikle final sahnesindeki Hirayama’nın yüzünde gelip geçen her bir duyguyu izlerken yükselen duygusallığım, çizer Bülent Üstün’ün ânı yaşamakla ilgili karikatürünü hatırlamamla kahkahaya döndü.

ani-yasa.jpg

Anda kalmak için çabalarken gülmekle ağlamanın iç içeliğinde, neşede keder, kederde neşe ile her şey geçer. Sadece o anda, bir kereliğine var oluruz.

perfect-days-poster.jpg


Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de sinema ve tiyatro alanından sanatçıları konuk aldığı Artı Sahne programı ile Artı Gerçek'teki köşesinde, tiyatro ve sinema üzerine yazmayı sürdürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ceren Gündoğan Arşivi