Koray Düzgören

Koray Düzgören

Halkına güven vermeyen bir iktidar bu salgınla mücadele edebilir mi?

Gerçekleri gizleyen ve sivil toplumu, meslek örgütlerini dışlayan klasik devlet anlayışı ile koronovirüs felaketine karşı sağlıklı bir mücadele yapılamaz.

Çin’de başlayan, neredeyse bütün dünyaya hızla yayılan, Avrupa’yı tam bir kaosa sürükleyen koronavirüs felaketi kaçınılmaz olarak Türkiye’ye de geldi.

Sağlık Bakanı, geçtiğimiz cuma günü gece yarısı bu gerçeği açıklamak zorunda kaldı.

Önce, virüse sadece bir vatandaşın yakalandığı duyuruldu. Sonra bu sayı yavaş yavaş arttırıldı. 18’e, son olarak da 47’ye çıktı. (Muhtemelen yarın daha farklı bir sayı ile karşılaşacağız)

Başta Sağlık Bakanı ve diğer yetkililer, bütün gelişmeler hakkında kamuoyunu en şeffaf biçimde bilgilendireceklerini söylemeyi de ihmal etmediler.

Buna rağmen daha işin başında, kafalarda bir ‘Acaba?’ sorusunun belirdiğini gördük. Hakikaten enfeksiyon kapmış hasta sayısı sayısı sadece 1’mi idi?

Buna inanmalı mıydık? 

Çoğumuz, aslında bakanın verdiği bilgilere inanmayı çok istiyorduk. Ülkenin böyle bir felakete, söz gelimi İtalya’da olduğu gibi maruz kalması ihtimali hepimizi korkutuyordu. 

Bu korku hala da devam ediyor.

Çünkü bir yandan da bu devletin ve iktidarın kendi halkına doğruları söylememe ya da gerçekleri gizleme konusunda bir alışkanlığının olduğu da biliniyor.

Söz gelimi, bugün artık neredeyse sokaktaki insanlar bile Türkiye İstatistik Kurumu aracılığı ile yayınlanan ekonomik verilerin doğruluğuna pek inanmıyor.

Bu nedenle Sağlık Bakanı’nın verdiği bilgilere de tedbirli yaklaşmasını doğal karşılamak gerekir.    

VATANDAŞIN YARISI SALGINA KARŞI DEVLETE GÜVENMİYOR 

Bu konuda KONDA’nın sıcağı sıcağına yaptığı bir araştırma, kamuoyunda yerleşik hale gelmiş, devlet kurumlarına karşı bu güvensizliği doğrular veriler sunuyor.

Konda’nın araştırmasına göre, vatandaşların neredeyse yarısı devlet kurumlarının koronavirüse karşı yeterli önlemi aldığını düşünmüyor ve ilgili kurumların topluma doğru bilgi verdiğine inanmıyor.    

Katılımcıların neredeyse tamamı koronavirüsü ve korunmak için yapılması gerekenleri bildiğini savunurken ancak sadece yüzde 55’i koronavirüse karşı pratikte gerekli adımları attığını belirtiyor.

TTB (Türk Tabipleri Birliği) de açıklanan hasta sayıları konusun da kuşkularını dile getiriyor.

Birlik, Sağlık Bakanlığı'ndan koronavirüs test sayısının artırılmasını ve sonuçların paylaşılmasını istedi. TTB Başkanı Sinan Adıyaman, vaka sayısının daha fazla olduğunu düşündüklerini de belirtti.

TTB’nin verdiği bilgilere göre henüz 7 bin hastada koronavirüs testi yapılabilmiş. Oysa salgınla mücadelede başarılı olan ülkelerin deneyimleri bu sayının yüksek olması gerektiğini gösteriyor. 

Açıklamada Sağlık Bakanlığı’nın test sonuçlarını açıklaması ve test merkezlerinin hızla artırılması gerektiği de belirtiliyor.

Sağlık Bakanı dünkü açıklamasında, "Şu anda 6 olan laboratuvar sayımızı, hafta sonuna kadar 16’ya, devamında bu sayıyı bütün büyük şehirlerde çalışmaya, ayrıca hızlı sonuç veren antijenden geliştirilmiş olan kiti ise ülkenin bütün illerine dağıtma kararı aldık." diyordu.

Oysa WHO (Dünya Sağlık Örgütü) sürekli olarak "Test, test, test" çağrısı yapıyor. Salgının artış hızının yavaşlatılması için daha çok testin gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguluyor. 

Bu açıklama iktidarın bu konuda pek de hazırlıklı olmadığını gösteriyor.

TBB’DEN İKTİDARA ÇAĞRI: KRİZİ BİRLİKTE YÖNETELİM

Sağlık Bakanlığı’nın 18 (Son sayı 47 olarak duyuruldu) koronavirüs vakası açıklamasına da değinen TTB Başkanı, aldıkları duyumlara göre hasta sayısının daha fazla olduğunu, bazı test sonuçlarının pozitif geldiğini belirtiyor.

Ve bir çağrı yapıyor: 

"Sağlık Bakanlığı’na şunu söyledik, yine söylüyoruz: Gelin krizi beraber yönetelim" 

Gerçekten de gerek sağlık alt yapısı açısından, gerekse deneyimli sağlık personeli açısından Türkiye’nin olanaklarının öyle çok da geniş olmadığı biliniyor. 

OECD üyesi ülkeler arasında bin kişiye düşen hasta yatağı sayısı bakımından Türkiye 2.8 ile sondan 9. sırada. Japonya’da bu sayı 13,1, Almanya’da 8, Fransa’da 6, İtalya’da 3.2.

Doktor sayısı da yetersiz. OECD üyesi ülkeler arasında bin kişiye düşen doktor sayısı bakımından Türkiye 1.9 ile son sırada. Avusturya’da bu sayı 5.2, Almanya’da 4.3, İtalya’da 4, Fransa’da ise 3.4.

Nereden bakarsak bakalım sorun çok ciddi ve bu iktidar, sivil toplum örgütleri ve halkın desteğini almadan bu mücadeleyi kolayca sürdüremez.

Çünkü daha işin başında iktidar gelişmeleri hesaplayamayarak, ancak 27 Şubat’ta Umre için Suudi Arabistan’a gidişleri durdurmuş ve 21 binden fazla vatandaşın dönüşünü erkene almak zorunda kalmıştır.

Bu dönüş de tam bir fiyasko olmuş ve gelenlerin bir bölümü herhangi bir kontrol yapılmadan ülkeye girmiştir. Daha sonra gelenlerden bazılarının virüs kaptığı anlaşılınca ve kamuoyu tepkisi yükselince binlercesi için alelacele karantina kararı alınmıştır.

Karantina süreci de tam bir plansızlık ve beceriksizlik fiyaskosu olarak sosyal medya aracılığı ile kamuoyuna yansımıştır. (Öğrenci yurtlarındaki rezaletler)

Başka örnekler de var. Ama yazıyı uzatmak istemiyorum.

Halktan gerçekleri gizleyen ve sivil toplumu, meslek örgütlerini dışlayan klasik devlet anlayışı ile Koronovirüs felaketine karşı sağlıklı bir mücadele yapılamaz. 

Daha önce bu anlayışın örneklerini çok gördük.

1999 İzmit depreminde ve son olarak Van depreminde halkın sivil toplum örgütleri aracılığı ile giriştiği yardım çabalarının devlet tarafından nasıl engellendiğini biliyoruz. 

Bu devlet, kendi kontrolü dışında, halkın içinden gelişen en küçük bir yardımlaşmasından bile korkar ve onu engellemeye çalışır.

Ama bu sefer mesele çok farklı ve felaketin boyutu büyük.

Ve iktidar, daha işin başında bu krizi yönetemeyeceğini gösterdi. 

Trenlerde, metrolarda halka koronavirüs’e karşı ne yapılması gerektiğini anlatanlar Tabip Odaları’nın gönüllü doktorları... İktidarın, devletin yapması gereken en önemli işi, vatandaşı aydınlatma ve moral verme işini onlar yapıyor.

Dolayısıyla sıradan bireyler, sivil toplum örgütleri ve meslek odaları dayanışma ve yardımlaşmak için kararlı olmalı, adım atmalı.

Bu sefer iktidarın bu dayanışmayı engellemesini engellemek zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi