Hayır çıkarsa hayr'olacak da evet çıkarsa ne olacak?
- Hayırlı bir sonuç çıkmaması halinde ana muhalefet liderini göndermek niyetiyle ortada dolaşan bazı siyasetçiler hüsrana uğrayacak.
- Ama, bırakıp gitmesi gereken bir makamı her ne pahasına korumak için ülkeyi bu badireye iten bazı siyasiler gitmek zorunda kalacak.
Ertuğrul GÜNAY
Anayasa değişiklikleri konulu halk oylamasına (referanduma) bir aydan az kaldı. Eşitsiz bir kampanya süreci yaşanıyor. Bir yanda iktidar, bütün kamu imkanlarıyla ‘evet' kampanyası sürdürüyor. Herkesin vergisinden yapılan katkılarla ayakta duran TRT, tam yandaş konumunda; iktidar doğrultusunda tek yanlı yayınlar yapıyor. Görsel ve yazılı basın esas duruşta, iktidardan hizaya bakıyor. Tv'lerde sözde muhalif sandalyesinde oturanların bile, iktidar duvarından bir tuğla sökemeyecek isimler olmasına özen gösteriliyor.
Bütün bunların yanısıra, "görevini tarafsızlıkla yerine getireceğine namus ve şerefi üzerine" ant içmiş olan Cumhurbaşkanı, yeminini bir yana bırakmış, siyasi parti başkanı gibi meydan meydan dolaşıyor. Üstelik, milletin en az bir yarısına karşı sürdürdüğü bu kampanyayı, milletin bütününden toplanmış vergilerle yapıyor.
Daha da vahimi, iktidar sözcüleri, Cumhurbaşkanı -ve bu kampanyada sel önünden kütük kapma hevesine düşmüş destekçileri- kabul edilmesini istedikleri maddeleri halka anlatmak yerine, karşı taraftakileri suçlamak için devletin imkanlarını ve nefeslerini tüketiyorlar.
Hayır çıkarsa..
Oysa, referandumdan ‘HAYIR' çıkar, halk oyuna sunulan anayasa değişiklikleri kabul edilmezse, esas olarak fazla birşey değişmeyecek. Millet, iradesini tek kişiye teslim etmek istemediğini, hak ve hukukuna sahip çıktığını göstermiş olacak. Cumhurbaşkanı ve Hükümet yerinde kalacak. Adalet ve Kalkınma Partisinin 15 yıl içinde çalıştığı ve önemli başarılar elde ettiğini söylediği parlamenter demokrasi devam edecek. İktidar, Anayasa'nın bir süredir görmezden geldiği bazı hükümlerini dikkate almaya, hukuk devleti konusunda daha özenli davranmaya gayret edecek.
TBMM güçlenecek; korku azalacak, demokrasi umudu, milli iradeye ve millete saygı artacak; rejim normalleşecek.
‘Hayır' çıkmasının, rejimin normalleşmesi gibi genel için hayırlı sonuçları yanında elbette bazı kişisel sonuçları da olabilir. Örneğin Cumhurbaşkanı, Anayasanın 103. maddesi gereğince ettiği tarafsızlık yeminine uymak ve bir parti başkanı gibi değil, bütün milletin/cumhurun başı gibi davranmak ihtiyacı hissedecek. Böyle yaparsa saygınlığı azalmayacak, artacak.
Kampanyadan EVET oyu çıkmamasının sorumlusu aranacaksa, büyük olasılıkla fatura Başbakan'a çıkarılacak ve bu takdirde Türkiye belki yeni bir başbakana kavuşacak.
Anayasa kampanyasında hayırlı bir sonuç çıkmasından daha çok, çıkmaması halinde ana muhalefet liderini göndermek niyetiyle ortada dolaşan bazı arkaik siyasetçiler hüsrana uğrayacak; ana muhalefetin birinci sandalyesi boşalmayacak. Ama, bırakıp gitmesi gereken bir makamı her ne pahasına korumak için ülkeyi bu badireye iten bazı siyasiler gitmek zorunda kalacak. Böylece, uzayıp kısalmayan bu ‘ana-nevi muhalefet' yerine, muhalefette belki yeni bir ‘hareketlilik' ve siyasette yeni oluşumların arayışları doğacak.
Görüldüğü gibi, ‘HAYIR" çıkması halinde, endişe edecek bir şey yok; her şey hayırlara vesile olacak.
Ya Evet çıkarsa..
Ama asıl ‘EVET' çıkması halinde ne olacak?
Bu anayasa oylamasında ‘EVET' çıkması halinde, -hemen yürürlüğe giren madde uyarınca- Cumhurbaşkanı derhal gidip partisine üye olacak. Sıradan üye olarak kalmayacağı için Parti Genel Kurulu olağanüstü toplanacak; bugünkü Genel Başkan ayrılacak, Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olacak.
Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanı olunca, devleti ve milletin bütününü temsil gücü zedelenecek. Çünkü böylece tüm milletin/cumhurun başkanı sıfatının kapsamını, bir parçanın (Parti'nin) başkanı olarak daraltmış olacak.
Yaptığı her iş ve işlem -haklı haksız- taraflılık ithamlarına maruz kalacak. Milletin zaten sarsılmış olan dayanışma bilinci, duygu birliği daha da sarsılacak. İnsanların, kurumların, kesimlerin devletin başında tarafsızlığına güvenerek hakemliğine başvuracağı, hakkını arayacağı, sığınacağı bir merci, melce, makam kalmayacak!
Cumhurbaşkanı, yine hemen yürürlüğe giren diğer madde uyarınca yargıda üst düzey atamalar yapacak. Bir parti başkanı olarak yapacağı bu atamalar adalete güveni pekiştirmeyecek; yargıyı yeniden bağımsızlık ve tarafsızlık tartışmalarına sürükleyecek, devletin temel dayanağı olan adalet ilkesi bundan büyük ve onulmaz yaralar alacak.
Seçilmemişlerin Saltanatı
Öteki yeni anayasa maddeleri ilk seçimden sonra yürürlüğe gireceği için, ‘dışarıdan Bakan' olmayı bekleyen danışmanların da hararetli teşvik ve tahrikiyle Türkiye 2019 yılı beklenmeden yeni bir seçime sürüklenecek. Böylece 2015 Haziran'ından sonra ülke, demokrasi tarihimizde görülmedik biçimde kısa sürede üçüncü bir seçimin daha maddi ve manevi yükünü taşımak zorunda kalacak.
Yeni anayasa cumhurbaşkanına dışarıdan, dilediği sayıda yardımcı ve adı ‘bakan' olan birtakım görevliler atama yetkisi verdiği için, seçime girmemiş, milletin ve Meclis'in tanımadığı bir dolu yeni insan bu makamları dolduracak.
Seçimden sonra oluşan Meclis, içinden hükümet çıkmayan ilk TBMM olarak, fakat 600'e çıkarılarak güçlendirilmiş(!) sayısı ve askerlik hizmetinden kurtarılmak için milletvekili yapılmış ‘beşik uleması' görünümlü eş dost çocuklarıyla demokrasi sahnesinde yerini alacak.
Bakanlara ulaşmak için Ankara'ya giden partili partisiz yurttaşlar ve
-özellikle 15 yıldır devletin tüm kapılarına ulaşmaya alışmış- sevgili Ak Partililer de, milletvekillerinden "Vallahi onlara biz de ulaşamıyoruz, çoğunun kim olduğunu bile bilmiyoruz!" cevabını aldıklarında, "Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"nin ne menem bir şey olduğunu o zaman anlayacak.
Ama atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiş olacak.
Hayırlısı olsun!