Hüseyin Çakır
Hayır ve Evet’in önü arkası
Kürt kimliğinin resmen kabulü için acı çekmiş, Diyarbakır cehenneminden çıkmış, köyleri boşaltılmış, 15 bin insanı faili meçhule kurban vermiş Kürtler "köprü, yol havaalanı" diye kandırılabilir mi?
Hüseyin ÇAKIR
Anayasalar geniş anlamda politik metinlerdir. Anayasalarda yapılacak değişiklikler dar anlamda siyasal çıkar ve amaçlar için yapılırsa, toplumsal mutabakatın bozulmasına yol açar.
Anayasada yapılmak istenen yönetim yöntemi ve sistemde radikal değişiklik, AKP’nin mutlak iktidarını amaçlıyor ve dar anlamda siyasal çıkarların sürekliliğinin sağlanacağı düşünülüyor.
Her akşam TV haber kanallarında nalına, mıhına tartışmalar yapılıyor. Değişikliğe karşı çıkanlar demokrasinin yok olacağını söylerken (bende buna katılıyorum) enteresan olan, bu değişikliği savunanlar da demokrasi adına bu değişikliğin yapılmak istendiğini söylüyorlar. O halde demokrasi denen şey ne menem şey ki, birbirine yüzde yüz karşı olan bu iki savunu, nasıl aynı şey olabiliyor? Bu sorunun doğru yanıtı için öncelikle bakılması gereken, öne sürülen olguların ve olgu diye sunulanların önüne ve arkasına bakılmalı.
Hayır’ın önü arkası
Hayır diyenlerin ezici çoğunluğunun öne sürdükleri olguların demokrat bakış açısına sahip olduğu söylenebilir. Demokrasi anlayışlarında farklı derinlikler olmakla birlikte demokrasinin evrensel ölçülerde savunulmasının ortak keseninden hareket ediyorlar. Artık sağır sultanın da duyduğu bu ilkeler: Güçler ayrılığı, denge denetleme, çoğulculuk, temel hak ve özgürlükler.
Hayır diyenler siyasal olarak, laik modernist, sol modernist, liberal modernist ve İslamcı demokratlar demokrasinin evrensel ilkelerde birleşiyorlar. Zaman zaman değişik politik ve sosyal kesimlerin bir araya gelmeleri, ortak çalışmalar yapmaları da umut verici, siyasetin yenilenmesi, demokratik siyasetin çoğulculaşması açısından değerli gelişmeler. Rejimin otoriterleşmesinin önünü kesecek olan bu siyasal ve sosyal kesimler olacak, bu kesimlerin hegemonyası yükselip yaygınlaştığı oranda, kutuplaştırma çözülmeye başlayacaktır.
Bu referandumda bu kesimlerin toplumsal gücü, güçlenme eğilimi ortaya çıkacak. Aynı zamanda Türkiye’de demokrasinin evrensel değerler ve kurumsal yapılarını savunanların toplumsal desteğini de göreceğiz. Hayır, kampanyasını yürütenlerin sivil karakteri ve çok çeşitliliği demokratikleşmenin geleceği ve demokratik muhalefet açısından çok değerlidir.
İktidar ve Evet diyenlerin, belden aşağı vuran, kutuplaştıran, Hayır diyenleri itibarsızlaştıran propagandasının ne kadar etkili olduğunu, Evet deme niyetinde olanların vicdanlarında ne kadar karşılık bulacağını da görmüş olacağız.
Bu referandum sürecinde eşitsizliği, adaletsizliği, görünür görünmez baskıları ve devlet imkânlarının nasıl kullanıldığını, Hayır diyenler yaşıyor, görüyor. Peki, Evet deme kararında olan, AKP’ye şu ya da bu gerekçe ile oy vermiş olan, hiçbir çıkar ilişkisi olmayan insanlar görüyor mu?
Elbette görüyorlar. Ama gözlerinin önüne burunlarının dibine, Hollanda, Almanya, FETÖ, terör gibi, korku, tehlike vs, vs sokuluyor, öncelik buralara kaydırılıyor. Fakat bunların tutmadığı kamuoyu araştırmalarına yansıyor. Kararsızların Hayır eğiliminde olmalarını yorumlamak gerekirse; yalancılığın, ikiyüzlülüğün, adaletsizlik ve haksızlıkların görülüyor olması, tahammül sınırının aşılmasıdır. Bu durum AKP’yi yönetenleri ve Erdoğan’ı biryandan hırçınlaştırıyor, öte yandan esniyormuş gibi yapmaya zorluyor.
Evet’in önü arkası
Bu anayasa değişikliğini gündeme getirip savunanlar, dar anlamda siyasal çıkarların ötesinde bir ideoloji ve zihin dünyasına uygun bir sistem, rejim ve toplum oluşturmayı amaçlıyorlar. Daha önceki analizlerimde de belirttiğim gibi, "Milliyetçi-AKP İslamcılığı! Anlayışında yeni bir ulus devlet" planlanıyor.
Bu amaca ulaşabilirler mi? Açık söylemek gerekirse dünya koşulları bugün uygun görünüyor. İç koşullar ve dengelere bakıldığında bu planın toplumsal desteği var gibi görünüyor.
Kutuplaştırma, savaşçı-fetihçi söylem, Batı’ya açılan palavradan savaş ilanı ile milliyetçi, muhafazakâr kesim etkilenerek Evet cephesinin bloke edileceği hesabı yapıldı. Hesabın pek tutmadığı görülmüş oldu ki, "yalancının mumu yatsıya kadar yanar" misali, Batı ile kavga on günde bitti, neredeyse Suriye alınıyor havasında kahramanlık türküleri söylerken, MGK "Fırat kalkanı başarıyla tamamlandı" açıklamasını yaptı. Böylece sessiz sedasız Suriye macerası bitmiş, ölenler de ölmüş oldu! Kırmızıçizgi falan, filan unutuldu. Onbeş, yirmi gün önce söylenen sözler sanki hiç söylenmemiş gibi, pişkin pişkin açıklamalar yapıyorlar.
Yalanı bilgi gibi kullanarak gerçek yerine ikame etmede AKP’nin iletişim yapıcıları çok başarılılar. Bu referandumda yalana inanma ve inanmama da test edilmiş olacak.
Toplumun muhafazakâr değerlerinin, duygularının, inançlarının tepe tepe kullanılmasının geri tepmesi, bu referandumda ne kadar dışa vuracak, bunu da göreceğiz.
Özgürlükten meta anlıyorlar
Demokrasinin bağlamlarından kopartılarak, seçime indirgendiği gibi, özgürlük kavramı da önce güvenlik ve terör gerekçesiyle daraltılıyor… Her türlü eleştiri, muhalif tutuma karşı savcılıklar, başta "teröre destek", "devletin birliği, devlet büyüklerine hakaret"… Öte yandan "Özgürlük Marmaray'dan geçer, Avrasya Tüneli'nden geçer, özgürlük Osmangazi Köprüsü'nden geçer, özgürlük inşallah dünyanın en büyük havalimanından geçer" e indirgenerek metalaştırılıyor. Başka bir anlatımla, toplumun özgürlük bilgisi küçümsenip, aşağılanıyor. Sizin bireysel hak ve özgürlüğe ne ihtiyacınız var denmek isteniyor.
Teorik olarak özgürlük kavramını "millet iradesine" ve oy kullanma hakkına indirgeyerek çarpıtan anayasa değişikliğini hazırlayan akıl(lar) bu toplumu aptal yerine koyduklarının farkındalar mı acaba?
İnanç özgürlüğü, yaşam tarzının özgürlüğü için çile çekmiş, baskıya uğramış Müslümanlar, "tünel, köprü, hava alanı" özgürlük yutturmacına inanır mı? Kürt kimliğinin resmen kabulü için acı çekmiş, Diyarbakır cehenneminden çıkmış, köyleri boşaltılmış, 15 bin insanı faili meçhule kurban vermiş Kürtler "köprü, yol havaalanı" diye kandırılabilir mi?
Yukarıda belirttiğim gibi, her gün gözümüzün içine baka baka bu değişikliğin "demokrasi, güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı" olduğu konusunda bizi kandırmaya çalışıyorlar; Derin siyasi kültürlü, filozof Başbakan belki buna da "yerse"ler diyebilir!