hazır mıyız arkadaşlar!

sonucu belli, üstelik de 'baskın basanındır' şeklinde alınmış bir seçim kararı karşısında, 'hazırız!' diyenlerin nasıl bir hazırlığı var bilemiyorum.

iş kılıçdaroğlu’nun kirazlı demeciyle kalsa yine iyi… yanında burç yorumu okusanız bir araba dolusu laf edecek insanlar, "haziran bize hep iyi gelir" mealinde paylaşımlara başladı! doğru, 15-16 haziran türkiye tarihinin en başarılı politik eylemlerinden biri. onu bir kenara koyarsak, haziran denince aklıma, kendi hatalarımızla sönümlenen bir kalkışma, beş kişinin öldüğü, 400 kişinin yaralandığı, bunların bir kısmının kolunu, bacağını kaybettiği bir bombalama ve elimizden alınan bir seçim başarısı geliyor.

bir motivasyon cümlesi olan, "başlamak bitirmenin yarısıdır" belki hayat macerasında anlamlı ama siyaset için geçerli olduğunu söylemek zor. aynı şekilde, aday göstermek de seçtirmenin yarısı değil. dolayısıyla bol keseden aday gösterirken, biraz düşünmekte yarar olabilir. hatta genel olarak adaylık konusunu düşünmekte büyük yarar var bence.

her düello davetine icabet etmek şart mıdır? mesela elinde makineli tüfek tutan biri, cebinizde ancak bir bıçak varken sizi düelloya davet ettiğinde, kabul mü edersiniz yoksa çevrede bulunanlara durumun adil olmadığını mı anlatırsınız?

sonucu belli, üstelik de "baskın basanındır" şeklinde alınmış bir seçim kararı karşısında, "hazırız!" diyenlerin nasıl bir hazırlığı var bilemiyorum. ama bence seçim sonrasında ortaya çıkacak gelişmelere hazırlanmak ve bunu seçimlerle ilgili çalışmanın merkezine koymak daha anlamlı.

hepimiz, 16 nisan’da olanları biliyoruz ve ertesinde itiraz etmek için sokaklara döküldük. iş bununla da sınırlı değil, aylardır, seçim kanununda yapılan değişiklikleri eleştiriyoruz. her şey akp-mhp iktidarının kazanacağı şekilde düzenlendi, tasarlandı. bu seçimde sandıkların güvenliğini sağlama konusuna yapılan vurguları çok şaşırtıcı buluyorum çünkü muhalefet, birlikte ve ayrı ayrı, kaç seçimdir sandık güvenliği için uğraştı zaten. ama sandık görevlilerinin devlet memurlarından yani khk’larla atılanlardan geriye kalan memurlardan oluşacağı bir sistemde artık onu bile yapmak zor. öyleyse bu seçimin meşru olmadığını teşhir edecek bir siyasal faaliyetten kaçınmamızın sebebi ne olabilir? sonucu belli olan bu seçimin boykot edilmesi, böyle bir faaliyetin eksenlerinden biri ama tek eksen ya da faaliyetin tamamı olmak zorunda değil.

bir kere daha yazayım; eli kalem tutanların, çeşitli parti ve örgütlerin karar mekanizmalarının üzerinde bir hakka sahip olmadığını düşünüyorum. seçimde ne yapılacağı -işleyip işlemediği, demokratik olup olmadığı tartışmalı bile olsa- o mekanizmalarda belirlenmeli. bununla birlikte, değinmek istediğim noktalar var.

seçimin erkene alınmasının sebepleri epeyce yazıldı. bence, ekonomik krizin sonuçları daha fazla yaşanmadan, afrin harekâtı’nın yarattığı etki silinmeden ve iyi parti’yi seçim dışı bırakma ihtimali varken (bu ihtimal ortadan kalkmış gibi görünüyor) seçime girme ihtiyacı belirleyici. krizin ağırlığını halkın sırtına yükleyecek adımlar seçim sonrasına kalacak. hani geçinemiyoruz falan diyoruz ya, bu daha başlangıç.

ekonomik kriz, tarihin herhangi bir aşamasında, herhangi bir sol hatta muhalif yapının kayıtsız kalamayacağı bir toplumsal gelişme. bu krizin, ülkenin tamamını etkilediği fikri doğru değil, iktidar yanlısı sermaye, büyüdüğü, serpildiği, her derdine çare bulunan bir dönemden geçiyor. iktidar karşıtı sermayeyi de mutlu edecek çeşitli önlemler -örneğin grev yasakları- alınmakla birlikte servetin el değiştirme süreci o cenahta sıkıntı yaratıyor. emekçiler açısındansa bu kriz öncekilerden daha ağır olacak. sadece şiddeti sebebiyle de değil. büyük şehirlerde yaşayanların çoğunun göçtükleri yerle, kırsalla ilişkileri vardır. eskiden, örneğin istanbul’da yaşayan ve bir kuşak önce buraya göçmüş bir ailenin evine "köyden" tahıl, kurutulmuş sebze, süt ürünleri gibi malzemeler gelirdi. bu, insanları en zor durumda bile açlıktan korurdu. ama tarımın ve hayvancılığın imha edilmesiyle birlikte, şehirdeki hanelere gelen yiyecek desteği bitti.

seçimden sonra iktidarın siyasal baskı konusunda da elinin -daha da- rahatlayacağı açık ama bu, özellikle de krizle birlikte nüfusun çoğunluğunun ilgisini çekmeyecek hatta umrunda bile olmayacak. seçimden sonra başka olgular gündeme gelir mi, suriye’deki gelişmeler türkiye’yi etkiler mi? ikisi de mümkün!

her seçimi boykot etme yanlısı değilim, herhangi bir tartışmada sovyet tarihine ya da leninizme gönderme yapmak adetim değil. her boykot önerisine sanki böyle noktalardan yola çıkılmış gibi karşılık vermeyi anlayamıyorum. bu seçimin boykot edilmesi için bütün muhalefetin bir araya gelmesine de gerek yok. 2010 yılındaki referandum’da, muhalefetin ezici bir çoğunluğu "hayır" derken, başta hdp olmak üzere yine çok önemli bir kısmı boykot kararı almamış mıydı? o seçimin bugünkünden daha az hayati olmadığını zamanla görmedik mi?

ve şunu da hatırlayalım. o seçimde "yetmez ama evet" diyenler aslında, sonucu hiçbir biçimde etkilemeyecek, çok küçük bir azınlığı oluşturuyordu. zamanın başbakanının teşekkürünü oylarıyla değil iktidara sağladıkları meşruiyetle kazandılar. meşruiyet sağlamak, bazen oy vermek kadar hatta daha da önemli. mesele kimin ne kadar oy alacağı değil, mesele oyları kimin sayacağı bile değil; onlar belli zaten. mesele bugün yaptığımız şeyin önümüzdeki dönemde nasıl sonuçlarının olacağı. kim ne oy atarsa atsın ittifakın çıkacağı sandığın içinde yer alınca, saadet’le iyi parti’den farkımızı ortaya koymak gerçekten mümkün olabilecek mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi