Erol Katırcıoğlu
HDP'yi dışlamak 'bölücülük' yapmaktır
Nihayet eskilerin "seçim sath-ı maili" dedikleri yere geldik. Bundan sonrası tufan. Hemen her partide inanılmaz bir hareketlilik var. Toplantı üstüne toplantı, açıklama üstüne açıklama. AKP+MHP ittifakından sonra nihayet CHP+İYİP+SP+DP ittifakı açıklandı. HDP her iki ittifakın da dışında kaldı. Bu durumu nasıl yorumlamalıyız?
Ulaşılan bu partiler arası ittifaklar, açıkçası bu ülkede kimlerin gerçek "bölücü" olduğunu da ortaya koyuyor. Altını çizerek söyleyelim; bu ülkede asıl "bölücüler" HDP’yi "Kürt milliyetçisi" bir parti olarak değerlendirip "Türk milliyetçiliği" yapanlardır. Yeri geldiğinde "Biz hepimiz kardeşiz" diye söylenen, yeri geldiğinde "Ben milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım" diyerek ülkedeki Kürtleri, solcuları, demokratları kandırabileceklerini düşünenler bugün "Kürt, solcu ve demokrat" düşmanlığı yarışında birleştiler. HDP’yi dışladılar.
Olsun! Belki de bu halk bu sefer bu tersliği görüp de oyunu öyle verir. Bu ülkenin gerçek barış isteyen ve barışı da gerçekleştirme potansiyeline sahip tek partisinin HDP olduğunu görür. Bunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz üç şey var:
- Sözkonusu ittifaklarda yer alan kadrolar bugüne dek ülkenin barış içinde bir refah ülkesi olmasını başaramamışlardır. Bu başarısızlık, kendini "Türk" olarak niteleyerek siyaset yapmayı marifet sayan elitlerin doksan yıllık hikayelerinin özetidir.
- Bu halk 2002 seçimlerinde geçmişin en güçlü partilerini ve siyasetçilerini yerden yere vurmuş, DYP, MHP, ANAP, DSP gibi geçmişte iktidar olmuş ya da iktidarı paylaşmış partileri parlamento dışına atmıştır. Hatırlayın, bu seçimden sonra Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve hatta Ecevit gibi önemli siyasi liderler kendilerini kapı dışında bulmuşlardır.
- Son Anayasa Referandumunda ise AKP’nin fütursuzca kullandığı devlet imkanları, maddi ve manevi desteklere ve doğru dürüst bir söylem dahi üretmemiş muhalefete rağmen ancak- o da gerçekten gerçekse- yüzde 51 gibi bir teveccüh göstermiş ve AKP’yi panikten paniğe sürüklemiştir. Bugün yaşadıklarımız da bu paniğin sonucudur.
Dolayısıyla HDP’ye karşı yapılan bu "adaletsizliği" Türkiye halkının görmemesi mümkün değildir ve seçim sonuçlarının da buna uygun gerçekleşme olasılığı yüksektir.
Tabii burada bir söz de CHP’ye. Kendini yeri geldiğinde "sosyal demokrat" olarak nitelemekten hoşlanan bu en eski partimiz dün Grup toplantısında dört eski "Ülkü Ocaklıyı" CHP üyesi yapmış. Tabii insanlar fikir değiştirebilirler, dolayısıyla "Eski Ülkü Ocaklı" olup da CHP’ye üye olmayı eleştirmek için söz etmedim bundan. Ama bu tabloyla, bütün bu seçim süreçlerinde bir kere dahi HDP’li bir yöneticiyle bir araya gelmekten kaçınma arasındaki zıtlığa dikkat çekmek istedim. Ben bir demokrat olarak bu tavrı hiç mi hiç anlayamadım, anlamıyorum ve anlamayacağım.
Her geçen gün siyasette olanlarla söylenenlere baktığımızda bu tarz-ı siyasetin artık bitmesi gerektiği ortadadır. İktidarın dili ve yaklaşımları ile muhalefetin dili ve yaklaşımları, düzeyleri düşük bir yerde birbirleriyle buluşmuşlardır. Toplumun ihtiyacı olan "ortak bir kimlik" yerine yalnızca kendi kimlik çıkarları doğrultusunda toplumu kutuplaştırmaktan kaçınmadıkları gibi şimdi de HDP’nin arkasında duran Kürtlerle, diğer kimlik mağdurlarıyla, sol ve demokrat kesimlerle ipleri koparmaktadırlar.
Olsun! Bu toplum görebildiğim kadarıyla bu siyaset elitlerini de tarihin çöplüğüne doğru iteliyor. Ne zaman düşecekleri ise yalnızca zaman meselesi.