Ragıp Zarakolu
Helmut Oberdiek’e Mektup
Sevgili Helmut, seni yitireli bir yıldan fazla olmuş… Zaman nasıl akıp gidiyor hızla… Bundan tam 22 yıl önce 6 Haziran 1995’te Adana’da nasıl gözaltına alınıp, persona non grata ilan edilip, sınır dışı edilişini dün gibi hatırlıyorum.
Kirli savaş dönemiydi, sayısız yargısız infazlar yaşanıyor, gencecik gazeteciler, insan hakları savunucuları kaçırılıp katlediliyor, cesetleri köprü altlarına, göl ve nehir kıyılarına atılıyordu. Köyler yakılıyor, kırsal nüfus göçe zorlanıyordu.
Sen ise, Uluslarararası Af Örgütünün Türkiye Masası sorumlusu idin. 1994 yılında aynı görevi yapan Jonathan Sugden persona non grata ilan edilince bu görevi sen üstlenmiştin.
Görevini hakkıyla yerine getirdiğin için sen de sınır dışı edildin bir yıl sonra.
Jonathan Sugden sınır dışı edildiğinde, Tansu Çiller başkanılığındaki DYP/SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) koalisyon hükümet koalisyon hükümeti baştaydı.
Barış sürecinin 1993 yılında Turgut Özal’ın ölmesinden kısa süre sonra çökmesinden sonra, SHP başkanı ve başbakan yardımcısı Erdal İnönü, Milli Güvenlik Kurulunda "her yöntemle mücadele" kararı alındıktan, "kirli savaş"ın yoğunlaşacağı anlaşıldıktan bunun boyutunun Sivas katliamı ile anlaşılmasından sonra, bunun sorumluluğuna ortak olmamak için hem parti hem de hükümetteki görevinden istifa etmişti. 1993 Eylül ayında hatırlarsın. Onun yerini eski Ankara Belediye başkanı Murat Karayalçın almıştı. Ondan sonra SHP, artık tamamen "derin devlete" teslim olmuştu.
İHD adına kendisi ile buluştuğumuzda, köylerin yakılıp, yıkılmasından, yüzbinlerce insanın göçe zorlanmasından bahsettiğimizde Karayalçın’ın yüzümüze hayretle bakıp bunlardan haberi olmadığını söylediğini hatırlıyorum. Ya salaktı ya da yalancı.
SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti), 1991 seçimlerine demokratikleşme programı ile girmiş, yurtsever Kürt siyasetçilerini kendi partisinden aday göstermişti. Ancak Süleyman Demirel’in DYP’si ile koalisyon hükümeti kurduktan sonra, bu siyasetinden sapma göstermiş, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığını, 1994 yılında DEP milletvekillerinin parlamentodan atılmasını onaylamıştı.
1995 Şubat ayında SHP kendini tasfiye edip, 1992 yılında yeniden kurulan CHP’ye ruhunu iyice teslim etti. Bundan sonra koalisyon DYP-CHP hükümeti olarak devam etti. Başbakan Yardımcısı olarak Karayalçın’ın yerini yeni CHP lideri Hikmet Çetin aldı.
1995 yılı başında artık bütün yöneticileri tutuklanan İHD Diyarbakır Şubesini açılamıyordu. Şubeyi açan üyeler de tutuklanıyordu. Önce genel merkezden biz gittik açmak için, sonra İstanbul ve İzmir şubesinden arkadaşlar. Bütün sivil toplum, meslek örgütü yöneticileri hakkında tutuklama kararı çıkmıştı.
Ama Türkiye tam bir siyasal kriz içinde ve aslında derin devletin kontrolünde idi. Başbakan Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Demirel yerinde kalırken, SHP (sonra CHP) kanadında tam üç kere Başbakan yardımcısı değişti. Önce SHP (sonra) CHP ise, Batı’da kirli savaşın yüzünü örtecek makyaj malzemesi olarak kullanılıyordu.
Senin persona non grata ilan edilmen, tam bu dönemde oldu sevgili Helmut. Adana’da gözaltına alındığında Sözde "dürüst" siyasetçi olarak pazarlanan Hikmet Çetin Başbakan yardımcısı, Erdal İnönü ise Dışişleri bakanıydı. Mehmet Moğultay ise Adalet bakanı.
O dönemde Alman TV kanalları için bölgede haber yapan Corry Guttstadt (Şubat ayında), haber için gittiği İzmir’de, çocuklarından koparılıp sınır dışı edilmişti. Aradan geçen geçen 20 küsür yıl sonra Alman gazetecileri sınır dışı edilmek bir yana hapsediliyorlar sevgili Helmut.
Kirli Savaşın faturası sonuç olarak CHP’ye çıktı. Deniz Baykal’ın dayattığı erken seçimde, CHP az daha % 10 barajının altında kalıyordu. Kirli savaşa ortak olarak, geleneksel oy tabanını yitirdi ve aradan siyasal islam akımı sıyrıldı, bugüne gelen yol, daha o zamandan CHP tarafından açıldı sevgili Helmut.
Neyse ki, 1997 yılı sonbaharında Başbakan Mesut Yılmaz, bozulan ilişkileri düzeltmek için Almanya’yı ziyaret etmeden bir iyi niyet jesti yapmaya karar verdi de, gelmeden önce senin ve diğer Alman gazetecileri, AF Örgütü çalışanları hakkında verilen Türkiye’ye giriş yasağını kaldırttı. Bu arada yine jest olarak, zavallı Kültür Bakanı İslemihan Talay’ı, Yaşar Kemal’in Barış Ödülü törenine katılmakla görevlendirdi. Adamcağız Günther Grass’ın fırçalarını dinlemek zorunda kaldı!
1987 yılında cezaevindeki yazar ve şairlerle dayanışma ve serbest bırakılmaları için kamuoyu oluşturmak amacıyla "Yeni Sesler" adlı bir dizi başlatmıştık hatırlarsan. Ve bu genç yazar ve şair kuşağının sesinin yurtdışı kamuoyuna ulaşması sen de az çaba harcamadın. A. Kadir Konuk, Nevzat Çelik adı ilk aklıma gelenler.
Bir anlamda bütün bu tür çalışmaların ve kampanyaların sonucu, 1991 yılında çıkan infaz yasası ve 141 ve 142. Maddelerin kaldırılması sonucu, 1980 darbe tutsaklarının çoğu siyasal haklarını geri alamasa da serbest kalmışlardı. Biz de bu serimizi, Yeni Sesler dizisinin ilk Türkçe yazan Alman yazarı olarak senin, "Dışardakiler" adlı, Türkiye anılarınla tamamlamaya karar verdik.
Kapağına, 1987 yılında İHD’nin Kadıköy’de düzenlediği ilk yasal açık hava mitinginden resimleri kolaj olarak koymuştuk, grafiker Yusuf Aslan ile. Siyasi Genel Af ilk kez o mitingde güçlü bir biçimde yükselmişti. Kampanyalar sonucu serbest kalan Nevzat Çelik’in yürüyüşünü bugün gibi hatırlıyorum.
Ah, Helmut, analar nasıl severdi seni, rahmetli Emil Abi (Galip Sandalcı) gibi.
Sana kötü bir haberim var sevgili Helmut, aramızdan ayrılmandan 1 yıl sonra, kitabının basılmasından 26 yıl sonra, uyduruk bir ihbarı bahane ederek alınan bir mahkeme kararı ile yayınevinde yapılan aramada, "arkasında bandrol yok" bahanesi ile arşivimizde saygıyla tuttuğumuz 61 kitabına el konuldu, diğer 2 bin kusür kitapla birlikte.
Bandrol yokmuş, demek ki korsan yayınmış!
Bu kaçak inşaat ülkesinde Sevan Nişanyan gibi bir aydını, kültür mirasını ülkeye kazandırdı diye ödül vereceklerine, 4 yıl hapiste tutmaları ayıbını hatırlattı sadece.
Neyse ki, harika bir arşiv bıraktın arkanda, isteyen "Dışardakiler"i, hazırladığın, bizim de ülke içi baskısını yaptığımız "AF Örgütü Türkiye Özel Dosyasını" oradan indirebilir.
Seni bu geri gelen karanlık günlerde daha bir hasretle hatırlıyoruz. Her zaman sevgiyle kal.