Hamide Rencüzoğulları
Hey Colani, takım elbise giysen de sen bir teröristsin!
Bu sözler, Amerikalı gazeteci Martin Smith’in Heyet Tahrir-ül Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani ile çekilmiş bir fotoğrafını paylaşması üzerine söylendi. Martin Smith, uluslararası terör listesinde yer alan ve ABD’nin de 2017’de terörist olarak sınıflandırdığı HTŞ’nin lideri Colani ile İdlib’de üç gün süren "keyifli" bir sohbet yaptığını duyurdu. Resmi Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şunları söyledi: "El Kaideci Cephetül Nusra'nın kurucusu Ebu Muhammed el Colani ile Suriye'nin İdlib kentinde üç gün süren bir görüşmeden yeni döndük. 11 Eylül, El-Kaide, Ebu Bekir El-Bağdadi, IŞİD, Amerika ve daha fazlası hakkında samimi bir sohbet yaptık."[1] Röportajın içeriği henüz bilinmiyor ama bu kısa paylaşım bile devasa bir tartışmaya neden oldu. Sebeplerine gelince;
Birincisi, Amerikalı gazeteci bu kısa tweetle birlikte Colani ile çekilmiş bir fotoğrafını paylaştı ve fotoğrafta Colani ilk kez takım elbiseli görülüyor. Colani’nin örgütsel pozisyonundaki değişikliklere eşlik eden kıyafetleri olduğunun da altını çizelim. Irak’tan el Kaide’nin Suriye Şubesi olarak Suriye cihadına katılan Cephet-ül Nusra’nın lideriyken siyah çarşaflıydı, siyah entariyle gezerdi. IŞİD’ten ayrıldığını duyurduğunda beyaz sarıklı oldu. Nusra Cephesi terör listesine alındıktan sonra, bu etiketten kurtulmak amacıyla HTŞ’yi kurduğunda çoğunlukla asker elbiseli ve siyah sarıklı oldu. HTŞ de terör listesine alındıktan sonra sivil kıyafetli ve siyah bereli dolaşmaya başladı. Bir nevi "sivil yönetime aday" görünümü veriyordu. Amerikalı gazeteciyle görüşmesinde ise, beresiz ve takım elbiseyle poz verdi. Bütün bu tebdil-i kıyafet serüveninde değişmeyen tek şey sakalıydı. Bu yüzden son takım elbiseli kıyafeti sosyal medyada epeyce alay konusu oldu ve "son hamlede sakalsız bir Colani görmeye az kaldı" paylaşımları yapıldı. İşin gerçeği Colani son zamanlarda zaten kendini sivil siyasete hazırlıyordu. İdlib’i yönetmeye aday bir şahsiyet olarak kendini sunduğu "halkla buluşma günleri" yapıyor, mülteci kamplarında pozlar veriyor, sivillerle selfie çektiyor, çocuklara para dağıtıyordu… Son takım elbiseli pozundan sonra kimi sosyal medya kullanıcıları Colani’nin kendini Cenevre görüşmelerine hazırladığını, yeni imajını parlatmaları için binlerce dolar akıttığını, bu yolda 7/24 çalışacak bağlantıları dahi olduğunu söylediler. Demek ki, Colani’yi yeni bir imajla ilk parlatma adımını bir Amerikalı gazeteci atmış oldu.
Colani’nin yerini bildirene ödül var ama gidip onunla röportaj yapabilir, pozlar verebilirsiniz!
ABD’nin başına ödül koyduğu ve sözde her taşın altında aradığı bir uluslararası teröristle yine bir ABD’li gazeteci buluşuyor. Üç gün misafiri oluyor ve bu üç günün ne kadar keyifli geçtiğini söylüyor. Buna karşın ABD’li yetkililerden en ufak bir tepki yok. Sadece ABD Dışişleri Bakanlığına bağlı "Adalet İçin Ödül" kuruluşu, alaycı bir dille tepki veriyor. Bu kuruluş, ABD’nin terör listesine aldıklarını ve başına ödül koyduklarını ilan etmekte, gören, duyan, yerini bilenlerin ihbarda bulunmaları için iletişim kanallarını duyurmaktadır. Resmi hesaptan sadece Colani’nin yeni imajına gönderme yapılarak şöyle bir Arapça tweet atılıyor: "Selam ey Colani. Ah yakışıklı, ne güzel bir takım elbise bu! Elbiselerini değiştirebilirsin ama sen bir terörist olarak kalacaksın. Ödülün 10 milyon dolar, unutma!" Bununla birlikte yerini bildirenlere 10 bin dolar ödül verileceği de hatırlatılıyor. Akıllarla dalga geçen bu alaylı tweet üzerinden Arap medyasında başlayan tartışmalar hala devam ediyor. Her şeyden önce şu hususlar sorgulanıyor: Yerini bizzat kendisiyle görüşen ve üç gün misafiri olana bu Amerikalı gazeteci neden bildirmiyor ve onu sözde fellik fellik arayan Amerika Dışişleri Bakanlığı neden bu gazeteciden yerini öğrenmek için adım atmıyor? İkincisi, Amerikalı gazetecinin sözde aranan Colani ile buluşmasına kimler aracılık ediyor? Malum kendisiyle Türkiye sınırına yakın bir yerde buluşuyor, üstelik Türkiye’nin Suriye’ye açılan Babül Hava kapısından giriş yaparak!... Sözde her delikte aranan Colani ile buluşmasını tamamlayan Amerikalı gazeteci aynı güzergâhtan mı çıkış yaptı? Buluşmasını sosyal medyadan açıkça ilan ettiği halde neden kendisini durduran ya da herhangi bir şey soran olmadı?...
Bütün bu sorular ortadayken, ABD’ye, HTŞ’yi ve bizzat Colani’yi merkeze alan yeni bir "Suriye perspektifi" sunan raporlar ortaya çıkmaya başladı. ABD’ye Suriye politikasını gözden geçirmesini tavsiye eden ve terörle mücadele konseptini revize etmesi için hala bir şansı olduğunu ileri süren bu raporlardan biri, Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group -ICG)’dan geldi.
ICG’den Biden’a: İdlib politikanızı gözden geçirin, Colani’yi terör listesinden çıkarın!..
Noah Bonsey ve Dareen Khalifa imzasıyla yayımlanan ve "Suriye’nin İdlib’inde, Washington’un Terörle Mücadeleyi Yeniden Düşünme Şansı"[2] başlığını taşıyan raporda, Biden yönetimine İdlib'e yaklaşımını yeniden gözden geçirmesi ve açıkça HTŞ’yi terör listesinden çıkarması öneriliyor. Nedenine gelince, özetle bu iki analiste göre; "HTŞ İdlib’teki en büyük gruptur, eğer HTŞ ile bir çözüme gidilmezse rejim bu bölgeyi ele geçirir!.." Ama HTŞ’nin terör listesinde yer alması, böylesi bir çözümün önünde büyük bir engeldir. Bu yüzden terör tanımının gözden geçirilmesi ve HTŞ’nin aklanması gerek. Çünkü bu analistlere göre "HTŞ, her şeyden önce IŞİD’le arasına mesafe koydu, dolayısıyla küresel cihat ve son zamanlarda selefi cihat ideolojisinden ayrıldı. Üstelik İdlib’de bu aşırılık yanlısı grupla savaşıyor!"
HTŞ’yi aklayan ibretlik raporun temel yörüngesi, İdlib’de bulunan bütün cihatçıların bu bölgede kalıcı hale gelmelerinin garantilenmesine dayanıyor. Bunun için ateşkesin bozulmaması gerekiyor. Çünkü bu analistlere göre İdlib’in en güçlü "isyancı" grubuna yapıştırılan terörist etiketi, çok önemli bir ateşkesi baltalıyor ve kaçınılmaz olan askeri operasyonu önlemek için bütün olası müdahale yollarını tıkıyor. Ateşkesin kalıcılaşması sağlandıktan sonra bölgeye hakim olan en büyük gücün (yani HTŞ’nin) bu bölgedeki siyasi egemenliğinin hem desteklenmesi hem de tanınması isteniyor. Rapora göre bunun için önemli ve aynı zamanda zorunlu sebepler var. Çünkü "İdlib'den dünyaya yayılacak tehditler çok iyi biliniyor. Burası üç milyon sivil için bir sığınak ve Suriyeli isyancı grupların son kalesi. On aydır devam eden bir ateşkes var, ancak bu ateşkes anlaşması süresiz değil. Eğer Suriye yönetimi ve Rusya ertelenen geniş çaplı operasyonu başlatırlarsa, Türkiye sınırına doğru yüzbinler akacak. Ve aslında bu göç Türkiye sınırlarının çok ötesine akma potansiyelini taşıyor. Aynı zamanda isyancılar da uzaklara dağılabilirler. Bu bağlamda Suriye çatışması ve özellikle İdlib, uluslararası istikrarsızlığın merkez üssü olarak yeniden zühur edebilir." Bu yüzden bu bölgenin kaderi tümüyle Biden’ın ellerinde ve aynı sebeple yeni ABD yönetimin Suriye’deki İslamcı militanlara yönelik politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerek…
Ama temize çıkarılması istenen HTŞ’nin el Kaideciliği nasıl düzeltilecek, geçmişi nasıl silinecek? İşte bu noktada raportörler tam bir HTŞ aklama/paklama işine girişiyor ve kendilerince gerekçeler sunuyorlar. Onlara göre HTŞ eskiden radikal, el Kaideci, selefi cihatçı idi, ama şimdi artık öyle değil!... "Zaman içerisinde HTŞ sadece katı cihatçı gruplardan kopmakla kalmadı, onlarla İdlib'de mücadele ediyor. HTŞ, 2014'ten beri IŞİD ile savaş halindeydi ve IŞİD'in doğu Suriye'deki toprak kontrolünü kaybetmesinin ardından İdlib'de gizli bir hücre ağı kurma girişimlerini Mart 2020’deki ateşkesten bu yana engellemeye çalışıyor, bu doğrultuda baskınlarını ve tutuklamalarını artırdı. Ayrıca Rus-Türk anlaşmasından sonra ateşkese karşı çıkan unsurları zorla dağıttı. Özellikle El Kaide bağlantılı bir fraksiyon olan Hurras-ül Din’e ve ateşkese karşı çıkan diğerlerine silahlarını yöneltti… bu önlemler, aşırılık yanlısı grupların ateşkesi ihlal etme kabiliyetlerini önemli ölçüde azalttı." Aslında HTŞ ateşkes kapsamında değil, ama bu analistlere göre ateşkesin en büyük sağlayışıymış!.. Öte yandan adı geçen rapora göre HTŞ, radikal İslamcı fikirlerden de vazgeçmiş!.. Diyorlar ki; "En azından şu ana kadar HTŞ ve Kurtuluş Hükümeti (HTŞ’nin kurduğu sivil idari yapı) tarafından uygulanan yönetim biçimi İslamcıdır, ancak acımasız değildir. Örneğin, IŞİD veya Taliban gibi grupların aksine HTŞ, okullara kendi müfredatını dayatmadı, şeriat hukukunun en sert yorumlarını uygulamadı." Oysa HTŞ’nin yönetimindeki bölgede şeriat dışında bir anlayışa yer yoktur!...
Bu HTŞ güzellemesinden sonra Washington'dan yaratıcı fikirlerin gelmesi bekleniyor. Bu aynı zamanda Batılıların politikasındaki çıkmazı kırmaya ve "faydalı" bir emsal oluşturmaya yardımcı olacakmış. Çünkü İdlib’e yönelik olası ve aslında kaçınılmaz olarak duran bir askeri operasyon, buradaki "isyancıları" küresel bir yolculuğa itecektir. Yani Batının huzurunun kaçacağı kesindir… O yüzden Biden’a acil bir İdlib perspektifi sunuluyor. Böylece Batılı devletler de onu takip edebilecekler…
"Türkiye’yi cihatçıları destekliyor suçlamasına daha fazla maruz bırakmayın!"
Rapora göre, "Türkiye Şam yönetiminin askeri operasyonlarına karşı bölgede caydırıcı bir rol oynuyor, ancak HTŞ’nin terörist etiketi Türkiye’nin işini zorlaştırıyor. ABD’nin desteğiyle bu HTŞ muamması çözülürse, çatışmadan uzak bir siyasi çözümün önü açılabilir." Yani açıkça HTŞ ile siyasi müzakere yapılsın, bunun için Türkiye’ye rol verilsin ve desteklensin deniliyor. Hatta böylece Türkiye’nin Fırat’ın doğusuyla ilgilenmekten alı konulması da sağlanmış olur…
Aslında denilebilir ki, HTŞ ile ilgili sunulan bu formül, Türkiye’nin tam olarak istediği şeydir. Zira Türkiye, Astana sürecinin ilk başlarından ve İdlib’e intikalin başladığı ilk günlerden beri böyle bir kurguyla hareket etti. Hatta o zamanlar "Türkiye’nin Nusra Cephesiyle gizli ittifakı" çokça yazıldı.(Bkz. AKP’nin İdlip oyunu ve Nusra’yla ateşten ortaklık[3]) Bu gizli ittifakta, şu anda önerilenlere benzer bir "siyasi çözüm" konusunda karşılıklı vaatler verildiği biliniyor. Vaatler, Rusya’nın talep ettiği "ılımlıları radikallerden ayırma" taahhüdünü içeriyor ama esas kurgu, sözde HTŞ’yi dağıtma, özünde ise "askeri kanadını ayırıp merkezi sivil siyasetin içine çekme" düşüncesine dayanıyor. Bu zaten biliniyor, ama şu ana kadar Türkiye bu konuda ABD’nin tam desteğini alamadı. Terörle ilişkilendirilmekten kaçındığı için açıktan tek başına da yapamadı. Şimdi Biden’a tam olarak bu yönde bir rol üstlenmesi öneriliyor. Çünkü "Türkiye Şam yönetiminin askeri operasyonlarına karşı bölgede caydırıcı bir rol oynuyor, ancak HTŞ’nin terörist etiketi Türkiye’nin işini zorlaştırıyor"!... Yani bu demektir ki, Türkiye’nin önünü açınız!...
Dahası da var; "Biden yönetimi, Avrupa müttefikleri ve Türkiye ile birlikte çalışarak, HTŞ'yi yerel ve uluslararası endişeleri giderecek adımlar atmaya zorlamalı ve bu adımları atması halinde HTŞ'nin terörist etiketinden kurtulmasını sağlayabilecek net kriterler tanımlamalıdır. Biden yönetimi, askeri araçlara olduğu kadar diplomatik araçlara da ağırlık veren yeni bir terörle mücadele yaklaşımı oluşturabilir."
Bu rapor iki gün önce (3 Şubat 2021) yayımlandı. Amerikalı gazeteci Martin Smith tam da bu sırada uluslararası terör listesinde yer alan, üstelik başına ödül konulan HTŞ liderinin yeni imajını yayımladı. Ne tesadüf!... Robert Schuman İleri Araştırmalar Merkezi’ne bağlı Orta Doğu Direktörlüğü’nün de eş zamanlı olarak yayımladığı bir rapor var ve aynı şekilde HTŞ örneği üzerinden "Küresel Cihad nasıl yeniden konumlanır"[4] ismini taşıyor. Bu rapor da benzer şekilde HTŞ’nin eski HTŞ olmadığını, eskiden her ne yaptıysa "yapmak zorunda olduğu için" yaptığını, şimdi selefi cihat ideolojisinde artık ısrar etmediğini, dini konularda tavizler vermeye başladığını, Türkiye ile bu konuda stratejik bir ortaklığın geliştirilmesi gerektiğini vs. öneriyor…
Colani’nin pragmatizmi: Uzun zamandır kendini pazarlıyor, örgütünü ılımlı olarak sunmaya çalışıyor
Amerikalı gazeteci Smith’in takım elbiseli Colani’yi pazarlaması belki çokça alay konusu oldu ama cihatçı gruplar üzerinde çalışan araltırmacı yazar Orabi Abdülhayy’a göre bu konu, sadece mizahla ele alınacak bir konu değildir. Çünkü Colani uzun zamandır yeni imajını pazarlamaya çalışıyor. Uzmana göre "el Kaideci Colani yaklaşık bir buçuk yıldır kendini ılımlı bir kişi olarak yeniden tanıtma, örgütünü de ılımlı bir hizip olarak sunma telaşındaydı. Yönettiği bölgenin meşru temsilcisi olarak kabul edilmek istiyor ve kurduğu Kurtuluş Hükümeti'nin uluslararası arenada tanınmasını arzuluyor."[5] Bu yolda epeyce de mesafe kat ettiği açıktır. Çünkü bu hedefe ulaşmak için bölgedeki askeri ve siyasi yapıları birkaç aşamada yeniden düzenlemeyi hedeflemişti, bunu yaptı. Nureddin Zengi grubuna karşı yürüttüğü askeri operasyon sonucunda alan hakimiyetini genişletti, Hürras-ül Din gibi rakiplerini zayıflattı, son olarak Ahrar-ül Şam grubuna müdahale etti, karşısında duranların tasfiyesini sağladı… Keza yeni operasyon odaları kurarak sözde askeri yapı ile sivil yapıyı ayrıştırmış oldu. Yani Colani, bölgede cirit atan diğer bütün cihatçı grupların ve dahi TSK’nın gözü önünde "İdlib’in meşru lideri" olma yolunda koşar adım ilerledi. Şimdi küresel güçlerin bir güzelleme ve kendisini çözüm masasına kabul ettirme pozları/raporları dökülmeye başladı.
Bir el Kaideci’den "takım elbiseli ılımlı" çıkarma operasyonu yeni başlıyor. Zira adı geçen raporlar hazır gerekçeler sunuyorlar: Bu HTŞ cihat için boğaz kesti mi? "Evet, ama mecburdu!"… Alevilere soy kırım uyguladı mı, Ermenilere, Hıristiyanlara saldırdı mı? "Evet, ama alan genişletmek için yapmak zorundaydı!" Şeriat hukukuna dayalı bir İslam Emirliği ilan etti mi? "Evet, ama en azından IŞİD ya da Taliban kadar katı değildir!" İşte böylesi aklamalar var öneri paketinde…
Eğer Biden böylesi tavsiyeleri zaten bekliyor ise, bu eli kanlı örgütü terör listesinden çıkarmak için başka bir şeye ihtiyacı kalmıyor. ABD’nin direniş örgütlerini terörist, boğaz kesenleri ise kahraman ilan etmedeki ustalığını bilmeyen mi var?..