Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Hey gidi Metris

'İşkence timi o kadar iyi eğitilmişti ki neredeyse kusursuz suçlar işliyorlardı… Gözaltında hayalete dönmüş arkadaşlarımı gördüm.'

Geçen gün Şehriban Teyhani’nin bir paylaşımı beni alıp, 12 Eylül’ün zulüm ve aynı zamanda direniş odaklarından biri olan Metris cezaevine götürdü. O zamanlar askeri bir cezaevi idi şimdi ise "sivil". 

Eskiden şehir dışı idi zor ulaşılırdı, kaç araç değiştirirdik Kadıköy yakasından oraya ulaşmaya çalışırken, şimdi şehir içi, yanından otoyol geçen.

Tam bir toplama kampı görüntüsü. Aynı Silivri Cezaevinin, Kandıra’nın görüntüsü gibi. 

Tek parti rejimi 10 yıl marşında şöyle öğünüyordu:  "Çıktık açık alınla on yılda her savaştan; On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan; Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan, Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan. Türk'üz…Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!"

Malumunuz bu marş, 28 Şubat günlerinde çok popüler olmuştu, askeriye ve yandaşlarının ağzında.

Şimdi Neo-İslamo-Kemalist rejim ise, bir yandan "tek bayrak, tek millet, tek dil" baymış edebiyatını dillere pelesenk ederken,  marşı şöyle değiştirebilir: Çıktık açık alınla on altıaltı  yılda her savaştan; On yılda hayli yeni genç yarattık her yaştan; Başta bütün dünyanın saydığı Reis, Hapishanelerle ördük anayurdu dört baştan… Türk'üz: Neo-Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi ... Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını! 

1982 yılında Ayşe Nur, Mete Tunçay’ın "Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler" kitabını Sıkıyönetime teslim etmediği için tutuklandığında Deniz ve Sinan ile ziyarete giderdik Metris’e. 1981 direnişi 12 Eylül karşısında ilk kazanımları sağladığı için görece daha az gergindi ortam. 1983 yılında ise tek tip elbiseye bir yılı aşkın devam eden zorlu direniş başlayacaktı.

Şimdi, Guantanamo zindanının kopyası yapılmak isteniyor. 2015 yılında Mohamedou Ould Slahi’nin "Guantanamo Günlüğü" adlı kitabını baskıya hazırladım. Kitabı 12 Eylül öncesi ve sonrasının bütün vahşetini yaşayan, ölümlerden dönen sevgili Ali Çakıroğlu tercüme etmişti. Guantanemo’dakilerin yüzde 80’i kelle başına fidye alınarak, "akıllı" Amerikalılara Pakistan ordusu tarafından teslim edilen griban mültecilerdi. Uygur bölgesinden Pakistan’a kaçan Uygurların nasıl Pakistan ordusu tarafından Al Kaida üyesi diye teslim edilip Guantanamo cehennemine yolladıklarının hikayesini, sorgulamalara nasıl Çin yetkililerin de katıldığını hikayesini Al Cezira kanalından izlemiştik.

14 yıldır herhangi resmi bir suçlama olmadan Guantanamoda tutulan Mohamedou Oold Slahi, aralarında Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, Brezilya, Japonyanın bulunduğu 21 ülkede yayımlanan ve yayımlandığı her ülkede en çok satan listesine giren "Guantanamo Günlüğü"nde, maruz kaldığı bizzat A.B.D. Savunma Bakanı Donald Rumsfeldin onayladığı işkence tekniklerini, ölüm tehditlerini, cinsel tacizleri ve yaşadığı tüm haksızlıkları tüm açlığıyla ortaya koymaktaydı.

 

Guardian gazetesi Mohamedou Ould Slahi umutsuzluğun değil korkunun vakanüvisidir diye yazacaktı. "İşkence timi o kadar iyi eğitilmişti ki neredeyse kusursuz suçlar işliyorlardı… Gözaltında hayalete dönmüş arkadaşlarımı gördüm."

Bu kitabı, Mohamedou Ould Slahi'nin altı yıldan uzun süredir elyazmasının kamuoyuna açıklanması için mücadele eden gönüllü avukatları ve kitabı baskıya hazırlayan Amerikan PEN’i cezaevindeki yazarlar komitesi eski başkanı Larry Siems  sayesinde okuyabildik. Bu sayede Slahi bir süre sonra serbest kaldı. Sonra kitabın sansürsüz hali de yayınlandı.

Türkiye’de ise, daha geçen gün Yargıtay Şair İlhan Çomak’ın müebbet hapis cezasını onayladı. 24 yıldır Hapis! Onlarca kitabı dilimize kazandıran Tonguç Ok da müebbetlerden… 17 yıldır hapis! İnsan Hakları savunucusu Avukat Fazıl Ahmet Tamer’in, Çevirmen Erol Kaplan’ın müebbedi de onaylandı. Yazar Doğan Akhanlı’nın beraati bozulduğu gibi, İspanya’da İterpol aracılığıyla taciz edildi. Daha niceleri var, davaları 90’lardan kalma. "Günah" Gülencilere yıkıldı ama Yargıtay, sol düşmanı onamalara berdevam!

Dünyada çok satan, havaalanlarında bile sergilenen "Guantanamo Günlüğü"nün Türkiye’de "hiç satmaz" olması şaşırtıcı değil. Birileri almışsa da aynını yapmak içinmiş meğerse. Aynen RTE’nin ifadesi: "Geçen gün Sayın Başbakanımızla da konuştum. Artık bunlar mahkemeye çıkarken Guantanamo'da olduğu gibi bunları da tek tip elbise ile çıkaralım. Tek tip elbise" dedi. 

İleride İHD’nin mayasını vuracak olan Analar ile Metris önlerinde tanıştık. Gülizar Ana, kızı Şehriban ile hangi yakınının ziyaretine yetişeceğine şaşır(m)ıyordu.

 

Bizim de ailemiz olacaktı Analar, Ayşe Nur ve çocuklar ile. Sonra o analar ile Emil Abinin (Galip Sandalcı) nın evinde toplanırdık. İlk yıl fiilen İHD İstanbul Şube Merkezine dönmüştü evi. Şehriban’ın yazısıyla çıktık nerelere geldik. Yine onunla tamamlatalım:

"İl: İstanbul
Mahalle: 500 evler
Yer: Metris
Anıları kitaplar dizisi olmuş, her günü içeride ve dışarıda destan Metris..
Görüş günlerinde, mektuplarda, mahkeme günlerinde söylenemeyen, hasretlerin, özlemlerin, sevginin, aşkın, dostluğun en güzel sözleri sonraları şarkılara mısra olmuş Metris.
Pazartesi hariç her günümü önündeki kahvehanelerde geçirdiğim Metris.
Salı Kamer'e, Çarşamba İbrahim'e, Perşembe Aslan'a, Cuma Nazlı'ya koşarak gittiğim Metris.
Kış aylarında kar altında, Temmuz sıcağında kapısında gururla beklediğim Metris.
Oğlumu önünde büyüttüğüm Metris.
Dostluklarımı yeniden ördüğüm, ayrılıkların bir öneminin olmadığını yaşayarak öğrendiğim Metris.
Daha dün gibi açılışında kalaslarla dövülen eşlerimizin, kardeşlerimizin, dostlarımızın direniş sesleri.
Daha dün gibi ailelerin yaşanılan insanlık dışı koşullara dur demek için Selimiye, Balmumcu önüne gidişleri.
Daha dün gibi 60 şında 70 şinde annelerin babaların jopla, dayakla saçlarından sürüklenerek tutuklanmaları.
Duygularım isyanlarda, sessizliğim çığlığa dönüşüyor…
Şimdi bir kez daha anladım ki,
İnsan sadece mutluluk, sevinç, huzur bulduğu yerleri benimsemezmiş, sahiplenmezmiş.
Şimdi bir kez daha anladım ki, insan acısını, hüznünü, hasretini biriktirdiği yerleri de sahiplenirmiş, kabullenirmiş.
Hayat zaten üçlü saç ayağı gibi Acı-Sevinç ve Umudun bütünü değil mi?
Yani Metris bizimmiş meğer.
"

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi