Ragıp Zarakolu
Hey gidi sosyal demokrasi
TRİER- Karl Marx, globalleşme ile birlikte sosyalist çevreler dışında, sistemi yürütenler tarafından da yeniden dikkatle okunur oldu. Karl Marx, yaptığı kapitalizm analizi ile sistemin kendini yenilemesine şans verdi.
Bu yıl 1 Mayıs’ı geleneksel gösterilere katılarak kutlama yerine Marx’ın doğduğu Trier’i ziyaret ederek değerlendirmeye karar verdik.
Gerçekten de huzur duyduk ve mutlu olduk.
Yolda şaka yapıyordum, benim için ahir zaman nebisi Karl Marx, kutsal kitabı da "Kapital" diye…
Kendisi duysa, hemen kaşlarını çatar fırça atardı, inanıyorum.
Almanya, Berlin Duvarının yıkılmasından sonra, ilginç bir birleşme süreci yaşadı.
Sosyal Demokrasi bir anlamda Almanya’nın bel kemiğini oluşturduğu için ve Sosyal Demokratlar da Marksist kökenlerini inkar etmedikleri için, bir çok Doğu Avrupa sözde halk demokrasilerinde olduğu gibi, kendi tarihlerinin bir dönemini inkar etme durumu yaşanmadı.
1977 yılında ANZ ile Belge Yayınlarını kurduğumuzda, ilk kitabın, Riazanov’un "Marx/Engels’in Hayat ve Eserlerine Giriş" olmasına karar vermiştik. Riazanov, Kautsky ile birlikte "Kapital"in harika bir baskısını hazırlamıştı 1. Dünya Savaşı öncesi. 17 Devriminden sonra ikilinin toplu eserlerinin yayınını başlattı ve harika bir arşiv oluşturdu. Lenin’in bile önünde ceketinin düğmesini iliklediği saygın biriydi. Stalin temizlikler sırasında görevden aldı. Sürgünde öldü.
"Devrimin Güncelliği/Lenin’in Düşüncesi" adlı kitabını 1978 yılında tercüme ettiğim György Lukacs’ın Budapeşte kentindeki heykelinin kaldırılması doğrultusunda Budapeşte Belediye Meclisinin karar aldığını okuyunca, Türkiye siyasetçilerinin ne kadar benzer olduklarını düşündüm.
Yasal olarak yasaklanması mümkün olmayan Lukacs’ın bu kitabını İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesi "ihtiyaten" yasaklama kararı alacaktı 1982 yılında.
Yeniden 12 Eylül uygulamalarına döndük, sözde sivil bir yönetim altında. Sulh Ceza mahkemeleri, Türkiye’nin farklı kentlerinde yeniden kitap yasaklama kararları alıyor.
1979 yılında Polonyalı büyük iktisatçı Prof. Dr. Oscar Lange’nin makalelerini derleyip yayınlamıştım. İstanbul 2. Ağır Ceza mahkemesi, "komünizm propagandası" iddiası ile dava açmıştı.
1983 yılında, 12 Eylül cuntasının üniversiteden kovduğu Alpaslan Işıklı’nın Yugoslavya’da Özyönetimi konu alan tezini yayınlamıştım, kurduğum Alan Yayıncılıkta. O dönemde Ayşe Belge’de ben Alan’da, cezaevindeki ya da üniversiteden kovulmuş akademisyenlerle dayanışma içindeydik. Kendimi yeniden savcılıkta buldum.
1971 darbesi sonrası Ayşe de, ben de akademik çabamıza son vermiştik. Belki de ondan dolayı bu duyarlılık içindeydik. Barış Derneğinden dolayı zindana atılan ODTÜ öğretim üyesi Haluk Tosun "Nazi Döneminde Almanya’da Üniversite" adlı kitabını yayınlamıştık. Yine aynı davadan yatan Ali Sirmen’in Sartre ve Camus’den tercüme ettiği "Ölüm Cezasını" yayınlamıştık. Bir başka hapisteki öğretim üyesi ise bizim için Hobbes’un " Leviathan"ını tercüme ediyordu.
Bravo, Türkiye Cumhuriyetine! 12 Eylül ün 1402’liklerini aratan bir temizlik yaptılar. Evren Paşanın yapamadığını biz yaptık diye övünebilirler.
Ne yazık ki sosyal demokratlığa soyunup Sosyalist Enternasyonale üye olan CHP hiçbir zaman devletin A ve B takımlarından biri olmanın sınırlarını aşamadı.
Alman Sosyal Demokratları nazizme karşı direndi. Brand bunun en önemli örneklerinden.
Marx’ın Ebert Vakfı tarafından müze yapılan evini gezerken bunu düşündüm.
Ecevit, hiçbir zaman CHP nin gerçek bir sosyal demokrat partiye dönüşmesine izin vermedi. 12 Eylül sonrasında, Ecevit Avrupa sosyal demokrasisinin kahramanı idi.
Daha 12 Eylül öncesi, CHP’yi sosyal demokrat bir yapılanmaya çevrilmesi için çalışan, "halk sektörü" kavramının mucidi Ali Nejat Ölçen gibi çıkış yapanlar engellendi.
Bunun hikayesini, yeni yayınlanan "Köklerinden Koparılan CHP" adlı kitabında anlattı.
12 Eylül sonrası Alpaslan Işıklı, Ecevit’i özyönetimci bir rotaya çekmeye çalıştı. Ihhh… karşılığı aldı.
Sosyal demokrat eğilimin oy potansiyeli 1984 de bile % 40 dolayındaydı. Ama CHP’nin, DSP’nin katkıları ile bu potansiyel öldürüldü.
Ve RTE, onların itiş kakışı sırasında, %20 oyla İstanbul Belediyesini kaptı.
Ve 1999 yılında Ecevit’in sözde demokratik sol partisi, kanlısı MHP ile ortak hükümet kurdu. Kürt ve sol düşmanlığı dönemlerinde zirve yaptı.
Ecevit’in hasmı Baykal efendi RTE’nin iktidar yoluna taş döşedi.
Devrimciler dedin mi, devlet dedin mi, Kürt dedin mi, hemen ortaklaşıyorlardı.
Ve Kılıçdaroğlu’lar, Baykal’lar "devletin ali çıkarları" dedin mi, hemen RTE’ler, Perinçekler ile aynı rotayı tutturuyorlardı.
Bu ortak çıkarlar için kurt selamında, RTE’nin başbakanı ile yarışa girme durumuna bile düştüler.
Türkiye’de sosyal demokrasi sadece bir palavradan ibaret kaldı. Almanya’da Sosyal Demokratların Almanya’daki benzeri NPD ile koalisyon hükümeti kurabilmesini tahayyül edebilir misiniz?
CHP/DSP geleneği bunu başardı.
SHP ile, Sosyal Demokrat Halkçı Partinin kurucu Genel Başkanı, Prof Dr. Aydın Güven Gürkan’ın dikmeye çalıştığı sosyal demokrat fide ne yazık ki tutmadı.
DSP zaten tarihin çöplüğünü boyladı, CHP ise 30’lu yılların ruhuna geri döndü.
Devletin A takımı olma şansını yitirince devletin B takımı olmaya razı oldu.